Oktay GÜÇTEKİN / EGEDESONSÖZ- İzmir Büyükşehir Belediyesi Ekim ayı olağan meclis oturumu gerçekleştirildi. Oturumda söz alan Gaziemir ve Selçuk Belediye Başkanları Sosyal Güvenlik Kurumu borçlarının tahsis edilmesiyle ilgili eleştirilerini dile getirdi.

IŞIK: UMARIM VAZGEÇİLİR
Gündem dışına söz alan Gaziemir Belediye Başkanı Ünal Işık, SGK borçlarıyla ilgili konuşurken 'Ülke olarak zor günlerden geçiyoruz. Bunu hepimiz kabul ediyoruz. Ancak bu zorluk, şu anda belediyelerin elini kolunu bağlayan SGK ödemelerine, SGK borçlarına kilitlenmiş durumda. Tüm göç belediyeleri bu konuda yalnız değil. Biz bunu biliyoruz. Yani okul bahçelerinin ihaleye çıkarıldığı, satılığa çıkarıldığı, savunma sanayi desteklenmesi için kredi kartlarına yüklenildiği; 9 aylık faiz ödemelerinin 913 milyar, 9 aylık bütçe açığının 1 trilyon 74 milyar olduğu bir dönemden geçmekteyiz. Bunu anlıyoruz. Ancak bunu anlamakla beraber, bizlerin topluma hizmet etme olanaklarının kısıtlanmasını da kabul etmiyoruz. Bu dönemde herkes sordu, demiştim; Bakanlıklar dahil, yapılması gereken ödemelerin yapılmadığını biliyoruz. Olabilir. Dünyanın ekonomisi bozuk, ülkenin ekonomisi bozuk. Ancak bu süreçte, bu bozuk ekonominin sorumluluğunu Cumhuriyet Halk Partili ya da fark etmez, yerel yöneticilere, yerel yönetimlere yüklemeyi kabul etmediğimizi söylemiştim. Yakın zamanda, mahalli idarelerin yönetimlerinin muhalefet partilerine geçmesi bir karşı hamle getirdi. Bu hamle şöyle özetlendi: 'Öyle 25 kuruşa simit yok' diyerek bir hamle yapıldı. Belediyelerin SGK'ya olan borçlarının gündeme getirilmesiyle bir hamle yapıldı. Bu hamle, halkın halka hizmeti engelleyecek bir hamleye dönüştü. Belediyelerin tek bir SGK borcu yok. Başka borçları da var. Bunu hepimiz biliyoruz. Ancak bunun ülkemizde nasıl bir periyotta geçmişte nelerle yapıldığını, nasıl giderildiğini de hepimizin irdelemesi ve bilmesi gerekiyor. Belediye borçlarının ya da borçlarının miktarı ya da kaynağının ne olduğundan ziyade, birikmiş belediye borçlarının yerelin sosyal ve kentsel yaşamına ne sekte vurduğuna bakılmadan Türkiye'nin yerel yönetimleri tam anlamıyla ekonomik soykırıma karşı karşıya kalmaktadır. Biz ne yapabiliriz bu konuda? Tek koşulu, kentsel, sosyal ve kamusal hizmetlerden kaynaklı olmak şartıyla geçmiş örneklere bakılarak, iktidar muhalefet ayrımı yapılmadan borç silinmesini istemek olmaktadır. Olmalıdır, daha doğrusu. Sizlere geçmişten bazı örnekler aktarmak istiyorum. 1960'lardan itibaren, bazen 5, bazen 10'ar yıllık dönemlerde yerel yönetimlerin yapılandırılması gerçekleştirilmiştir. Bu yapılandırmalara baktığımızda, Türkiye'de geniş kapsamlı kamu ve özel kesim borç yapılandırması ilk kez 1965 yılları arasında yapılmıştır. Bunların arasında bilhassa belediye ve belediyelere bağlı kuruluşlara ait borçların yapılandırması ise 1965 yılında 91 sayılı kanun ile gerçekleşmiştir. 1965'te, belediyeler ve bunlara bağlı işletmelerin 825 milyon TL'lik borcu, genel bütçenin %5,7'sine denk gelen bir tutarı, yapılandırma ve telkin edilerek mali bir iyileştirme yapılmıştır. Bu düzenlemeyle, belediyelerin ve bağlı işletmelerinin devlete ve katma bütçeli idarelere olan borçlarının vergiler, resimler, harçlar ve cezalar, kanuni paylar, faizler, gecikme faizleri, komisyonlar ve banka sigorta işlemlerinden alınan gider vergileri dahil telkin edilmesi planlanmıştır. Bunun yanında, belediye ve bağlı işletmelerinin kamu teşebbüslerine olan borçları da yapılandırılmıştır. Söz konusu yapılandırma, 5 yıl sonra başlamak ve 20 yıl boyunca faizsiz olarak hazineye ödenmek şeklinde yapılmıştır. Yoksul dediğimiz, küçümsediğimiz o dönemlerin genel idaresi, belediyelere ve diğer kurumlara bu olanağı tanımıştır. 691 sayılı kanun ile yapılandırma işlemlerine İller Bankası'nın İller Bankası'na olan borçlar da dahil edilmiştir. 1971 yılı, 1370 sayılı bütçe kanunuyla söz konusu borçlar da aynı koşullarda yapılandırma sürecine dahil edilmiştir. 1975 yılında da 1902 sayılı kanun ile kamu borçlarının yapılandırması yapılmıştır. Bu borç yapılandırmanın hacmi yaklaşık 30 milyar TL olmuştur. Bunun 3,9 milyarlık kısmı, yerel yönetimlerin borç yapılandırması olarak meydana gelmiştir. Söz konusu belediyeler, söz konusu borçlar, belediyelerin ve bağlı işletmelerin hazineye, İller Bankası'na ve KİT'lere olan borçlarından oluşmaktadır. 1970'li yılların ortalarında kentleşme hızının artışı ve gerekliliği olan kentsel altyapı yatırımları için kaynak sorunu daha da görünür hale gelmiştir. Çözümü ise belediyelerin kredi olanaklarının arttırılması olarak görülmüş ve bir çözüm üretilmiştir. 441 sayılı devlet yatırım bankası kanunu gereğince, devlet yatırım bankası ve İller Bankası aracılığı ile hazineden kredi açılmak suretiyle belediyelerin mali imkanlarının genişletilmesi yoluna gidilmiştir. 1974'te, Başbakan Bülent Ecevit'in 37. hükümet döneminde hazırlanan 22 Mayıs 1975'te, Başbakan Süleyman Demirel'in olduğu 39. hükümet döneminde de tasarı yasalaşmıştır. Kısacası, yapılandırma 1970'lerde kentleşme hızının artışı ve bu artışı arka planda sosyal sınıfların yükselen talepleri ve belediye hizmetlerinin genişletilmesi gerekliliği karşısında siyasal partilerin ideolojik duruşlarından bağımsız olarak yapılmış ve belediyeler rahatlatılmıştır. 1971 yılı bütçe kanununda özel otomatik ödenek adıyla çok ilginç ve dikkate değer bir uygulama başlamıştır. Maliye Bakanlığı bu uygulama ile hazine, belediyelerin bağlı kuruluşları, özel idareler ve KİT'ler arasında geçmiş yıllara ait çeşitli borçların tavsiyesine yönelik olarak yetkilendirilmiştir. Bu yetki kapsamında, 1971 yılından 1981 yılına kadar yerel ve merkezi idarelerle KİT'lerin hesapları üzerinde karşılıklı borç alacak ilişkilerinin mahsuben tavsiyesine imkan tanınması mümkün hale getirilmiştir. Belediyeler, bu uygulamaların bir sonucu olarak daha kolay kentsel hizmet sunabilir hale gelmiştir. 1984 yılında, 2974 sayılı kanun ile 24 Ocak 1980 tarihli istikrar önlemlerinin tabi sonucu olarak ekonomide birikmiş, kronikleşmiş hesabi ilişkileri bir sünger çekilmesi mantığıyla bir yapılandırma yasası çıkarılmıştır. 2,5 trilyon TL'lik yapılandırma içinde 46,5 milyar TL'lik borç yapılandırılmıştır. 1984 yılında, 2974 sayılı kanun ile 31.12.1983 tarihinde yasadan mevzubahis olan borçların takas ve mahsubu yoluyla taşıyıcısından kalan borçların hazinece devralınarak yapılandırılması öngörülmüştür. Bu zamana kadar bahsi geçen borç yapılandırma düzenlemelerinden farklı olarak, yapılandırılan borçlar Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası bilançosunda aktifleştirilmiştir. Borç yapılandırmanın özellikle son yıllarda türlü şekillerde yaşandığını gördük. Bu yapılandırmalara tanıklık ettik. Kamusal işlevler gerekçesiyle yapılandırmalar elbette savunulabilir. Ancak borç yapılandırma dar bir grubun çıkarlarına hizmet ediyorsa bunun sorgulanması gerektiğine inanıyorum. Sınıf egemenliğinin belirtilmesi sonucunda kamu ve kamusal görevler zedeleniyor. Söz konusu sınıf iktidarına en güçlü katkılar son 20 yılda yapıldı ve bunlar devam ediyor. O kadar ki artık kamu var mı yok mu, belli değil. Ortak olan ne kaldı? Bu soruları hep birlikte sormamız gerekiyor. Borcun Merkez Bankası bilançosunda aktifleştirilmesi ile yapılandırılmasının, vergilerimizden ödenecek merkezi yönetim borcunu arttırdığı iddia edilebilir. Ancak bankacılık düzenlemeleri, Merkez bankalarının sermaye çıkarları doğrultusunda kullanıldığını defalarca bize göstermiştir. Örneğin, kur korumalı mevduatlar bunlara ilginç bir örnektir. Kapitalist yöntemler benzer mekanizmalarıyla borçları geleceğe taşırken hem şimdiki emeğimizi hem de gelecekteki emeği sömürmektedir. Bunca vergi afları, imar barışları, kur korumalı mevduatlar, verilen teşvik ve imtiyazlar varken, benzer düzenlemelere kamusal ve sosyal ihtiyaçların giderilmesi için neden başvurulmasın? Borçların uygun geçmişteki örneklerine bakılarak yapılandırılması hepimizin dileğidir. Umarım, nefes aldırılamaz duruma getirilen belediyelere bir an önce nefes alma olanağı tanınır ve bu borçların bu şekilde tahsil edilmesinden vazgeçilir' ifadelerini kullandı.

SENGEL: BU DEMOKRASİ YOKSUNLUĞU DEĞİL
Söz alan Selçuk Belediye Başkanı Filiz Ceritoğlu Sengel, 'Bir İzmirli kadın olarak kendisinin aynı hassasiyeti göstereceğine eminim. Bayraklı da dahil, Kalkınma Partisi'ne oy kullanan İzmirli kadınlar, bizim oylarımızla meclis üyesi oldu. Sadece istifa etmesi, ki bir gün önce sanırım istifa etmesi ya da atılması yeterli değil. Meclisten de istifa etme. Bu haber, Kalkınma Partisi İl Başkanlığı'nın gereğini yapacağını düşündüğü bir konudur. İzmirli kadınlar ya da bir İzmir'i temsil edemeyecek nitelikte bir meclis üyesi olduğunu da kendi sözleri ve ikrarıyla ifade etmiştir. Burçin Hanım'ın da bu işin bir kadın olarak nasıl olacağını düşünüyorum. Bunu öncelikle ifade edeyim. Çünkü iki gündür ne İzmir'e, ne İzmir'in erkeğine, ne kadınına, ne de insanına yakışmayan söylemlerle karşı karşıya kaldık. Bununla birlikte, biraz önce Gaziemir Belediye Başkanımız SGK ve vergi borçlarından bahsetti. Bu çok enteresan bir şekilde, tabii 2019'da Cumhuriyet Halk Partili belediyelerin çoğalması üzerine 2024 yılında da mevcut olan yerel seçimlerden sonra Cumhuriyet Halk Partisi belediyelerin çoğalmasından sonra SGK ve vergi borçları daimi olarak belediyelerin çok vergi SGK borcu var diye söylenmeye başlandı. Talimatlar üzerine de direkt bu konulara ilişkin çeşitli yerlerde hem bakım kuruluşlarında hem de bakanlık ayağında bu konulara ilişkin çeşitli açıklamalar yapıldı. İşte dendi ki 96 milyar belediyenin borçları var. Tabii merak edilen bir şey var. Peki, SGK'lıya borç olan toplam Türkiye'de ne kadar? 1 trilyon. 1 trilyon borcun karşısında 96 milyar gibi bir şeyden bahsediyoruz. Peki, insanın aklına geliyor. Neden 1 trilyonun üzerine gidilmiyor da sadece belediyeler üzerinde kalındı? Nedir belediyeler? Yerel yönetim, halkın en rahat dokunabildiği, en rahat maddi manevi bütün taleplerini talep ettiği, hele ki bizim gibi çevre belediyeler ve taşra teşkilatlarında olanlardaysa ne zaman halkta herhangi birisinin bir sıkıntısı olsa direkt gelir ve yerel yönetimlerden yardım ister. Peki, bu yerel yönetimlerden istenilen şeyler nasıl yerine gelir? Çalışanlar sayesinde. Çalışan arkadaşlarımız sayesinde yerine getirilir. Doğal olarak bu çalışma arkadaşlarımızın, hele ki geçmiş dönemde pandemiyi atlatmış bir belediye başkanı olarak, çok net söylüyorum, kıkır kıkır kısmi çalışma ödeneklerinden bile maaşları öderken SGK'ların aksaması çok pahalıdır. Ki 2019'da Adalet Kalkınma Partisi'nden olan bir belediye başkanı olarak konuşalım. 2019'da Adalet Kalkınma Partisi'nde aldığım Selçuk'u, Selçuk'ta İzmir'in bir ilçesi olarak aldığımda o dönemde 2019 tarihi itibariyle dolar bazında anlatacağım. Çünkü Türk parası bazında anlatırsam, hani komik olacak. O dönemlerin mevcut asgari ücreti ile şimdinin bir değil. Enflasyon aynı değil. O anlamda 2019'da 31 Mart - 11 Nisan'da mazbatayı aldığımızda 7.837.000 dolar vergi ve SGK borcu vardı Selçuk Belediyesinin. 2024 yılı itibariyle 30 Eylül 2024 itibariyle 4.104.000 liraya düşürmüşüz. Kaldı ki belediyenin kendine ait olan bir borcu değil, işletme işçi haklı ve aynı zamanda bütçe işi işletme diye geçer. Bu, şirketlere ait olan bir borç. Tabii mevcut olan sistemde şirketlere olan borçlar elbette ödenmesi gerekiyor. Ödenmeyecek bir şey değil ama başkanım çok iyi bahsettiği için söylüyorum. Herhalde ben Adalet Kalkınma Partisi'nden aldığımda o dönemin belediye başkanı unuttu diye düşünüyorum hani SGK ve vergi borçlarını ödemeyi. Nitekim çok merak ettim yeni dönemde de Adalet Kalkınma Partisi'nden Cumhuriyet Halk Partisi'ne geçen kimi belediyelerimiz var. Kiraz gibi. Saliha Hanım'la da bu sıralarda birlikte olduk. Ben de büyükşehir meclis üyesiydim. Divanda oturuyordum, başkanım. Hakan Başkan'ım, siz çok iyi. Ki buradan da sonra başka bir şeye de bağlayacağım. Merak ettim ve telefon açtım. Dedim ki, başka bir insan teslim aldığında borcun var mıydı? Dedi ki, başkanım olmaz mı? Dedim ki, ne oldu? Var mıymış hani herhangi bir haciz vesaire? Tesadüf bu ki hiçbir kavlen vuku. Telefon açtığında, dedi ki, başkanım, o da aynı şeyi söyledi. Herhalde bir dönem önceki belediye başkanı unuttu ödemeyi. Bana da rast geldi. Bugün itibarıyla hesaplarıma bloke kondu, dedi. On yıldan beri akla gelmeyen blokeler ve hacizlerin artık ifa ediliyor olması gerçek düşündürücü buluyoruz. Ama çok merak ediyorum, Aliağa Belediye Başkanımız ve Menemen Belediye Başkanımız buradalar mı? Çünkü ben hayaller dolusu gayrimenkul teslim edip PKK'ya girelim diye 2019'dan beri çaba sarf ederken, hayır olmaz orası tarla. Üzerinde inşaat yapılmaz. Bir yerden bak, gerçekten acaba ne kadar bunun değeri, ederi, değeri vesaire derken, bütün konulmuş olan hacizlerle birlikte taşkın haciz yapılıyor belediyelere. Bir kamu kurumu, diğer kamu kurumuna taşkın hacizler yapıyor, her tarafımızı bağlayarak. E bunların karşılığında gerçekten Aliağa ve Menemen Belediye Sayın Çankaya'nın açıklamaları zamanında böyleydi sanırım. Menemen, yanlış hatırlamıyorsam, en borçlu belediyelerden bir tanesiydi. Nasıl hallettiler? Yani nasıl tarlalar kabul edilebildi? Çok merak ediyorum. Çok yakın bir zamanda, o kadar çok kafaya taktım ki, takasa mahsuba girelim. Ya da olarak bile göstereceklerimizden aynı şeyleri istendiği için AKP Güngören Belediyesi'nde de üzerinde 4 tane cami, millet bahçesi ve park bulunan 2024 yılı Ekim ayı itibarıyla kabul gören sakatlar söz konusu. Şimdi İzmir'i konuşalım. Yerel yönetim, uzun zamandan beri aynı şeyleri söylüyoruz. İzmir'in her karışı hepimizin. Bu meclis salonunda olan tüm partililerin, İzmir'de yaşamaya karar vermiş olan bütün İzmirlilerin herhangi bir yerde bir sıkıntı olsa koşacak olan bizleriz. O zaman siyaseti buralara bulaştırmayalım. O zaman rica ediyoruz, kimin gücü kime yetiyorsa, biraz önce başkanım örneklemelerini çok güzel anlattı. Yapılandırma şartları. Ki bu yapılandırma şartları da herkes de şunu bilsin isterim. Yapılandırıyorsunuz ve belli bir meblağ çıkıyor. Eğer yapılandırmadan önceyse. Çünkü faizleri de katılıyor. Ama her ay gelmeye devam ediyor, su boğdu. Ödenemez hale geliyor. Bu yüzden gerek Türkiye Belediyeler Birliği'nde Sayın Ekrem İmamoğlu, belediyeler birliği başkanı olarak Çevre Şehircilik Bakanlığına ve çeşitli bakanlara kimi önerilerde bulundu. Doğru önerilerdir. Bunların takip edilmesini ve aynı zamanda Türkiye'deki bütün belediyeler için önemli olduğunu düşünüyorum. Hizmeti engelleyecek her türlü hacmin kalkması lazım. Her türlü hacizin. Ne demek, banka bloke konmak? Esnafından aldığı herhangi bir şeyin parasını ödemesin mi o belediye? O esnafı da mı bu zulmün içerisine dahil edelim ki her ikisi de kamu kurumu diye bahsediyoruz. Borsa için yeni yapılandırma kanunu çıkmak zorunda. 2013'ten 2014'ten beri belediyedeki harçlar ve vergileri hiçbir arttırma kararı çıkmadı Türkiye Büyük Millet Meclisi'nden 2013 yılından beri bekliyoruz. Hala daha sınır, o sınır ve üst sınır belli bir seviyede kalmış durumda. Muhakkak bunların tekrardan değerlendirilmesi gerekiyor. Mahkemelerdeki harçlar nedeniyle benim en son gelen vergi borcum o yüzden. Mahkemenin bir harcından dolayı 4 milyonluk vergi borcum düştü. Ki ben daha yapılandırma çıkmadan önce 2019 yılında yapılandırmayı yapmıştım, teminatsız ve peşin ödeyerek. Düzenli borç ödeyenlere %10 indirim gibi bir indirimin kesinlikle tekrardan gündeme getirilmesi gerekiyor. Toplu taşımada vergi indiriminin kesinlikle getirilmesi gerekiyor. Ancak bunlara kafa yorduğumuz zaman birbirimizin ayağına basmak değil de, adaletse Adalet Kalkınma Partili meclis üyelerimizden de bu sıralarda oturanlardan ve de belediye başkanlarımızdan adaletin hepimiz uygun şekilde uygulanmasını istiyoruz. Belediye başkanı olarak, İzmirli olarak, bir vatandaş olarak bunu söylüyorum. Ve de değerli başkanım, affınıza sığınarak, bunun gerçekten belediyelerin nefes alması değil, İzmir'in nefes alması için kıymetli olduğunu söyleyerek söyleyeceğim. Ancak diğer söyleyeceğim bir meclis ayı hizmetine ilişkin lütfen bunu bence grup başkan vekilleri ve grup sözcüleri kendi aralarında sizin de başkanlığınızla bir araya gelip bir karar vermeleri gerekiyor. Biraz önce Burçin Hanım söyledi. Ben de 27 yaşında meclis üyesi oldum. 2009'dan beri meclis üyesiyim. 2014'te büyükşehir meclisi üyesiydim. İki dönem, ikinci dönemimde devam ettiriyorum şu an itibarıyla belediye başkanlığımın. Rahmetli Sırrı Aydoğan'ın da meclis başkanlığı yaptığı, Sayın Aziz Kocaoğlu'nun da meclis başkanlığı yaptığı. Yine aynı şekilde Sayın Ali Kökoğlu, ki o zamanlar Hüsnü Boztepe, Sayın Hüsnü Boztepe il başkan yardımcısıydı. Hemen divanda karşımda otururdu. Rahmetli Azad Fazlan'ın yine grup sözcülüğü yaptığı dönemleri biliyorum. Demokrasi tenis maçı gibi sahada doğru değil mi İsmail Bey? Sağdan sola, sağdan sola bir o konuşsun, bir o konuşsun değil. Grup sözcüleri konuşur, grup başkan vekili ya da komisyonuna mensup olanlar konuşurlar. Zaten muhtemelen aynı sıraları paylaşan, aynı ideolojik görüşte olan insanların da fikri birdir. Komisyonlarda 4 saat konuştuk denilen şeyin üzerine gelip de burası halkın arenası Uğur Dündar Programı değil. Burası meclis. Zaten ihtisas komisyonları kararını vermiştir. Gelirler, konuşurlar ve devam eder. Bunu söyleme lüzumunu üzerinde yıllardan beri birçok belediye başkanıyla, il başkanıyla çalışmış, birçok aday kazma partisine il başkanlığı görmüş Sayın Levent Bey karşımda, hani çok iyi bilirler. Burada da eski deneyimli meclis üyelerimiz de var. Birlikte aynı satışımız. Bunu şunun için söylüyorum. Canlı yayınlar yapıyoruz. Ve halkın izlemesini istiyoruz bu canlı yayınları. Burada verilen kararların neler olduğunu anlayabilsinler istiyoruz. Biz sonra kapatmasınlar istiyoruz. Gerçekten mevzuları anlatan. O yüzden her maddeyle ilgili birer kişiyi naçizane önerimdir. Bütün gruplara başkanım. Haddim değildir belki ama tecrübelerimi de ifade etmek istedim. Bu demokrasi yoksunluğu değil. Tam aksine aslında amaca giderken hep beraber doğru adımları atmaktır' dedi.

Seferihisar’da zeytinyağı sezonu açıldı Seferihisar’da zeytinyağı sezonu açıldı

BOZTEPE: DAHA ÖNCE DE AYNI ŞEKİLDE YAPTI
Gündem dışı konuşmalarda söz alan AK Parti Meclis Üyesi Hüsnü Boztepe, 'Şu an yine İzmir Büyükşehir Belediyesi çok ciddi bir yanlış karar alıyor. Bu kooperatiflerle ilgili sözleşmeleri fesh ediyorsunuz. Belki de ettiniz, bilemiyorum. Bakın, inşaatlar şu an dört beş aydır durdu. Kimse çalışamıyor. Oysa insanların aidatlarını ödüyorlar ve bu inşaatlar yürüyebilir. Siz eğer ki bu kooperatiflerle sözleşmeyi kastederseniz, ne olacak? Bir kere bu inşaatlar yıllarca burada yapılmayacak. Burada hukukçu arkadaşlarımız var. Tehditler yapılacak, tespitler, itirazlar yapılacak. Peki, siz bu kooperatiflerle sözleşmeyi iptal ettiğiniz zaman bu kişilerin ödedikleri aidatlar ne olacak? Yani ben diyelim ki kooperatif üyesiyim. Ben bugüne kadar iki milyon lira para ödemişsem, benim paramı sen iade mi edeceksin? Ne yapacaksın? Nasıl bir şey, nasıl bir düşünce içerisindesiniz? Bununla ilgili de geçmişte bilgi ve önerileriniz vardır. Hakan da demin söyledi. Rica ediyorum, bu konuyla ilgili gerekirse bir araya gelelim, toplu bir yerde üç beş arkadaşı hem Cumhuriyet Halk Partisi'nden hem bizden, bununla ilgili fikirler verebiliriz. Bakın, geçmiş yıllarda İzmir Büyükşehir Belediyesi çok konut yaptı; Egekent gibi, Evka gibi, İskent gibi binlerce konut yaptık. Bu konuda deneyimi olan insanlar var. Geçen dönemde İYİ Parti Grup Başkanvekili Sayın Kemal Sevinç vardı. İlk bu kooperatifleri, bu işin başında Kemal Sevinç vardı. Kemal Sevinç sizin arkadaşınız. Şu an sizin partinizin üyesi. Destek alabilirsiniz. Fakat biz bu kooperatifler sözleşmeyi fesh ettik demekle olmaz. Siz bu insanlar paralarını geri mi vereceksiniz? Yani yatırdığı kadar parayı mı geri vereceksiniz? İnsanlar iki yıldır, üç yıldır para yatırmışlar. Bugünkü değeriyle o para dört milyonları yapacak. Siz iki milyonlara geri mi vereceksiniz parayı? Nasıl bir şey yapacaksınız? Yönteminiz ne? Bu konuyla ilgili, kooperatifteki insanlar çok rahatsızlar. Ve şunu da söylüyorlar: Çok yakın zamanda İzmir Büyükşehir Belediyesi'nin önünde eylemler yapılacak. Aynı şekilde Cumhuriyet İl Başkanı, bu kooperatiflerin ikinci kooperatifleri kurulması konusunda bir girişimde bulunuyor. Yani şöyle diyeyim: Zamandan dolayı ilk önce bir kooperatif kuruldu. O kooperatif gayet iyi gidiyordu, hiçbir sıkıntı yoktu. Fakat daha sonra, ne zaman ki İzmir İl Başkanı bu iş iyi gidiyormuş, ben gireyim diye girince her şey oradan başladı. Bakın, şu an insanlar çok mağdur. Açık ve net söylüyorum. Bugün yarın burada eylem yapacaklar. Bunu ben üç yıl önce de söyledim. Yanlış yöntemle gidiyorsunuz. Çiğli'de hala bir tane kooperatifin inşaat ruhsatı yok. Bırakın, inşaat ruhsatı alamamış. Bu kooperatiflerle ilgili de bir çözüm bulun. Çözüm de şunu açıkça söyleyeyim: Sözleşmeleri fesh etmekle olmaz. Yüklenicileri değiştirebilirsiniz. Büyükşehir Belediyesi bunları ihale edebilir. Çünkü niye? Daha önce de aynı şekilde yaptı; Evka, İskent, Egekent gibi projeler böyle yapıldı' dedi.

KİŞİLİ: İZMİR İSTANBUL'UN EŞ BAŞKANLIĞI OLMA NOKTASINA GİDİYOR
AK Parti Meclis Üyesi Dilaver Kişili ise, ' Birincisi, burada bütün meclis üyesi arkadaşlarımız, İzmir Büyükşehir bürokratlarına her çalışmasından sonra ya da yapılan her çalışma sonrasında teşekkürlerini muhakkak iletmiştir. En ufak bir ithamda da bulunmamıştır. Ama bugün bazı meclis üyelerinizin, bizim İzmir bürokratlarıyla, Büyükşehir Belediyesi bürokratlarıyla karşı karşıya getirme planıyla bu tür ithamlarda bulunması kabul edilemez bir durumdur. Gerçekten değildir. Bakın, burada 'film fırıldak' cümlesini biz kullanmadık. Bunu İzmir Büyükşehir Belediye Başkanınız kendi bürokratları için kullandı. Lütfen, eğer burada meclis üyeleri İzmir Büyükşehir Belediyesi bürokratlarına sahip çıkacaksa, İstanbul'dan akın akın gelen bürokratlara karşı da sahip çıksın. Buradaki İzmir Büyükşehir Belediyesi'nde çalışan bütün bürokratlar tedirgin. Yerlerinden olacak mı, olmayacak mı sıkıntısını yaşıyor. Eğer burada sahip çıkılacaksa, bu noktada sahip çıkılması gerekiyor. İzmir Büyükşehir Belediyesi'nin bürokratları İstanbul'dan getiriliyor. Diğer ay Sarı İstanbul'dan getiriliyor. Sizin siyasi emellerinize İzmir bu şekilde yönetilemez. Eğer burada arkadaşlarımız bir haykırış yapacaksa, İzmir Büyükşehir Belediyesi'nin bürokratlarıyla ilgili bu noktada yatsınlar ya da yapılan başka ithamlar konusunda seslerini çıkarsınlar. Burada hiçbirimiz İzmir Büyükşehir Belediyesi bürokratlarına en ufak laf etmedik, söz etmedik. İz Beton meselesinde de hiçbir zaman o kadar skandalın içinde direkt bürokratlarını hedef almadık. En ufak bir laf söylemedik. Ve sonuna kadar da bürokratların arkasında durduk. Burada problemin ana yöneticiler ve siyasetçiler olduğunu da her mecrada vurguladık. Eğer bir ithamda bulunulacaksa, kendi yaptıkları veya kendi içlerinde dönen 'film fırıldak' cümlesinin üstüne kurulmalıdır. Bu, İzmir'in İstanbul'un Eşbaşkanlığı olma noktasına doğru gidiyor. Eğer ses çıkartılacaksa, bence buna ses çıkartılmalıdır diyorum' diye konuştu.