Bir kez gönül yıktın ise/bu kıldığın namaz değil

Ramazan ayının dinimizde büyük bir önemi ve diğer aylar arasında seçkin bir yeri vardır. Çünkü kutsal kitabımız bu ayda indirilmeye başlanmıştır. Kur-an'da bin aydan daha hayırlı olduğu bildirilen 'Kadir Gecesi' yine bu ay içinde kutlanır. Ayrıca İslam'ın temel ibadetlerinden olan 'Oruç' da bu ay tutulur.
Bu nedenle Ramazan Ayı, Müslümanlar için en kutsal aydır ve ona 'Onbir ayın sultanı' denir.
İslam inanışına göre Allah, eğer isterse tüm günahlarımızı bağışlayabilir. Sadece huzuruna 'kul hakkı' ile gelinmesini istemez. Çünkü Allah 'Kul Hakkını' affetmez. İslam'ın özü işte bu anlayıştır. Müslüman isen, kimsenin kalbini kırmayacaksın, kimsenin hakkına tecavüz etmeyeceksin. Bu yüzden 'Mazlumun ahından arş çatlar' ve 'Mazlumun bedduasından sakının, onun ile Allah arasında perde yoktur' hadisleri en değerli hadislerimizdendir.
Tüm bunları, gazeteci Fatma Sibel Yüksek'in yazısını okuyunca düşündüm ve sizlerle paylaşmak istedim. Benim kimsenin inancını, yaptığı işi yargılayacak bir konumum elbette ki yok. Fakat bu ülkenin bir vatandaşı olarak, Anayasa'dan kaynaklanan, kamu adına yapılan işleri 'Sorgulama' ve 'Hak arama' gibi sorumluluklarımın olduğunu da biliyorum…
Biliyorsunuz, İstanbul 13.Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Köksal Şengün, AKP'nin yeni HSYK'sı tarafından görevinden alındı ve bir alt görev yeri olarak Bolu'ya atandı.
Köksal Bey televizyonlara çıkıp şunları söyledi;
'22 senelik ağır ceza hakimiyim, haysiyetimle oynatmam. Bir mahkemeye bu kadar baskı yapmak kimseye hayır getirmez'
Görevden alınan tecrübeli Hakimin bu sözleri, bir Hukuk Devletinde tam bir skandaldır. Kimse bu sözleri görmezden gelemez. Köksal Bey'in şu sorulara cevap vermesi şarttır;
*Eğer dediğiniz gibi 'Haysiyet sahibi' biri iseniz, Başkanı bulunduğunuz Mahkemeye kim veya kimler baskı yapmıştır?.. Adalet Bakanı mı? Müsteşarı mı? HSYK mı? Ordu mu? kim, kimler size baskı yaptı?
Mahkemenize yapılan bu baskılara siz uydunuz mu? Mahkeme'nin diğer iki üyesi bu baskılara uydu mu?
*Başında bulunduğunuz Mahkemenin yargılamasında iken Kuddusi Okkır size onlarca dilekçe verip, hastaneye nakil istedi. Siz ve diğer iki üye bu talepleri devamlı olarak reddettiniz. Sonunda zavallı adam göz göre göre öldü, cenazesini de belediye kaldırdı. Sizlerin ki haysiyet de, rahmetli Okkır'ın ki değil mi?. Sizin üzerinde 'Kul Hakkı' var mıdır? Nasıl can vereceksiniz?..
*Başında bulunduğunuz Mahkeme, baskı yüzünden mi Mehmet Haberal'ı tahliye etmedi? Kaç insanın tedavisini engellediğinizin farkında mısınız?
*Mahkemeniz yargılaması altında bulunan İsmail Yıldız, aklını kaybetti. Şimdi Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesinde tutuklu olarak bulunuyor. Ailesi uzakta ve geçim sıkıntısı çekiyor, ne geleni var ne de gideni. Tahliyesini talep edecek bir Avukatı bile yok… Bir insan yok olup gidiyor. Vicdanınız sızlamıyor mu? Yoksa İsmail Yıldız'ın ki de haysiyet değil mi?...
*Mahkemenizin yargılaması altında bulunan ve 4,5 yıldır tutuklu bulunan Mehmet Demirtaş'ın işleri battı. Ağabeyi iki aileye bakmak için yıllarca çabaladı. Borçlardan bunaldı ve canına kıydı. Ne ile suçlandığını bilmeden hapiste olan Mehmet Demirtaş bir de kardeş acısıyla yandı!...
Sizin kardeşiniz var mı Köksal Bey? Mehmet Bey'in de haysiyeti, sizin için yok değil mi?...
Köksal Bey, şimdi bana diyeceksiniz ki, 'Ben bu kişiler ve diğerleri için devamlı olarak tahliye taleplerini kabul yönünde oy kullandım, fakat diğer iki üye karşı oy verince tahliye olmadı, ben ne yapabilirdim?..'
Siz hem karşı oy kullanıp, hem baskıyı kabul edip, hem de o koltukta oturmaya devam ederek o mahkemenin kararlarına 'Demokratik' bir görüntü verdiniz. Yaranacağınızı zannettiniz, suça ortak oldunuz. Sıra size gelince de 'Haysiyetim' diye bağırmaya başladınız. Siz kimin sesini duydunuz, kimin haysiyetine sahip çıktınız ki, sizi kim duysun ve size kim sahip çıksın…
Yapmanız gereken şu olmalı idi;
Görevdeyken; Mahkemeye yapılan baskıları, bu baskılar sonucu yapılan hukuksuzlukları bir basın toplantısında belgeleri ile açıklayıp istifa edecektiniz. İşte o zaman 'Haysiyetiniz' sizinle beraber gelirdi. Şimdi haysiyetiniz, bıraktığınız yerde, mazlumların ahını aldığınız yerde duruyor!....
Yapabileceğiniz iki iş var;
*Ya şimdi bir basın toplantısı ile, mahkemeye yapılan baskıları ve bildiklerinizi açıklayıp, istifa edersiniz,
* Ya da Bolu'daki görevinize devam edip, beni de mahkemeye verirsiniz. Neden mi, yüzünüze yakından bakmak istiyorum. Haysiyetiniz yanınız da mı, değil mi yakından görmek istiyorum…
Bakın Köksal Bey, yüz yıllar öncesinden Yunus Emre size nasıl sesleniyor!...
Bir kez gönül yıktın ise/ Bu kıldığın namaz değil.
Yetmiş iki millet dahi/ Elin yüzün yumaz değil….
Köksal Bey siz Yunus'un ne dediğini anladınız ama, ben gençler için açıklıyorum;
'Eğer bir defa olsun bir insanın kalbini kırdıysan, kul hakkı yediysen, istediğin kadar namaz kıl, dindar geçin, istersen defalarca hacca git, o kıldığın namazlar Allah tarafından kabul edilmez. Yetmiş iki millet bir araya gelse bile senin yüzünün karasını yıkayamaz…'