Temmuz 13'ü itibariyle oldukça onurlu bir göreve adımımı atacağım. Kendimi tanımaya başladığım andan itibaren, 'insanlığa hizmet etme'nin kendi karakteristik özelliğim olduğunu ve yaşamdaki varoluş nedenim ile örtüştüğüne inanarak güzel bir yolculuğa çıktım. Bu yolculuk aslında benim 'iç yolculuğumun' da başlangıcı oldu. Çevremde gördüğüm kişilere daha farklı bakmayı, bu süreç içerisinde öğrendim.

Akademik çalışmalarım nedeniyle farklı ortamlarda, farklı kişiler ile buluştum. Onlar beni bilmediğim dünyalara götürdüler. Sadece onlara 'sevgi' duyduğum için, 'bana 'saygı' duygular. Sevdikçe, kalbim büyüdü; bu büyüklük kabına sığamaz oldu. Coştu ve coşmaya devam ederken, takipçilerimi de artırdı. Beni takip eden insanlar da, benim gibi düşünmeye başladılar. Düşüncelerimi paylaşmayan kişiler ile hiç inatlaşmadım. Doğru inandığım yolda yürümek, bana düşman değil her zaman dost kazandırdı.

'Gönül Gözünüzün Açılması' diye bir söz duydunuz mu? Evet, gerçekten insanın gönül gözü açılıyormuş. Ben, bu uyanışa 'İkinci Bahar' ifadesini yakıştırdım. Çünkü bu benim, kendimi yeniden keşfetmeme ve 'yeteneklerimi ve yetkinliklerimi' daha iyi kullanmamı sağladı.

Bir gün üniversitede odamda çıktığımda çarşaf giymiş, ve sadece gözleri gözüken Somalili bir genç kız ile tanıştım. O bana evrende yalnız olmadığımı hatırlattı birden. O gün karar verdim. Dünyadaki insanları birleştiren aktiviteler ile çeşitli buluşmalar sağlayacaktım. Fakir, zengin, engelli, kadın, erkek, siyah, beyaz demeden sadece 'İNSAN' oldukları için birleştirici aktiviteler yaratıp, bunun farkındalığını aktaracaktım çevremdekilere. Aradan geçen 4 yıla baktığımda, bu konuda başarılı çalışmalar yaptığımı söyleyebilirim. Kırgızistan ve Kazakistan'a giderek buralarda dersler verdim. Polonya, Portekiz'e giderek oradaki akademisyenler ile buluştum. Ortak projelere imza attım. Kendi üniversitemde 'Uluslar arası Kültür Festivali' düzenledim. 250 farklı ülke öğrencisi ile el ele tutuşarak, onlarla 'halay çektim'. Biz buradayız ve aynı evrende birlikte yaşıyoruz mesajını verdik.

Sıra geldi, niye size bunları anlattığıma? İki hafta sonra başkanlığına başlayacağım Konak Rotary Kulübü üyeliğim ile başlayacak dönem de 'Şehre entegrasyon' kolaylığı sağlaması açısından, Suriyeli göçmenler ile yapacağım çalışma için oldukça ilginç tepkiler ve yorumlar aldım çevremden.

'Sen deli misin, niye onlarla uğraşıyorsun? Bu adamları getirenler düşünsün, bu derdi başımıza Tayyip Erdoğan açtı. Zaten bizim kendi ülkemizin insanlarının sorunları var iken, neden Suriyeliler ile ilgileniyorsun?' dediler.

Bu sözleri o kadar sık duymaya başladım ki, şaşkınlıklar içinde kalmaya başladım. Hatta oldukça ilginç olanı, bu sözleri söyleyen eğitimli olarak gördüğüm, dünya insanı kişilerdi. Şimdi sizlere şunu söylemek istiyorum. Haydi gelin hep birlikte 'bir empati oyunu oynayalım'. Ne dersiniz?

Ülkenizde yaşarken birden bir savaş çıkıyor ve göç etmek zorunda kalıyorsunuz. Sadece gelecek ümidiyle, çocuklarınızı, eşinizi yanınıza alarak bir yola çıkıyorsunuz. Bu yolun nasıl olduğu ve ne gibi tehlikeler barındırdığını bilmiyorsunuz. Ölebilirsiniz, oğlunuz babasız- annesiz kalabilir. Eşiniz tecavüze uğrayabilir, kızınız buna tanık olabilir.

Kendi ülkenizde yaşarken sizi devlet meslek edinme konusunda hiç yardım etmemiş olabilir. Hatta kaç çocuk yapacaksınız, neden çok çocuk yapıyorsun bile dememiş. Bütün yönetimler sizi birer 'köle' gibi görmüşler.

Ve şu anda siz suyu akmayan bir evde, belki de çalışma şartları açısından çok zor günler geçirdiğiniz bir ortamda, ailenize sahip çıkmaya çalışıyorsunuz. Oğlunuz 13, kızınız 9 yaşında. Onlar asla okula gidemeyecekler. Çalışmak ve eve para getirmek zorundalar. Haftada 175 lira alarak, onların emekleri sömürülüyor. Çocuk işçi çalıştırmak suçtur denilen bir dünyada, bu çocuklar en ağır şartlara gık bile demeden katlanıyorlar.

Gelin dostlar, şimdi bu olumsuz ortama bir DUR diyelim. Türkiye'de toplamda 3 milyon Suriyeli yaşıyor. İzmir'de 100 000 kişi, bu sayının 22 000'i çocuk. Bu çocuklar 20 yıl sonra ne olacaklar? Şimdiden söyleyeyim 'ÖLÜ BİR NESİL' olacaklar onlar. Ben yapmaya çalıştığım bir çalışma ile yılda 450 Suriyeliye umut olmaya çalışacağım. Umarım sizler de, laf edeceğinize, taşın altına elinizi koyar, belki de 50 tane Suriyeli için, umut olursunuz. Onlar burada ve gitmeyecekler. Ya da gideceklerse de süreleri belli değil. O halde 'Balık Tutmayı Öğretmek' en iyisi, sizce?