Bir şarkının doğuşu

Sözleri Faruk Nafiz Çamlıbel’in, bestesi ve yorumu da Alaeddin Yavaşça’ya ait, “Artık Bu Solan Bahçede Bülbüllere Yer Yok...” adlı şarkı, Serhan Asker’in birkaç hafta önceki ‘Görkemli Hatırlar’ programının duygu yüklü konusuydu.

Şarkının öyküsü bizi de çok etkilemişti…

Faruk Nafiz Çamlıbel… Ülkemizin çok ünlü bir şairiydi. 1898 yılında İstanbul’da doğdu. Çocuk yaşlarında şiir yazmaya başladı. Bir süre tıp öğrenimi gördü, sonra ayrılarak gazetecilik yapmaya başladı. Daha sonra da edebiyat öğretmenliğine geçti. Aynı okulda öğretmen Azize Hanımla evlendi, iki çocukları oldu.

Cumhuriyetin kuruluşuna tanıklık etti. 1933’de Onuncu Yıl Marşınının sözlerini öğrencisi Behçet Kemal Çağlar ile birlikte yazdı… 1946’dan 1960’da Yassıada’ya tutuklu olarak gidinceye kadar Demokrat Partiden İstanbul Milletvekilliği yaptı. 1973 yılında bir gezide öldü.

Tıp doktoru Prof. Dr. Alaeddin Yavaşça ile, ailece dostluklar vardı…

Alaeddin Yavaşça da 1926’da Kilis’te doğdu. Müzik yaşamı çocuk yaşlarında başladı. Tıp doktoru olunca Şişli Haseki Hastanesinde Kadın Doğum Uzmanlığı ve Hastane Başhekimliği yaptı…

Devlete bağlı ilk konservatuvarların kurucuları arasında yer aldı. Devlet Konservatuvarı Profesörlüğüne atandı. İcracılığı yanında 140 kadar beste yaptı, konserler verdi. 1991’de Devlet Sanatçısı ünvanı aldı. 2021 yılında organ yetmezliğinden vefat etti…

***

Alaattin Yavaşça şarkı olayını programda

ve başka kaynaklarda yaklaşığıyla şöyle anlatıyordu ;

Faruk Nafiz Çamlıbel… gelmiş geçmiş şairlerin en büyüklerinden biridir. Çok sevdiğim bir dostumdu. Benden daha yaşlıydı ama, aramızda saygı dolu bir ahbaplık vardı…

Bir gün eşiyle birlikte muayenehaneme geldi.

O zamanların çok meşhur, yanına varmayı bırakın, randevu almak için bile ter dökülen bir genel cerrah Hazım Bubin hocamız vardı. Eşinin rahatsız olması nedeni ile, randevu istemeye cesaret edemediği için, Hocadan randevu alınmasına yardımcı olmamızı istedi.

Hocayı iyi tanıyordum aradım söyledim. Ne demek… Faruk Nafiz Çamlıbel için randevu mu olur, hemen yanıma gelsinler dedi. Hep beraber gittik. Hanımefendiyi muayene etti. Sonra beni yanına çağırdı ve teşhisini söyledi :

“Alaeddin kardeşim durum fena… Göğüsten başlamış tüm koltuk altını sarmış kanser. Mutlaka vücudun başka yerlerinde de metastaz yapmıştır. Bu hastayı hiç bir zaman ameliyat yapmak istemem. Hekim olarak yapacağımız, ilaçlar verip ömrünün son günlerini mümkün olduğunca ağrısız sızısız geçirmesini sağlamaktan ibarettir.”

Yıkıldım duyunca… Nası söyleyebilirdim bunu koca Şaire. Eşinin üzerine titreyen deli gibi sevdalı, kırılgan duygulu bir adam vardı karşımda. Ama sonuçta o dev şairin koluna girip, bin dereden su getirircesine anlattım bu acı tabloyu…

Hiç bir şey söylemedi. Çıt bile çıkarmadı ama yıkıldı gitti… Hanımefendi vefat edince esas yıkımı o zaman geldi. Haftalar sonra yine geldi. Omuzları, avurtları çökmüştü, gözleri kan çanağıydı. Cebinden katlanmış bir kâğıt çıkarıp uzattı. “Bunu yazdım, bestelersen sevinirim” dedi gitti…

***

Baktı ki uzun bir şiirden bir dörtlüktü bu :

Artık bu solan bahçede bülbüllere yer yok.

Bir yer ki sevenler sevilenlerden eser yok.

Bezminde kadeh kırdığımız sevgililer yok.

Bir yer ki sevenler sevilenlerden eser yok.

Ailece görüştükleri için eşi Azize Hanımı da tanıyan Alaeddin Yavaşça… Şairin yaşadığı büyük üzüntüyü içeren bu şiire, kendi üzüntüsünü de katarak, hicaz makamındaki

bu şarkıyı besteledi.

Bir hüzün şarkısı… böyle doğdu!

İyi Pazarlar…