Bu ne sevgi ah

Çok şükür ki Fransa işi bitti. Bundan sonra Fransızlar korksun, çünkü Başbakan Erdoğan artık onlara Fransız kalacak!...
Cuma günü Erdoğan, Sarkozy'nin babasından girdi, dedesinden çıktı.
Pilli Tavşan lakaplı Davutoğlu(Malkoçoğlu) ise, dünyada yaşayan Ermenileri teker teker yakalayıp, Türkiye'nin tezini anlatma görevini verdi. Kime mi?
Kime olacak, Türk Büyükelçilerine.
Artık Büyükelçilere makamlarında oturmak yok, haydi marş-marş.
Yaa garip Fransa, gördün mü dünya kaç köşeymiş, kaç bakalım kaçabilirsen !...
Fransa'nın işini bitirip haddini bildirdikten sonra Başbakan Erdoğan gibi ben de rahatladım ve kaç gündür yazmayı düşündüğüm birkaç konuyu yazmaya karar verdim;

*CHP'nin eski Genel Başkanı Deniz Baykal ve eşi Olcay Baykal, ameliyat olan Başbakan Erdoğan'ı villasında ziyaret ettiler. Ziyaret sırasında Emine Erdoğan ve kızı da hazır bulundu…
Girişte ve çıkışta gülen yüzlerle samimi pozlar verildi, terlik giyilerek yapılan sohbetten ve içilen şerbetlerden iki tarafın da çok mutlu oldukları belirtildi. Hatta Emine Erdoğan misafirlerini uğurlarken,
'Lütfen gene gelin e mi, öyle biz iki defa geldik, siz hiç gelmediniz gibi sözlere bakmayın. Biz artık çok yakınız, çekirdek çitlemeye ve yatıya da bekleriz' diye seslendiği Başbakanlık Basın Bürosunca tüm ajanslara duyuruldu!...
Doğrusunu isterseniz bu ani ve gereksiz samimiyetin nedenini ben de sizler gibi anlayamadım.
Hafızamda hiçbir zaman unutamayacağım iki anı var.
Birincisi; TBMM Genel Kurulunda Deniz Baykal konuşuyor. Hükümete ayrılan yerde oturan Başbakan Erdoğan'ın aniden sinirlenerek, sessiz bir şekilde Baykal'a 'ana-avrat' küfür ettiği dudaklarından net olarak okunuyordu…
İkincisi; 6 Mayıs 2010 tarihinde Deniz Baykal'ın kaseti yayınlandı ve CHP Genel Başkanlığını bırakmak zorunda kaldı. Sonra ki günlerde Başbakan Erdoğan'ın 'Eşini aldatanları mağdur olarak göremeyiz, Zaten Sayın Genel Başkanın parlamentoya da gelip gittiği yok. Biz orada Anayasa ile uğraşırken o başka yerlerdeydi' dediği ve seçim meydanlarında, insanların özel hayatlarını afişe ettiği konuşmalar hatırlardadır.. Bülent Arınç ise 'Aşüfte' diyerek, işi hakarete kadar vardırdı.
Çok sayıdaki çirkin olaylardan sonra can ciğer kuzu sarması olabilmek için insanda nasıl bir mide yapısı gerektiğini araştırırken, gerçeği birdenbire buldum;
Sebep, Romantizm idi… Türk Milletinin genlerinde bulunan 'Romantizm' duygusu, Erdoğan ve Baykal'da patlama yapmıştı.
Elin Gavurunun, tango yaparken ağzında tuttuğu Gül'ü, biz boşuna mı kasap dükkanının vitrinindeki koyunun kıçına takıyoruz? Romantik milletiz vesselam. Önce küfür ederiz, hakaret ederiz, aşağılarız sonra ufak bir apandisit ameliyatı, hoop sarmaş dolaş, yanak yanağa…

YİNE VE YENİDEN VİZE KALKTI
Akşam köy kahvesi kalabalık. Kahvedekiler televizyon seyrediyorlar,
Başbakan Erdoğan ekranlarda konuşuyordu;
'Vizeleri kaldırma operasyonumuz devam ediyor. En son Ukrayna ile vizeleri kaldırdık. Artık Ankara'da Büyükelçilik önlerinde karda-kışta günlerce beklemek yok. Pasaportu eline alan derhal Ukrayna'ya-Rusya'ya gidebilir. Bu ayıbı bizim iktidarımız kaldırmıştır' diyordu.
Bunu duyan 80 yaşındaki Recep Dayı, yerinden kalkarak oynamaya başladı, bir yandan da bağırıyordu;
'Yaşşa be Tayyip, iyi ki vizeleri kaldırdın…'
Recep Dayı'nın asker arkadaşı Keşanlı Erdoğan Çavuş oturduğu yerden;
'Otur Recep otur, vizeler kalkınca her şey kalkacak mı sandın, otur yerine'

ABDESTLİ BASIN
Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy, Cumhurbaşkanı Gül'ün telefon ile görüşme talebini kabul etmedi.
Bu olay, Sarkozy'nin Devlet Adamı olmadığının en açık kanıtıdır. Böyle bir densizlik şimdiye kadar gerçekleşmiş değildir. Tek başına bu olay bile, Türkiye'nin Fransa ile diplomatik ilişkileri gözden geçirmesi için yeterli sebeptir. Hakarete ve aşağılanmaya uğrayan sadece Abdullah Gül değil,
Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı makamıdır. AKP İktidarının bu konuda ne tepki vereceğini merakla bekliyorum.
İşi gücü AKP'ye yalakalık etmek, milletin kafasını bulandırmak, elinde delil olmadan insanlara çamur atmak olan 'Abdestli Basın' bu olayı nasıl duyurdu biliyor musunuz;
'Sarkozy, Gül'ün telefonuna çıkmaya korktu…'
Yalakalık gördüm ama bu kadarını ilk kez görüyorum. Sanki Gül, telefonda Sarkozy'i dövecek…
Fransa muhabirlerimizden Temel ve Dursun'a 'Sarkozy denen terbiyesiz adam, Cumhurbaşkanı Gül'ün telefonuna niçin çıkmamış, araştırın' emrini verdim. Temel ve Dursun, Papa ile yapmakta oldukları röportajı yarıda kesip, ajansımızın özel uçağıyla Paris'e gidip Sarko'nun(Temel ve Dursun samimiyetlerinden dolayı Cumhurbaşkanına Sarko, eşine de Karla Yenge derler) yakasına yapıştılar;
-De hele bakayum Sarko efendi, neden çikmadun telefona, sen bizi tanımaymusun?
*Sizi tanımaz mıyım arkadaşlar, fakat o gün bana Milliyet Grubunun Posta Gazetesini getirdiler. Gazete de Cumhurbaşkanı Gül; 'Türkiye'de Cumhuriyet Döneminin Sonu Geldi' diye beyanat vermişti. Eyvah dedim, bunlar Osmanlı dönemine mi dönüyorlar, Paris'i akıncılar basacak diye korktum ve telefona çıkmadım. Meğer gazete 28 Kasım 1995 yılına aitmiş onu da bugün keşfettim. Sayın Gül o zaman Refah Partisinin Genel Başkan Yardımcısı imiş, zira resmi de vardı ve saçları-bıyıkları Fransa kömürü gibi kapkara idi. Siz üzülmeyin arkadaşlar, Karla Yengeniz ve ben onu bir akşam yemeğine çağırıp gönlünü alırız' demiş…
İşte böyle değerli okurlar. İnsanın ağzından çıkan söz, aradan yıllar geçse de onu takip ediyor.
Neyse ki bu gerçek Gül için geçerli değil. Çünkü Cumhurbaşkanı Gül, 'Türkiye'de Cumhuriyet Döneminin Sonu Geldi' sözünü kullandığında henüz ilkokula gidiyordu, yani aklı baliğ değildi. Yersen !...