Biz büyüdük, küçüldü dünya !..

Öncelikle şunu açık yüreklilikle ifade ederim ki, yazılarımın sürekli olarak
AKP yönetimini eleştiren tipte olmasından ben de rahatsızım. Fakat Türk Toplumu, AKP'nin akraba, kandaş, yandaş medyası ve bizzat bazı devlet organları tarafından öylesine aldatılıyor, rakamlar o kadar çarpıtılarak kandırılıyor ki, zorunlu olarak yanlışları düzeltirken eleştiriye ağırlık veriyorsunuz.
Son olay; 2010 yılında, 2009'a göre %8,9 büyüdük ve her birimizin yıllık gelirinde 1500 Dolar civarında artış oldu!..
Kavram kargaşasını önlemek ve konuya herkesin 'bilerek katılımını' sağlamak için, bazı terimlerin açılımını yazalım;
*GSYH(Gayri Safi Yurtiçi Hasıla): Bir yıl içinde ülkede üretilen mal ve hizmetlerin parasal değeridir.
*Cari Açık: Bir ülkenin ihraç ettiği mal ve hizmetlerden elde ettiği gelir ile, ülkenin yurtdışından ithal ettiği mal ve hizmetlere yaptığı ödemeler arasındaki fark.
*Milli Gelir: Bir ulusun bir yıl içinde ürettiği toplam değerdir.
*Büyüme Oranı: Milli Gelir, ulusal para ve cari fiyatlarla ölçülür. Sonra sabit fiyata dönüştürülür ve bir önceki yılın sabit fiyatlarla hesaplanmış milli gelir toplamına bölünerek, büyümenin yüzdesi bulunur.
Ekonominin hedefi, insanların mutluluğu olmalıdır. Eğer bir ülkede ekonominin büyüdüğü resmi rakamlarla söyleniyorsa, insanlar bu büyümenin hiç olmazsa kırıntılarını günlük hayatlarında hissetmelidirler. İnsanlar büyümeyi hissetmedikleri gibi, her gün daha zor koşullarla karşılaşıyorlarsa o zaman uygulanan 'Büyüme Modelinde' ciddi yanlışlık var demektir.
İşte bizim yıllardır söylediğimiz tam da budur. AKP Hükümetinin uyguladığı ekonomik politikanın temelinde 'Türk İnsanı' yoktur ve AKP'nin 'Büyüme Modeli' yanlıştır.
AKP ithalata dayalı bir büyüme modeli uygulamaktadır. Ne kadar fazla ithalat, o kadar fazla büyüme…
İthalattan alınan vergiler dolayısıyla cari açığımız büyüyor, bütçe açığımız küçülüyor. Cari açık frenlenirse,büyüme düşüyor. AKP kontrolsüz büyüme uğruna cari açığın artmasına göz yumuyor. Tam bir ekonomik sarmal, debelendikçe daha da batıyoruz..
Kontrolsüz büyüme uğruna cari açığın ulaştığı seviyeye bakalım;
Baskılanan döviz kuru ile coşan ithalat sonucu 2010 yılı cari açığımız 48,5 Milyar Dolara yükseldi. Oysa AKP'nin iktidara gelmeden önceki 79 yılda toplam 42,8 Milyar Dolar cari açık verilmişti. Yani, 79 yılın toplamında verilen açıktan fazlasını AKP sadece 1 yılda verdi!.
Dış Ticaret rakamları da açıklandı. 2011 yılının ilk iki ayında tam 14,6 Milyar Dolar dış ticaret açığı verdik. Bu yılın tamamı için beklenen açık ise 85 Milyar Dolar!..
Türkiye'nin dış borç yükü, son 5 yılda yüzde 70,9 artış göstererek,
169 Milyar 872 Milyon Dolardan, 290 Milyar 350 Milyon Dolara yükseldi…
Bu kontrolsüz büyümenin kaynağını araştırınca; Kaynağın borçlanma ve ülkeye giren 'Sıcak Para' olduğunu ama tasarruflar ve üretim artışı olmadığını net olarak görebiliyoruz.
İthalata dayalı ekonomik modelin sonucunda, sanayici fabrikasını kapatıp tüccar oluyor. Yeni yatırımlar yapılmıyor, istihdam sağlanamıyor.
Peki; AKP tüm bunları görmüyor mu? Elbette ki görüyor. Fakat tercihini bu yönde kullanmak zorunda. Uluslararası para baronlarının ve bankerlerin çemberinden kurtulmadığı sürece de bu sülükler Türk Milletinin kanını emmeye devam edecekler.
Ülkede zengin-fakir uçurumunun daha da açıldığı, yoksul sayısının giderek yükseldiği, ithalatın sürekli olarak arttığı, kalıcı ve istihdam yaratıcı yatırımların yapılmadığı, cari açığın tavan yaptığı bir ekonomi yönetimiyle Türkiye'nin birliğini, huzurunu ve insanlarının mutluluğunu sağlamak mümkün değildir.
AKP günü geçirmek ve Haziran 2011 seçimlerinde tekrar Türk Milletini kandırmak için, rakamları çarpıtmaya, gerçekleri saklamaya devam etmektedir. Haziran seçimlerinden sonra ülkemizi ekonomik açıdan çok sıkıntılı günler beklemektedir. Bu konuda yapmakta olduğumuz bir çalışmayı önümüzdeki günlerde sizlerle paylaşacağız.
YİNE VE YENİ SINAV KATAKULLİSİ
KPSS' de yapılan 'Örgütlü Suç' soruşturması aradan aylar geçmesine rağmen hala sonuçlandırılamadı. Cemaatin adamları ve dershaneleri tarafından gençlerimizin geleceğini çalan bu kişilerin davaları da aynen Deniz Feneri davası gibi kaplumbağa hızıyla ilerliyor!..
Bu olay çözülmeden, ÖSYM'de ki sınav rezaleti ortaya çıktı. 'Badem Bıyıklı' ÖSYM Başkanı eveleyip geveliyor.
İddialar doğruysa, 1.700.000 gencimizin geleceğiyle oynayanlar ve buna göz yumanlar, vicdanlarında ve yasaların önünde bunun hesabını nasıl verecekler?
Bunlar mı Müslüman? Bunlardan mı yetişecek Altın Nesil?
Eşbaşkan Erdoğan'ı kimse suçlamaya kalkışmasın. O, Yürütmeden sorumlu. O, ÖSYM'nin işine karışmaz, ÖSYM'de onun işine karışmasın!... Yazıklar Olsun…