'Bina' kelimesi; Arapçada eylemlerin çatılarını konu yapan gramer kitabının adıdır. Medrese eğitiminde, öğretimin ilk kademesine de 'Bina' denir. Bu derste başarılı olan, üst kademelere geçer.
Başarılı olamayan döner tekrar 'Bina' okur… Bu deyim böyle doğmuştur.
Başarılı olamayan döner tekrar 'Bina' okur… Bu deyim böyle doğmuştur.
Yıllardır bu sütunlarda Başbakan Erdoğan'a kendisinden daha tecrübeli bir büyüğü olarak defalarca nasihat ettim. Etmesine ettim ama, bir türlü başarılı olamadım. Artık ben mi iyi anlatamadım, yoksa Tayyip Bey mi anlamadı orasını bilemiyorum. Bundan sonra daha da nasihat etmem, kimse kusura bakmasın. Çünkü Tayyip Bey 'Bina' okur, döner gene okur…
Başbakan Erdoğan'a defalarca, kimsenin şahsiyeti ile oynamayın, kimsenin ailesi ile anası-babası-dedesi-soyu-sopu üzerinden siyaset yapmayın dedik, anlatamadık. Kılıçdaroğlu'nun soyundan girdi, Sarkozy'nin babasından çıktı, hızını alamadı dedesini de sıradan geçirdi.
Evrensel Hukukun temel ilkelerinden biri de, 'Suçun ve kabahatin şahsiliği'
prensibidir. Sarkozy elbette ki suçlu, ama babasının veya dedesinin bugün yaşadığımız olayla ne ilgileri var?
Tayyip Bey'in dedesi, veya Bülent Arınç'ın Menemende ki dedesi bir suç işledilerse, Tayyip Bey'in ve Bülent Bey'in ne suçları var?
Evrensel Hukukun temel ilkelerinden biri de, 'Suçun ve kabahatin şahsiliği'
prensibidir. Sarkozy elbette ki suçlu, ama babasının veya dedesinin bugün yaşadığımız olayla ne ilgileri var?
Tayyip Bey'in dedesi, veya Bülent Arınç'ın Menemende ki dedesi bir suç işledilerse, Tayyip Bey'in ve Bülent Bey'in ne suçları var?
Bu olayda Devlet adamı nasıl davranır, size bir örnekle anlatayım;
55. Hükümette Devlet Bakanı olarak görev yapıyorum. Görevlerimden biri de, İran-Suriye-Fransa ve Şili ile yapılan görüşmelerde Türkiye tarafının Ekonomik Konsey Başkanlığı idi.
Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, Fransa Cumhurbaşkanı Jacques Chirac'ın davetlisi olarak Fransa'ya ziyarete gidecek. Heyette ben de vardım. 19 Şubat 1998 de Chirac, Demirel'i Fransa Sarayında ağırladı.
Heyetler arası görüşmeler ve basın açıklamalarından sonra, programda iki liderin 'Baş başa' görüşmeleri vardı. Chirac, Fransa Başbakanı ve Dışişleri Bakanının da toplantıya katılmalarını rica edince Demirel toplantıya beni ve bir bakanımızı aldı. 'Liderler' arasındaki toplantılar, resmi toplantılara göre daha samimi ve dostça olur. Demirel çantasından, Kanuni Sultan Süleyman'ın zamanın Fransa Kralına yazdığı mektubun fotokopisini ve Fransızca tercümesini çıkarıp, Chirac'ın önüne doğru uzattı. (Zamanın Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti, Cumhurbaşkanı Demirel'in Fransa'yı ziyareti anısına, mektubun aslını ve benzeri bazı eserleri, jest olarak, belli bir süre için Fransa Sarayında sergiliyordu)
Chirac mektubu okudu ve soran gözlerle Demirel'e baktı.
Demirel; 'Sayın Başkan, sizin Kralınız benim Padişahımdan yardım istemiş, biz o zaman yardım etmişiz, şimdi sıra sizde' dedi.
Chirac; 'Ne istiyorsunuz, Sayın Demirel' diye sordu.
Demirel; 'Türkiye'nin Avrupa Birliğine katılımı için, Fransa dışarıda başka, AB Liderler toplantısında başka konuşuyor, lütfen Hükümetinizi ikaz ediniz. Ya dışarıda konuştukları gibi içerde de aynen konuşsunlar, ya da içerde konuştuklarını açıkça dışarıda konuşsunlar' dedi.
Başta Chirac olmak üzere, Fransa Başbakanı ve Dışişleri Bakanı kıpkırmızı oldular. Kısa süren bir sessizlikten sonra Chirac, böyle bir şeyin olamayacağını, ilgileneceğini, esas ikili oynayanın Avrupa'nın başka bir devleti olduğunu, ismini vererek durumu düzeltmeye çalıştı.
55. Hükümette Devlet Bakanı olarak görev yapıyorum. Görevlerimden biri de, İran-Suriye-Fransa ve Şili ile yapılan görüşmelerde Türkiye tarafının Ekonomik Konsey Başkanlığı idi.
Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, Fransa Cumhurbaşkanı Jacques Chirac'ın davetlisi olarak Fransa'ya ziyarete gidecek. Heyette ben de vardım. 19 Şubat 1998 de Chirac, Demirel'i Fransa Sarayında ağırladı.
Heyetler arası görüşmeler ve basın açıklamalarından sonra, programda iki liderin 'Baş başa' görüşmeleri vardı. Chirac, Fransa Başbakanı ve Dışişleri Bakanının da toplantıya katılmalarını rica edince Demirel toplantıya beni ve bir bakanımızı aldı. 'Liderler' arasındaki toplantılar, resmi toplantılara göre daha samimi ve dostça olur. Demirel çantasından, Kanuni Sultan Süleyman'ın zamanın Fransa Kralına yazdığı mektubun fotokopisini ve Fransızca tercümesini çıkarıp, Chirac'ın önüne doğru uzattı. (Zamanın Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti, Cumhurbaşkanı Demirel'in Fransa'yı ziyareti anısına, mektubun aslını ve benzeri bazı eserleri, jest olarak, belli bir süre için Fransa Sarayında sergiliyordu)
Chirac mektubu okudu ve soran gözlerle Demirel'e baktı.
Demirel; 'Sayın Başkan, sizin Kralınız benim Padişahımdan yardım istemiş, biz o zaman yardım etmişiz, şimdi sıra sizde' dedi.
Chirac; 'Ne istiyorsunuz, Sayın Demirel' diye sordu.
Demirel; 'Türkiye'nin Avrupa Birliğine katılımı için, Fransa dışarıda başka, AB Liderler toplantısında başka konuşuyor, lütfen Hükümetinizi ikaz ediniz. Ya dışarıda konuştukları gibi içerde de aynen konuşsunlar, ya da içerde konuştuklarını açıkça dışarıda konuşsunlar' dedi.
Başta Chirac olmak üzere, Fransa Başbakanı ve Dışişleri Bakanı kıpkırmızı oldular. Kısa süren bir sessizlikten sonra Chirac, böyle bir şeyin olamayacağını, ilgileneceğini, esas ikili oynayanın Avrupa'nın başka bir devleti olduğunu, ismini vererek durumu düzeltmeye çalıştı.
'Devlet Adamı' niteliğini taşıyanlar bağırmadan, hakaret etmeden, kişilerin babaları-dedeleri, soy-sopları ile uğraşmadan da problemlerini çözebilirler ve tekrar konuşma zeminini açık tutabilirler.
Tayyip Bey'in bu olaydan çıkarması gereken dersler olmalıdır;
*Bir Lider, yarın tekrar görüşeceği el sıkışacağı aynı ittifaklarda beraberce bulunacağı bir ülkenin Liderine, onun babasına, dedesine, soyuna, sopuna hakaret edip o milletin tümünün nefretini kazanmamalıdır.
*Bir ülkenin temel meseleleri, iç politika konusu yapılmamalıdır. Bu durum problemlerin çözülmesini çok zorlaştırır.
*Tayyip Bey, Türkiye'nin AKP İktidarından önce de var olduğunu, AKP gittikten sonra da var olacağını bilmeli ve dış problemlerin çözümünde, 'Türk Tarihinin Hafızası' olan Dışişleri bürokratlarına danışmalı, onların önerilerini dikkate almalıdır. Cemaat yetiştirmesi danışmanlarına devlet işlerinde güvenmeye devam ettiği sürece, başının dertten kurtulamayacağını bilmelidir…
*Bir Lider, yarın tekrar görüşeceği el sıkışacağı aynı ittifaklarda beraberce bulunacağı bir ülkenin Liderine, onun babasına, dedesine, soyuna, sopuna hakaret edip o milletin tümünün nefretini kazanmamalıdır.
*Bir ülkenin temel meseleleri, iç politika konusu yapılmamalıdır. Bu durum problemlerin çözülmesini çok zorlaştırır.
*Tayyip Bey, Türkiye'nin AKP İktidarından önce de var olduğunu, AKP gittikten sonra da var olacağını bilmeli ve dış problemlerin çözümünde, 'Türk Tarihinin Hafızası' olan Dışişleri bürokratlarına danışmalı, onların önerilerini dikkate almalıdır. Cemaat yetiştirmesi danışmanlarına devlet işlerinde güvenmeye devam ettiği sürece, başının dertten kurtulamayacağını bilmelidir…
Yazıyı Avrupa siyasetinin koridorlarında dolaşan bir dedikodu ile bitirelim;
Güya, Erdoğan ve Sarkozy bir toplantıda iken Sarkozy, Erdoğan'a şunları söyler;
'Sayın Erdoğan, siz ve Berlusconi son senelerde çok zenginleştiniz. Bunu nasıl yaptığınızı bana da öğretir misiniz…'
Güya, Erdoğan ve Sarkozy bir toplantıda iken Sarkozy, Erdoğan'a şunları söyler;
'Sayın Erdoğan, siz ve Berlusconi son senelerde çok zenginleştiniz. Bunu nasıl yaptığınızı bana da öğretir misiniz…'
Sözüm ona Tayyip Bey'in Sarkozy'e kızgınlığının esas sebebi bu imiş,
dedikodu işte, kim inanır ki…
dedikodu işte, kim inanır ki…