Bugün ‘Öğretmenler Günü’

Atatürk'ün doğumunun 100'üncü yılı olan 1981 senesinde Türkiye'de ilk kez kutlanan 'Öğretmenler Günü' için bu tarihin belirlenmesinin sebebi de Başöğretmen Mustafa Kemal Atatürk'ün Millet Mekteplerinin Başöğretmenliği görevini kabul ettiği tarihin 24 Kasım 1928 oluşudur…

Öğretmenlik mesleğini seçenler, bu görevin zorluğunun ve öneminin farkındadır. Öğretmen olmanın aynı zamanda anne ve baba olmak demek olduğunu, öğrencilerinin dertlerini dert edinip, mutluluklarına sevinmenin bu mesleğin bir gerçeği olduğunu bilirler…

Esas mesele şudur:

Hakim ve Savcıların özel yasası vardır…

Polislerin özel yasası vardır…

Askerlerin özel yasası vardır…

Ama…

Son derece kutsal ve bir o kadar da zorluklarla dolu bir görev yapan öğretmenlerin böyle bir yasası yoktur…

TBMM'de görev yaparken 1997 yılında, bunları dikkate alarak zamanın Milli Eğitim Bakanı'na bir yazılı soru önergesi vererek, 'öğretmenlerin de bir özel yasaya kavuşturulması gerektiğini ve bu konuda ne düşündüğünü' sormuştum…

Cevaben, 'çok doğru olduğunu ve en kısa zaman da bunun gerçekleşeceğini' ifade etmişti…

O gün bu gündür böyle bir yasa gerçekleşmedi…

***

Öğretmenlerin çok zor şartlar altında görev yaptıklarını yakinen biliyorum.

Çünkü…

Ben bir öğretmen eşiyim ve iyi ki de öğretmen eşiyim.

Öncelikle bugün iki oğlum da iyi bir eğitim almışlarsa bu öncelikle öğretmen eşimin eseridir…

Ayrıca, bir siyaset insanı olarak bana 'katlandığı' için ve aynı zamanda pek çok konuda bir öğretmen olarak karşılaştığım sorunların çözümünde, sağladığı katkılar için de ne kadar teşekkür etsem azdır…

***

Öğretmenin evinde, hemen her gün veya her saat bir öğrenci veya öğrenci velisi görmek mümkündür…

Zaman ve zeminin önemi yoktur.

Büyük şehirlerden en ücra köşelere kadar öğretmenin gitmediği veya gitmeyeceği bir yer söz konusu değildir…

'Bir kelime öğretenin kırk yıl kölesi olmak' sözü, her halde öğretmenler için söylenmiştir…

Bugün dahi çok sayıda kişi çeşitli vesilelerle bizzat veya telefonla eşimi arayıp hal hatır soruyorlarsa, bu öğretmenliğin ne kadar onurlu, güzel bir meslek olduğunun de göstergesidir…

Belirttiğim gibi ayın zamanda öğretmenlik çok büyük sorumluluk isteyen bir görevdir…

Bu sebeple mutlaka bir 'özel yasasının' olması gerekir…

Bu vesileyle bir anımı da sizlerle paylaşmak isterim…

***

Yıl 1953…

Ardeşen Merkez İlkokulu…

İkinci sınıftayım.

Öğretmenim merhum Besim Nebioğlu...

Ekim ayının başları…

Teneffüs zili çalar, arkadaşlar peyderpey sınıftan bahçeye çıkıyorlar.

Ben de çıkmak üzereyim ki, öğretmenim 'Sen bekle' der.

Ben de bekledim.

Bana 'Önümüzde Cumhuriyet Bayramı var. Bu bayramda sen şiir okuyacaksın' der ve bana hemen hepimizin bugün dahi coşkuyla okuduğumuz 'Bu Vatan Kimin?' şiirini verir…

'Bunu ezberle, hazırlan' der…

Akşam eve gittiğimde merhum babam okulun nasıl geçtiğini sordu.

Ben de durumu anlattım.

'Hemen ezberlemeye başla' dedi…

Şiiri okudum ve babam benden önce ezberledi. Pek çok kez tekrar ettirdi.

Sabah öğretmenim sorduğunda ezberlediğimi söyledim… Okutur ve 'Tamamdır' der…

Bayram gelip çatar. Bende büyük bir heyecan... O zamanlar Ardeşen'in tam ortasında bir ulu kavak ağacı vardı ve yanına kürsü kurulur, konuşmalar o kürsüden yapılırdı… Öğretmenim hemen yanı başımda ve ben kürsüye çıktım ve coşkuyla şiiri okudum…

İşte kürsüye ilk çıkışım ve ondan sonra hem ilk okulda ve hem orta okulda tüm bayramlarda şiirler okudum ve hatta konuşmalar dahi yaptım.

İşte o kürsüye çıkış belki de benim siyasi hayatımın ilk mihenk taşı olmuştur ve tabir uygunsa 'Bir daha kürsüden inmedim'

Rahmetler olsun aziz öğretmenime…

Eşimle birlikte tüm öğretmenlerimizin 'Öğretmenler Günü'nü kutluyorum.

Bu vesileyle Ata'mızı da bir kez daha sevgi ve saygıyla anıyorum…