Sık sık dile getiririz, yaptığımız konuşmalarda 'Geçmişini bilen, geçmişin değerlerine sahip çıkan bir kent aynı zamanda yarın çok daha yaşanır bir kentin teminatıdır…'
Geçenlerde İstanbul'da bir meyhane buluşmasında bir araya gelip 'neşemizi vermeyeceğiz' diye birlikte çok kahkaha attığımız Mutlu Tönbekici iki kitabını imzaladı. Ben de ona son kitabım, 'Başımızda Bir Büyük Dursun' u takdim ettim. İyi alışveriş oldu yani…
Mutlu'dan öğrendim ki, 'Şişli Semt Kitaplığı' ve 'Sözlü Tarih' çalışması tamamlanmış. 14 kitaptan oluşan Şişli Semt Kitaplığı ve 70 yaş üstü 30 Şişlilinin desteğiyle hayata geçen 'Sözlü Tarih' çalışması, kişisel anılar çerçevesinde Şişli tarihini anlatan bir çalışma olma özelliği taşıyor.
Şişli Semt Kitaplığı projesi farklı mahallelerde yaşayan, Şişli'nin tarihi, sosyolojisi ve mimarisine ilgi duyan, çoğu Şişli'de doğmuş ve büyümüş Şişlililerin bir araya gelmesiyle şekillenmiş. Daha önceden semt tarihi kitapları yazmış gazeteci-yazar Muzaffer Ayhan Kara'nın koordinatörlüğünde gerçekleştirilen projede 14 kitap hazırlanmış. Kitaplar mahalle eksenli olmak yerine, semt eksenli tasarlanmış. Bunun sebebi de 'Şişli'nin gerek coğrafi gerek sosyolojik gerekse mimari tarihi açısından mahallelerden çok, kimliklerin semt merkezli oluşuyor olması imiş'…
Mutlu Tönbekici; 'Osmanbey- Garbı ve Şarkı Ayıran Hat' kitabının ön sözünde şöyle yazmış: Bu kitap esasen 'Halaskargazi Caddesi'nin' hikayesidir. Başlangıcını Rumeli Caddesi'nin Halaskargazi Caddesi'ne kavuştuğu noktayı, bitişini de (köşesinde Kent Sineması'nın yer aldığı) Halaskargazi Caddesi'yle Şişli Etfal Hastanesi sokağının birleştiği noktayı seçtim. Hepi topu yarım kilometreyi geçmeyen bu hat basitçe bir caddenin hikayesi gibi görünse de öyle değil aslında.
Çok açık yüreklilikle söyleyebilirim ki bu hat Türkiye'nin muhtemelen en önemli hattı. Bu hat Türkiye'nin batılılaşmaya karar vermesiyle doğmuş bir hat. Bir Tanzimat bebeği. Işıltısıyla gözleri kamaştıran ama aynı zamanda da farklılığı nedeniyle de lanetlenmiş bir bebek…
500 metrede Türkiye'nin yakın tarihinin neredeyse tüm heyecanlarını, heveslerini, özentilerini, kabuk kırılmalarını, iktidar ve sermaye değişimlerini, sözde zaferlerini, hazin yenilgilerini, çılgın yeniliklerini, büyük iflaslarını, yıldız kamaşmalarını, çirkin devlet politikalarını, sağ sol kavgalarını görebildiğimiz bir hat.
Halen sancılarını çektiğimiz 'batılılaşma' hamlesinin doğru-yanlış başladığı ve tam da bu nedenle tüm şimşekleri üzerine çeken hat. 'Şarkın' içinde filizlenmiş bir 'garb'… Yeninin eskiyi, modernin muhafazakarı, zenginin fakiri yendiği veya daha doğru ifade etmek gerekirse yendiğini sandığı hat…İşte tam bu nedenle son derece sembolik bir hat. Kitabı okurken bu veçheden bakarsanız çok daha fazla keyif alırsınız…'
Mutlu, 'Kitabı hazırlarken neredeyse her cümlesini ciddi bir kaynağa dayandırdım. Her yerde bulunan, basma kalıp, kaynağı belirsiz, birbirinin aynı ve çoğu ya yanlış ya da eksik malumatlara yüz vermedim' diyor. İşte böyle olur gerçek araştırmacı, gerçek gazeteci.
***
Mutlu'nun bu seride hazırladığı ikinci kitap: Harbiye…
Kitabı okuyorum ama şu bölümü sizinle paylaşmasam olmaz:
Harbiye'deki Harp Okulu, tekrar eğitime başladığı günden sonra ülkenin en önemli eğitim kurumu oluyor. Zaman içinde yapılan eklemelerle kapalı alanı 18 bin metrekareye ulaşıyor. Yüzyılın sonuna doğru geldiğimizde, daha sonra Türkiye'ye yön verecek çok kıymetli öğrencileri oluyor. Bunların en önemlisi kuşkusuz Mustafa Kemal Atatürk.
Manastır Askeri İdadisi'ni bitiren ve bir gemiyle Selanik'ten İstanbul'a gelen Mustafa Kemal, Pangaltı'daki Harbiye mektebine 1899 Mart ayında başlıyor. Apolet numarası 1283. Okula başladıktan iki ay sonra arkadaşları arasında öne çıkarak sınıf çavuşu oluyor. Genç Mustafa Kemal'in birinci yılı, İstanbul'un çarpıcı sosyal ve kültürel ortamının içinde geçiyor. Buna rağmen derslerinde başarılı oluyor. Sonraki yıllarında dersleriyle çok daha fazla ilgileniyor. Dereceye girip kurmay sınıfında devam etmeye hak kazanıyor. Artık bir teğmendir.
İşte o yıllarda siyasi düşünceleri şekillenmeye başlıyor. Fransızcasını geliştiriyor. Hem Fransız gazetelerini hem de Jön Türkler'in çıkardığı gazeteleri okuyor. Namık Kemal'den etkileniyor. Arkadaşlarıyla birlikte okulda el yazısıyla bir gazete çıkarmaya başlıyor. Amaçları ülke yönetimindeki yanlışlar konusunda herkesi bilgilendirmek. Gazete elden ele dolaşıyor. Okulda büyük ses getiriyor. Ancak bir gün yakalanıyorlar. Birkaç ay hapis yatıyorlar. Sonra serbest bırakılıyorlar. Mustafa Kemal, 1905 yılında okulu beşincilikle bitiriyor.
Atatürk'ün de 1899-1905 yılları arasında öğrenim gördüğü ve birçok değerli komutan ve subayın yetiştiği Harp Okulu, Ankara'ya taşındığı 1936 yılına kadar bu binada kesintili olarak eğitim ve öğretime devam ediyor. Savaş yıllarında hastaneye dönüyor, mütareke dönemlerinde ise işgalci ülkenin emirleriyle eğitime son veriliyor. Cumhuriyet'in ilanından sonra genç Türkiye Cumhuriyeti'nin subayları da burada yetişmeye devam ediyor.
***
Ellerine sağlık Mutlu Tönbekici… Tüm yazarları kutlarım.