Üniversiteyi Liverpool'da okudum. Yıllar önce… Liverpool'un diğer İngiltere kentlerinden farkı İrlanda'ya, Dublin'e gemi ile ulaşım noktası olmasından dolayı kentteki İrlanda/Katolik kökenli nüfusun yüksekliğiydi. Nasıl bir fark mı yaratıyordu bu? Katolik İrlandalılar Protestan İngilizlere göre daha sıcak, daha candan bir yapıya sahiptiler ve bu nedenden Liverpool diğer İngiliz kentlerine göre çok daha sıcak, dostça, candan insanların yaşadığı, faklı bir kentti…
Sımsıcak anılarım var bu kentten kalma, üniversite yıllarımdan kalma. Yaşamımın en güzel dört yılıydı o yıllar. İrlandalıları da çook sevdim… O yıllarda (1977-1981) bir İRA sorunu vardı dünyanın o bölgesinde. Çok canlar yandı, çok kanlar aktı. Liverpool'da yaşayıp İrlanda açısını duymamak mümkün mü? Bir akşam bir pubda şöminenin yanına ısınmak için yaklaştığımda İngilizceyi İrlanda aksanı ile konuşan yaşlı bir adam anlatıverdi olanları…
21 yaşındaydım, terör o yıllarda bana çok yabancıydı, ilgiyle dinledim. Sonra sormaya, araştırmaya başladım ve konuyu derinlemesine öğrendim. Kuzey İrlanda'da, Belfast ve Derry'de bombalar patlıyor, Katolik İrlandalılar ve Protestan İrlandalı + İngilizler ciddi bir savaşın içindeydiler… Köken bizdeki Alevi Sünni çatışmasına benzer bir şekilde dinden kaynaklanıyordu ama asıl sorun iki grubun bir şekilde birbirine düşman edilmiş olmasıydı…
1980 yılıydı, İRA'lı 26 yaşındaki Bobby Sands mahpus yattığı Long Kesh isimli hapishanede arkadaşlarıyla sivil kıyafet ve politik hükümlü statüsü istediği için açlık grevine girdi. Başbakan Margaret Thatcher'dı ve ismi Demir Lady idi. Nuh dedi, Peygamber demedi, bu istekleri onaylamadı. Yer yerinden oynadı, İngiltere gibi demokrasinin beşiği bir ülkede gencecik çocuklar eriyip gidiyordu. Liverpool'da yer iyice yerinden oynadı, özellikle üniversite camiasında içimiz parçalandı ama Demir Leydi bu zararsız istekleri kabul etmedi. Ve Bobby Sands açlık greviyle eridi, gitti… yaşamını kaybetti… arkasından 9 genç daha gitti Long Kesh'de…
Birkaç yıl sonra sorunlar çözüldü, silahlar bırakıldı, kan durdu, iki tarafın da bir takım özverisiyle bombalar sustu. Sağduyu kazandı ama ne canlar gitti. Ne gözyaşları aktı, sel oldu…
Yıllar sonra çocuklarımla İrlanda'ya gittim. Fransa'dan gemiye bindiğimizde gemideki çocukların sayısı beni şaşırttı. Gemi doğal olarak İrlandalı doluydu ve her ailenin 6-8 çocuğu vardı. Çocuk seven bu sıcak insanları bir daha sevdim. Belfast'a, Derry'e kadar güneyinde kuzeyine gezdik… Kuzey İrlanda'ya gelince o acı günleri anımsadım. Bobby Sands ve dokuz arkadaşını içim yine acıyarak anımsadım…
Birkaç gün önce bir konferans için İngiltere'ye geldim. Geldiğimde ilk uğradığım yer kitapçı olur. Benim mabedim kitapçılardır. Yaklaşık bir saat 3-4 katlı, koskoca bir bloğu kaplayan Blackwells kitapevinde dolandım, 8-10 kitap seçtim. Tam çıkıyordum ki gözüme kalın bir kitap ilişti. Bobby Sands: Bitmemiş Bir Şarkıdan Başka Hiçbir Şey Değil. Yazarı Denis O'Hearn… kitabı elime aldım, adeta okşadım, kasada olan oğlumun eline tutuşturdum, 'Bu kitabı mutlaka almalıyım' dedim…
Eve gelir gelmez kitabı okumaya başladım. İlk sayfasında en sevdiğim müzisyen/şair Bob Dylan'ın Forever Young şarkısından iki satır:
'May your heart always be joyful (Kalbin hep neşe dolu olsun),
May your song always be sung (Şarkın hep söylensin)
Hemen arkasındaki sayfada ne var dersiniz? İngilizce olarak Nazım Hikmet'in bir şiirinden 6 satır… altında onun ismi ve 1933, Bursa Cezaevi, Türkiye yazıyor…
…son sabahımın ışığında, seni ve arkadaşlarımı göreceğim
ve mezarıma gideceğim, hiçbir şeyden pişman değil ama bitmemiş bir şarkıdan… NH
Dünya ne kadar küçük, ne kadar kardeşiz hepimiz, Nazım Hikmet'ten Bob Dylan'a, Bobby Sands'den Liverpool'a yolu düşmüş 18 yaşındaki bir Berna'ya, nasıl çakışmış yollarımız, neden paylaşamayız şu dünyamızı, kardeşliği, neden 26 yaşında eriyip gider gencecik canlar… kime kalmış bu dünya… ışıklar içinde yat Bobby Sands…