Bizimkisi bir aşk hikayesi…

Başkan Şakir Şaşkın yazımızı hatırlayacaksınızdır. Siyaseten vuku bulan bir vefasızlığın hicvi olarak kaleme alınmasıyla oluşan çok beğenilen, elde ele dolaştırılan ve benim de gerek yazarken gerek de okurken müthiş keyif aldığım bir yazıdır. Bu yazı siyasi hayatımı bitirmiş fakat onurumu da koruyup muhafaza etmiştir. Kimileri alındı bu yazıdan kimi umur bile edinmedi ama kimi ise hala cebinde taşıyor. Şimdi yine buna benzer fakat bu kez tamamen gerçek bir hikayeyi sizlere aktarmak istiyorum.

Tarih 1 Aralık 2008. Yerel seçimlere dört ay var. Güçlü Baykal ve güçlü Sav günleri… Yer Adnan Menderes Havalimanı VIP salonu… Havaalanında kimler yok ki? Karnaval yeri gibi. Belediye başkanı olmak isteyenler ve onların destekçileri salondaki her yeri işgal etmiş. Ödemiş İlçe Başkanı Emin Öztürk beni o gün oraya gelen Ödemiş Belediye Başkan Aday Adayı Bekir Keskin'le tanıştırıyor. Keskin'in diğer aday adaylarına nispeten sıradan bir duruşu vardır. Görücüye çıkacak kız misali o da genel başkanı bekliyor. Sohbete henüz yeni başlamıştık ki yanımıza CHP İzmir Milletvekili Mehmet Ali Susam gelir. Eski başkan Mehmet Eriş'i destekleyen Susam şaşkın ve bir o kadar da memnuniyetsiz bir tavırla Bekir Keskin'in de duyacağı şekilde 'Emin ağabey adayın bu mu ya?' diye sorar. Bekir Keskin onun gözünde Ferdi Tayfur'un derbederi… Herkes sus pus! Gelin sanki kör, sanki topal; o ağlamaklı hali de hala aklımdan gitmez. Emin başkan bas bas bağırıyor: 'ODTÜ'lü bu delikanlı harcatmam!'. Havaalanından o gün açılışı yapılacak olan Sasalı Doğal Yaşam Parkı'na kadar benim arabamda gidiyoruz. İlk defa tanıdığım Bekir Keskin'e az önce yaşanan o tatsız hadiseden dolayı moral vermeye çalışıyorum. Siyaseti çok bildiğimden değil az önceki hadiseye gerçekten üzüldüğüm için; 'Göreceksin başkan sen olacaksın!' diye de ekliyorum. Bu arada Susam sürekli Baykal'a asılıyor; Eriş de Eriş diye…Son geceye kadar iki kalp spazmıyla savaşılıyor. Emin Öztürk ciddi bir mücadele veriyor.

Şimdi Bekir Keskin'in yanında olarak ona methiyeler düzen bir grup o zaman da 'Bekir Keskin'le olmaz!' diye ortalığı yıkıyor. Aralarında muhtarı, kantarı, belde başkanı bile var. Emin Öztürk ise tek başına! Yılların alacağını istiyor: 'Kızım için istemedim. Oğlum için istemedim. Ödemiş için bu çocuğu harcamayın' diyor. Ve Önder Sav Emin Öztürk'ü yalnız bırakmıyor. Emin Öztürk'ü arayarak Baykal Eriş'in üstünde çok durdu ama adayınız Bekir Keskin diyor ve ekliyor: 'Aman beni mahcup etmeyin; Ödemiş'te seçim kazanılsın başka bir şey istemiyorum'.

Özetle Ankara Emin Öztürk'ü kırmıyor. Aday olduğunu söylediğimiz dakika Bekir Keskin haliyle sevinçten havalara uçuyor. Emin Öztürk'ü öpe öpe bitiremiyor. Bana dönerek: 'Sen de ilk sıradan meclis üyesi adayısın' diyor. Ben Emin Öztürk'ü gösteriyorum. 'Bir derse bir, on derse on' diyorum. Emin Öztürk de beni göstererek: 'Bu çocuk siyasete daha dün girdi. Ama gör bak ne söylüyor' diyor. Tabi Bekir Keskin'le ilk sevişme(me)miz de burada başlıyor.

Bekir Keskin'in adaylığı kesinleşir kesinleşmez de belediye meclisinin toplamalığı konuşulmaya başlanıyor. Her nedense bazı meclis üyelerine kazıklar atılarak süreç başlıyor. Aklınıza gelen gelmeyen bütün her şeyin masrafını ilçe yapıyor. Seçim kazanılıyor kazanılmasına da ilk kazık Emin Öztürk'e atılıyor. Ve 'Ondan bir şey olmaz!' diyen eski dostlar (!) bir bir sahneye çıkıyor. Zengin çocukları iş sahibi yapılırken her seçimin dansözü bir İngiliz'e de 'on kontenjan' veriliyor. Karşısındaki adayla bile kanka olunurken zor günlerin şahitlerine yol ortasında küfrediliyor. Bekir Keskin zamanla sinirli, otoriter bir başkan halini alıyor. Hemde ne otorite? Küçük Menderes'in kralı (!) oluyor ama ne hikmetse encümen bile seçtiremiyor.

Uzadı biliyorum ama dahası var. Fena mı onları da 'seçime üç ay kala' yazarız. Nasıl olsa zaman su gibi ilerliyor. Muhtarı, kantarı şimdilik yanında ve eğer başka adaya takılmazlarsa sürpriz de olur aslında… Ama bu sefer ben tam karşısındayım. Seçimlere kadar kim öle, kim kala? İmza toplanır mı? Toplanmaz mı? İl ne olur? İlçe ne olur? İnanın umurumda bile değil! Adam satmanın ve vefasızlığın kitabını yazanlara oldum olası kıl olmuşumdur. Onların kitabını okumadığım gibi defterini de dürmek boynumun borcu olsun! Emin Öztürk yaşarsa gönlüne, ölürse de ruhuna ve de hayrına en çok da onun hatrına bir oyum var o da Bekir Keskin'e değil tam karşısına…

Not 1:
O günlerde anlamsız bir şekilde kızdığım Mehmet Ali Susam'ın öngörüsüne ve de siyasi zekasına bugün hayranım. Susam bugün de cesur bir çıkış yaparak yerel seçimlerde CHP'yi neyin beklediğini açık açık ifade etmekten geri kalmadı. Susam şimdi değilse bile ileride haklı çıkacak! Bunu hep birlikte göreceğiz.

Not 2:
Bunu ilk defa yazıyorum; Bekir Keskin hakikaten değer verdiğim ve ilk defa girdiğim siyasi arenada başarısına küçücük de olsa katkı duymaktan büyük onur duyduğum bir insandı. Kendisine olan sevgisizliğimin sebebine 'musluğumun kapatıldığı', 'işe alınmadığım' gibi gerçekle alakası olmayan bir sürü kulp takıldı. Benim geleceğe dönük hayallerimin içinde hiçbir zaman Ödemiş Belediyesi'nde çalışmak olmadı. 1996 yılından bu yana çalışan işçi bir adamım. İhale ve rant ile işi olan bir adam da değilim. Vergi mükellefi hiç olmadım. Benim sevgisizliğimin en büyük nedeni vefasızlıktır. Biz de vefa iş, ihale vermek değil selam verip sohbet etmektir. Çaydır, kahvedir…