Kar düşmeye başlamıştı Çankaya Köşkü'ne giden yola…
Kasvetli bir akşamdı…
Takvimler, 1930 yılının 23 Aralık'ını gösteriyordu…
Günlerden Salı'ydı…
Saat; 19.00'a geliyordu…
Genç Cumhuriyet'in…
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Kazım Özalp…
Az sonra Atatürk'le buluşacaktı…
Birkaç dakika sonra…
Başbakan İsmet İnönü…
Milli Savunma Bakanı Zekai Apaydın…
Ordu Müfettişi Fahrettin Altay Paşa da geldi…
Onları büyük salonda bekleyen Atatürk…
Görülmemiş şekilde kızgın, üzgün ve…
Heyecanlıydı…
Yanardağ gibi patladı:
'Bu ne haldir, mürteciler hükümet meydanında ordunun subayını din adına boğazlayabiliyorlar… Binlerce Menemenli'den kimse çıkıp mani olmuyor, bilakis tekbirlerle teşvik ediyorlar... Yunan idaresi altındayken bu hainler neredeydiler? Onların namusunu ve dinini kurtaran ordunun bir subayına reva gördükleri bu saldırının cezasını yalnız hain katiller değil, hepsi en ağır şekilde çekmelidir… Bu, Cumhuriyet'i ve bizim başımızı kesmektir… Bundan bütün Menemen sorumludur… Bu kasaba (Vilmodit) ilan edilmeye müstehak olmuştur…'
Salonda çıt çıkmaz…
Herkes başını eğip, yere bakmaya başlar…
Çankaya'daki o büyük salona…
Yeniden döneceğiz…
***
1930 Türkiyesinin 23 Aralık'ı…
Kara gündür, bu memleket için…
Teferruatı, herkes bilir ama…
Yine de hatırlatmakta yarar var…
***
91 yıl önce bugün…
Yer; İzmir'in Menemen İlçesi'ndeki Müftü Camii önü…
Birden şeriatın simgesi yeşil bayrak ortaya çıkıyor…
Elinde o bayrak sözde derviş Mehmet, camiye gelenlere sesleniyor:
'Ben mehdiyim… Ülkeye yeniden şeriatı getirmek için seçildim… Bu çağrıya uymayanlar kendini ölmüş bilsin… Artık Cumhuriyet bitti, şeriat geldi… Uyan uyar, uymayan kılıçtan geçirilmeyi göze alır… Artık şapka kalkacak, yeniden fes giyilecek…'
***
Yedek subay Kubilay hemen olay yerine gönderiliyor ama…
Tüfeklerdeki mermiler, manevra mermileri…
Kubilay, bir kahraman öğretmen…
Derviş Mehmet'i yakasından kavrıyor, 'Bu gösteriye hemen son ver' diye bağırıyor…
Derviş Mehmet, herkesin duyacağı şekilde; 'Ben Mehdi'yim, bana kurşun işlemez' diyor…
Bu arada Derviş Mehmet'in adamlarından biri…
Kubilay'a ateş ediyor; sırtından vuruyor…
Bekçiler Hasan ve Şevki ise oracıkta şehit ediliyor…
***
Yaralı Kubilay, olay yerinden uzaklaşmaya çalışıyor…
Cami duvarına geldiğinde gücü tükeniyor, yığılıyor…
Gözünü kan bürüyen Derviş Mehmet, bi'koşu yaralı teğmene yetişiyor…
Belinden ucu testereli bağ bıçağını çıkarıyor…
Hala nefes alan teğmenin başını saçlarından kavrıyor ve…
Koyun boğazlar gibi Kubilay'ın başını gövdesinden ayırıyor…
Ardından…
Kahraman Kubilay'ın başını yeşil bayrağın sırığına geçirip…
Dolaştırmaya başlıyor…
Menemen'de insanlık dışı bir vahşet yaşanıyor…
***
Bir süre sonra olay yerine yeni bir askeri birlik gönderiliyor…
Karşılıklı silahlı çatışma uzun sürmüyor…
Derviş Mehmet ile birkaç yandaşı askerlerin kurşunlarıyla can veriyor…
Destek veren diğerleri yakalanıyor…
***
Aynı gece…
Çankaya Köşkü'ndeki salona dönüyoruz…
Kimse Atatürk'ün yüzüne bakamıyor…
Ulu Önder'in, tarifi imkansız öfkesi sürüyor…
Menemenlilerin…
Kan içici şeriatçılara neden müdahale etmediklerini…
Bir türlü içine sindiremiyordu…
O öfke içinde…
Menemen'in boşaltılmasını ve top ateşine tutularak…
Yerle bir edilmesi emrini verdi…
Bunun tam karşılığı…
'Menemen'i haritadan silmek' demekti…
Böylece…
Menemen 'Vilmodit' ilan edilmiş olacaktı…
Fransızca bir sözcüktü 'Ville Maudite' ve…
'Cezalandırılmış Şehir' anlamına geliyordu…
Şöyle uygulanıyordu…
Kasabanın bütün halkı şehir dışına çıkarılıyor…
Aileler, birer ikişer memleketin başka şehirlerine dağıtılıyor…
Hızla boşaltılan kent…
Tamamen yakılıyor ve bugünkü ve yarınki nesillere…
İbret olsun diye…
Hükümet meydanına büyük bir siyah taş dikiliyordu…
***
İşte; o gece Çankaya'ya gelen dönemin yöneticileri…
'Bu Cumhuriyet'in başını kesmektir!' diyen Atatürk'ün emrini…
Yerine getirecekler miydi?
Menemen'de yaşayan masum çocuklar…
İhtiyarlar, aciz kadınlar…
Böylesi ağır bir cezaya ister istemez maruz kalacaklardı…
Aralarında, bir iki gün beklemeyi…
Atatürk'ün tepkisinin ne ölçüde değişebileceğini…
Görmeyi tercih ettiler…
Gazi Paşa'dan birkaç gün ses çıkmadı…
Bir daha da 'Vilmodit'ten hiç bahsetmedi…
Ardından da Divan-ı Harp kuruldu…
Caniler hızla yargılandılar ve idam edildiler…
O kara günden çok sonra…
Menemen'de bir anıt yükseldi…
Ve o anıtın kaidesinde şöyle yazıldı:
'İnandılar, Dövüştüler ve Öldüler…'
Bence ölmediler… Yüreğimizde yaşıyorlar…
Gelgelelim…
O karanlıktan beslenen canavar…
Ne yazık ki, yok edilemedi…
Karanlık, kuytu köşelerde gizlenmiş bir halde…
Hep fırsat bekliyor…
Aynen…
Maraş'ta… Sivas'ta… Çorum'da…
Yaşanan tüm katliamlarda olduğu gibi…
Nokta…
Sonsöz: 'Karanlık, bütün günahların üstünü örten kirli bir yorgandır… / Cervantes – Don Kişot'un İspanyol Yazarı…'