Bugün Pazar...
Hiç bitmeyen sevgi ve saygıyla...
Atatürk'ü bu köşede anma ve hatırlama günü...
Bir kez daha...
Az bilinen yaşanmış bir öyküyü paylaşalım...
Bunu yaparken de…
'Gazi ve Fikriye' adlı ölümsüz eserin sahibi…
97 yaşındaki gazeteci-yazar Hıfzı Topuz'u…
Saygıyla analım…
***
Okumaya başlamadan hatırlatalım…
Bu Cumhuriyet döneminin ilk yıllarından çok trajik bir aşk öyküsüdür…
***
Mustafa Kemal'i, Selanik'te tanıdığında…
Fikriye, sekiz yaşını yeni doldurmuştu…
Aralarında bir aile bağı vardı…
Fikriye…
Mustafa Kemal'in üvey babası Galip Bey'in kardeşi Memduh Hayretin Bey ile Vasfiye Hanım'ın kızıydı…
Kemal Ağabey'i ondan 16 yaş büyüktü…
***
Balkan Savaşı öncesi Zübeyde Hanım İstanbul'a taşınır…
Mustafa Kemal de ara ara annesine uğrar…
Fikriye 15 yaşında çok güzel bir kız olmuştur…
Kemal Ağabey'ine sırılsıklam aşık olur…
Ne var ki; tutkusunu bi'türlü dışa vuramaz…
Balkan Savaşı'ndan sonra…
Mustafa Kemal, İstanbul'daki konakta yeniden Fikriye ile karşılaşır…
Boynuna sarılır, kokusunu içine çeker…
Bu karşılaşma 'ölümüne bir tutku'nun başlangıcı olur…
***
Ve, sonra…
Yine ayrılıklar başlar…
Bu kez Çanakkale Savaşı süreci…
Bir kez daha karşılaşırlar…
Yine İstanbul'da…
Mustafa Kemal kendisini çılgınca seven bu kızla…
Artık ilgilenmeye başlar…
***
Aradan yine hasret ayları geçer…
Fikriye, 20 yaşına basar ama…
Sevgilisine olan aşkı hep platonik bir havada kalır…
Masal gibi, ama gerçek…
Ayrılıklar iyice uzamaya başlar…
Mustafa Kemal'in Samsun'a çıkışı, Erzurum ve Sivas Kongreleri, Ankara ve Kurtuluş Savaşı…
Fikriye, bu ayrılığa daha fazla dayanamaz…
İstanbul'u terk eder; Ankara'ya ulaşır…
Gazi Mustafa Kemal, o günlerde…
Ankara Garı'nın olduğu yerde Direksiyon Binası'nda kalmaktadır...
Genç kızı coşkuyla kucaklar, çok mutlu olur…
***
Her şey doğaçlama gelişir…
Fikriye artık evin hanımı durumundadır…
O'nu herkes Mustafa Kemal'in eşi olarak görmeye başlar…
Sonunda…
Mustafa Kemal, dedikoduları önlemek için…
Fikriye'yi karşısına alır ve şöyle der:
'Seninle evlenmeye karar verdim… Bunu ne zamandır düşünüyordum... Sen buraya gelince durum çok değişti… Seninle aynı evde yaşıyoruz... Bir gün bu olayı bana karşı kullanabilirler... Eğer bu nikahlanma düşüncesi sana da uygun geliyorsa hemen gerekeni yapalım…'
Fikriye'nin yanakları pembeleşir…
Gözlerini yere indirir…
Bir fısıltı halinde dudaklarından şunlar dökülür:
'Sen nasıl istersen Mustafa Abi…'
***
Medeni Kanun yok, o tarihlerde…
İzdivaçlar hep imam nikahı ile gerçekleşiyor…
Dönemin Şeriye (Din İşleri) Bakanı Mustafa Fehmi Gerçeker…
Mustafa Kemal ve Fikriye'nin nikahlarını gizlice kıyar…
O nikahın iki tanığından biri…
Gazi'nin üvey babası Ragıp Bey'in yakın akrabası, Türk Hava Kurumu eski Başkanı Fuat Bulca, diğeri de Gazi Paşa'nın yaveri Muzaffer Kılıç…
Bu evlilik hep gizli tutulur…
***
Fikriye hayatının en mutlu günlerini yaşamaya başlar…
Ancak…
Mutlulukları uzun sürmez…
***
9 Eylül 1922 İzmir'in kurtuluşu…
Atatürk, Latife Hanım'la tanışır…
İzmirli bu kız…
Batı kültürüyle yetişmişti ve iki yabancı dil biliyordu…
Varlıklı bir ailenin (Uşakizade) kızıydı…
Özellikleri ile Gazi Paşa'yı çabucak etkiledi…
Fikriye, o günlerde vereme yakalanmıştı…
Gazi, O'nu tedavi için Almanya'ya yollar ve…
İnanılmaz bi'şi olur…
Zaman kaybetmeden Latife Hanım'la hayatını birleştirir…
***
Gerisini zaten biliyorsunuz…
Fikriye, bu ani gelişmeyi …
Münih'te kaldığı sanatoryumda öğrenince çılgına döner…
Hastaneden kaçar…
Başına gelebilecek her türlü engeli aşar…
Tek başına Ankara'(ya ulaşmayı başarır…
Bi'faytona biner; 'Doğru Çankaya…' der…
Gelgelelim…
Yıkılmaz bir duvarla karşılaşır…
Latife Hanım, Köşk'e girmesine engel olur…
Fikriye'yi kovmaktan beter eder…
Genç kadın, kendisini Çankaya'ya getiren faytona biner…
Hüngün hüngür ağlamaya başlar…
Artık hayattan beklediği bir şey kalmamıştır…
***
Gözyaşlarının ıslattığı küçük çantasından…
Bir tabanca çıkarır…
Namlusunu göğsüne bastırır ve…
Tetiği çeker…
Hastaneye yetiştirirler Fikriye'yi…
Ne var ki, tam yarası iyileşirken…
Zatürreye yakalanır ve…
27 yaşında bu dünyaya büyük aşkına veda eder…
***
Bitiriyoruz…
Yıllar sonra Atatürk…
Söz Fikriye'den açıldığında…
Hiç lafını sakınmaz, şöyle der:
'Beni iki kadın çok sevdi, biri yalnız ben olduğum için (o Fikriye'dir), öteki de mevkiim için (o da Latife Hanım'dır)…'
Nokta…
Sonsöz: 'Sarılmayı bilir misin? Sahiplenmeyi, sahiplendiğinde sadık kalmayı? Sen bilir misin aşık olmayı? Unutma; ya çok seversin bir kere, ya da hiç sevmezsin… / Hz. Mevlana…'