Bu oyun bozulur


AKP, ’“Demokrasi benim için araçtır, amaç değil’” diyen bir genel başkanın
’“tek adam’” yönetiminde amacına adım adım yaklaşıyor. Türk Milletinin kendilerine verdiği ’“temsil’” yetkisini sınırsız zanneden AKP, bu yönetim tarzının Türkiye’’yi bölünmeye ve felakete doğru sürüklediğinin ne yazık ki farkında bile değil.
Bu yüzden, Haziran 2011 de yapılacak genel seçim, Atatürk Türkiye’’sini yaşatabilmek için son şanstır.

Siyasette bir ömür geçirmiş ve kişisel beklentisi olmayan, fakat ülkesini canını verecek kadar seven biri olarak yapılması gerekenleri sıralamak istiyorum.
Sayın Genel Başkanların ve siyaset arkadaşlarımın bu düşüncelerimi, samimi ve vatansever bir arkadaşlarının tecrübelerinden damlayan fikirler olarak almalarını rica ediyorum. Yoksa kimsenin işine karışmak haddimiz değildir, ama ’“mevzubahis vatansa gerisi teferruattır’” sözü, ülkesini seven her birey gibi bizim için de çok önemli bir gerçektir.

*Öncelikle tüm muhalefet partilerinin temsilcileri ve uzmanları derhal bir araya gelerek, SEÇSİS adı verilen bu bilgisayarla seçim sonuçlarının alınması olayını incelemelidirler. Seçmen kütükleri tanziminin Yargı’’dan alınıp, nüfus müdürlüklerine verilmesinden sonra her seçimde, seçim sonuçlarını etkileyecek sayıda seçmen değişiklikleri yaşadık. Ayrıca bu sistemin dışarıdan müdahaleye açık olduğu ve sonuçlarda oynama yapılabileceği yani güvenilir olmadığı, bazı Avrupa ülkeleri tarafından da tespit edilmiş ve bu sistem o ülkelerde yasaklanmıştır . Seçimin namusunu koruyacak ve sağlıklı bir seçimin yapılmasını sağlayacak bir sistem oluşturulmalıdır.
Eğer AKP, seçimin güvenlik içinde ve dürüst olarak yapılmasına karşı çıkarsa ve SEÇSİS sisteminde ısrar ederse, tüm partiler genel seçimi boykot edeceklerini şimdiden ilan etmelidirler.
Bu sistemle yapılacak yeni bir seçime katılıp milleti kandırmaya hiç gerek yoktur. Çünkü Seçsis adı verilen sistemle, AKP hangi sonucu isterse, sistem o sonucu verir. RTE geçen hafta ki, son ankete göre oy oranlarının %46,6(!) olduğunu ama bunun da yetmediğini söyleyerek toplumu hazırlamaya başlamıştır!...
Yakında yandaş ve kandaş medya, cemaatin emzik verdiği yerli araştırma şirketleri, uluslararası tefecilerin emrindeki yabancı araştırma kuruluşları AKP’’nin oy oranını kademe kademe yükselterek %65’’e kadar çıkartıp, beyin yıkama faaliyetlerine hız vereceklerdir’…

*Haziran 2011’’de yapılacak Genel Seçime katılmanın ikinci şartının tekrar ’“parmakların boyanması’” olması gerekir. Cemaatlerin, tarikatların ve özellikle devlete son 9 senede yerleştirilen militanların ikişer-üçer defa oy kullanmalarını önlemenin başka yolu yoktur’…

Gelelim Partilerimize;
*CHP
bir an önce iç meselelerini bitirip, tüm sol-sosyal demokrat oyları bünyesinde toplayacak atılımlar içinde olmalıdır. Hiç kimsenin siyasi çıkarı veya hesabı Türkiye’’den önemli değildir. Bulundukları konum ne olursa olsun hiç bir CHP’’li bunu asla unutmamalıdır ve herkes Sayın Kılıçdaroğlu’’na elinden gelen her türlü yardımı yapmalıdır.

*MHP
de tüm kırılmış, küstürülmüş ülkücü ve milliyetçi oylarını tekrar toplayacak politikalarını lafta bırakmadan hayata geçirmeli, herkes Sayın Bahçeli’’ye destek verilmelidir.

Tüm bunlar yapılırsa, Cumhuriyetin temel değerlerini korumak ve millet hayrına olacak sonuç almak mümkün olabilir mi?Hayır, olmaz’…

Türkiye’’nin başına geçirilmek istenen çuvalı yırtıp atmanın ve bu oyunu bozmanın altın anahtarının kimin elinde olduğunu 7 Kasım 2010 tarihli yazısında, Yılmaz Özdil yazdı.

Türkiye’’yi kurtaracak, Merkez Sağ’’da gerçek birleşmeyi yapacak ve AKP’’nin üzerine oturmaya çalıştığı yaklaşık %30 oyu koparıp alacak kişi Yılmaz Özdil’’in deyimiyle ’“Şapka’” dır, yani 9. Cumhurbaşkanımız Sayın Süleyman Demirel’’dir. Sayın Demirel bu fedakarlığı son kez yapmaya mecburdur. Kendisini hep desteklemiş, Atatürk’’ün evine oturtmuş Türk Milletine bu hizmeti, bu yaşında yapmak zorundadır.

Sayın Demirel, yalnızca Merkez sağı toplayacak kadroyu değil, Haziran 2011 Genel Seçimlerinden sonra Türkiye’’yi bekleyen ateş çemberinden, ülkeyi çekip çıkaracak kadroyu kurabilecek insan envanterine sahip tek kişidir, ayrıca devlet bürokrasisi ve çarkındaki her vidanın yerini en iyi o bilir. Dünyada yaşayan liderler arasında en tecrübeli liderdir ve dünya devlet adamları nezdinde en itibarlı devlet adamıdır. Sayın Demirel’’in göreve çağıracağı Sivil Toplum Örgütlerinin Başkanlarının, akademisyenlerin, siyaset insanlarının, kadın kuruluşları temsilcilerinin, sendika yöneticilerinin ve daha nicelerinin bu milli görevden kaçma ihtimalleri yoktur.
Sayın Demirel böylelikle kendisinden sonra Türkiye’’yi liyakatle yönetecek, gelişen dünya şartlarıyla, ekonomik koşullarla mücadele edecek bilgi ve donanıma sahip kadroları da Türkiye’’ye armağan edecektir. Kendisi de bir tecrübe abidesi, bir ombudsman olarak hem bu genç ve yeni insanları yetiştirecek hem de milletinin gönlündeki yerini alacaktır.

Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarından bilinçli olan herkes, önümüzdeki genel seçimlerin, Kurtuluş Savaşı kadar önemli olduğunu bilmektedirler.
Diğer tüm küçük partilerde bu çatıya katılmalıdırlar’…

Sayın Demirel, yaşını ileri sürerek bu görevi kabul etmek istemeyebilir ama kendisinin de bildiği bazı gerçekleri beraberce hatırlamakta yarar var;
*Mimar Sinan Süleymaniye’’yi bitirdiğinde 70 yaşındaydı. Selimiye’’yi tamamlandığında ise 86 yaşında idi.
*Nobel ödüllü Alman Doktor Albert Schweitzer 88 yaşında Afrika hastanelerinde durmaksızın çalışarak ameliyat yapıyordu.
*Dört defa İngiltere Başbakanı seçilen Gladstone, son kez göreve geldiğinde
84 yaşındaydı.


İnsanları ihtiyarlatan, ideallerinin gömülmesidir ve beynimiz yeni tecrübeler keşfettiği sürece, insan genç kalır, asla yaşlanmaz.

Ben Sayın Demirel’’in her gün Türkiye’’nin ve dünyanın problemleri ile ilgilendiğini ve çözümler ürettiğini yakından bilen biriyim.

Sayın Demirel’’in ideallerini gömdüğüne hiç kimse beni inandıramaz’…
Bu ya böyle olur, ya da demokrasiyi araç olarak görenler amaçlarına rahatlıkla ulaşırlar. Kimse kendini kandırmasın ve bu gün korkup sinenler sonra hiç ama hiç konuşmasınlar’…

Yazıyı, Yılmaz Özdil’’in belirttiğim yazısının son cümlesi ile bitirmek istiyorum.
’“Kenara çekilince yarattığı boşluk, Türkiye’’yi yuttu. Takke-Kasket tahterevallisiyle, istersen 100 kere seçim yap’… Şapkayı giyen bulunmazsa, sıklet merkezleri değişmeyecektir.’”