Ozan EKİZ / EGEDESONSÖZ – İzmir Ticaret Odası (İZTO) Temmuz Ayı Olağan Meclis Toplantısı İZTO binasında bulunan Çok Amaçlı Salon'da gerçekleştirildi. Meclisi, Meclis Başkanı Selami Özpoyraz yönetti. Meclise İzmir Cumhuriyet Başsavcısı Fahri Mutlu Tosun katıldı. Mecliste Temmuz ayı boyunca odanın yaptığı faaliyetler sinevizyon gösterisiyle meclis üyelerine sunuldu.
Sinevizyon gösteriminin ardından İZTO Yönetim Kurulu Başkanı Mahmut Özgener, meclis konuşmasını yaptı.
'İZMİR'DE BU AY YAŞANANLAR 'KAZA' OLARAK NİTELENDİRİLEMEZ'
Özgener, elektrik kaçağından ve orman yangınlarından dolayı hayatını kaybeden vatandaşları andı ve bu olayların kaza olarak nitelendirilmemesi gerektiğini belirterek, 'Bu ay kentimizde hepimizi derinden etkileyen üzücü olaylar yaşadık. Alsancak'ta yaşanan olayda, iki vatandaşımızın yoğun yağmur sonrasında kaçak elektrik akımına kapılarak hayatını kaybetmesi hepimizi yasa boğdu. Çeşme'deki orman yangınında ise, üç vatandaşımız alevlerin arasında kalarak vefat etti. Buca, Gaziemir ve Urla başta olmak üzere, ormanlık alanlarda çıkan ve yerleşim yerlerini etkileyen yangınları da kaygıyla takip ettik. Yaşanan bu acı olaylara 'kaza' gözüyle bakmak, ne yazık ki mümkün değil. Alsancak'taki elektrik kaçağı riskinin daha önce yerel medya tarafından defalarca gündeme getirildiğini biliyoruz. Orman yangınları konusunda da, geçmişte yaşadığımız çok sayıda acı tecrübe malumunuz. İçinde bulunduğumuz bu çağda insan hayatının böyle acı olaylarla son bulmasından büyük üzüntü duyuyorum. Bir daha aynı acıları yaşamamak için bireysel ve kurumsal düzeyde gereken tüm özeni ve duyarlılığı göstermemiz gerektiği kanaatindeyim. Bu vesileyle, yaşanan olaylarda hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah'tan rahmet, yakınlarına baş sağlığı ve sabır diliyorum' dedi.
'İZMİR'DE İTHALAT VE İHRACAT DÜŞÜŞ YAŞADI'
Özgener, dünyada ve Türkiye'de yaşanan ekonomik gelişmeleri değerlendirerek, şunları söyledi:
Eylül ayı ile birlikte hem yurt dışı, hem de yurt içi ekonomik göstergelerde önemli bir döneme giriyor olacağız. Bu ay Amerika Birleşik Devletleri'nde açıklanan enflasyon verilerinin ardından FED'in faiz indirimlerine Eylül'de başlayacağı beklentisi ağırlık kazandı. Bu durumun, gelişmekte olan ülkelere fon akışlarının hızlanmasını sağlayacağından, ülkemiz üzerinde de önemli etkiler yaratacağını öngörüyoruz. Euro Bölgesinin ise faiz indirim sürecine başladığını görüyoruz. Avrupa Komisyonu, jeopolitik belirsizliğe rağmen, ekonomik faaliyetin hızlanmasına yönelik koşulların, bu yılın ikinci yarısı ve gelecek yıl için geçerliliğini koruduğuna vurgu yapıyor. Avrupa Birliği'nin hızlı toparlanmasının, ihracatımız açısından önemli olduğu hepimizin malumu. Bugün Türkiye İstatistik Kurumu dış ticaret verilerini açıkladı. Buna göre; ülkemizde Haziran ayında genel ticaret sistemine göre ihracat %8,3, ithalat %4,4 azaldı, İzmir'de ise ihracat %16,3, ithalat %1,6 düşüş yaşadı. Verilere göre, ihracatımızda bir düşüş olduğunu görüyoruz ama Kurban Bayram Tatilinin bu sonuçların ortaya çıkmasında etkili olduğunu düşünüyoruz. Bu noktada; dış ticaret verilerinin gelecek ay Euro Bölgesindeki düzelmenin de etkisiyle toparlanacağını düşünüyoruz. Sürdürülebilir cari ve dış ticaret verilerinin, ülkemiz ekonomisi için önem taşıdığına inanıyoruz.
'YURTDIŞINDA FAİZ İNDİRİMLERİ TARTIŞILIRKEN BİZDE ENFLASYON GÜNDEME GELİYOR'
Yurt dışında faiz indirimleri tartışılırken, bizdeki enflasyon ve faiz indirim döngüsü de Eylül ayı ile birlikte sıklıkla gündeme gelecek. Ekonomideki yavaşlamanın daha fazla hissedilmesi ile birlikte, Merkez Bankasının verdiği mesajlar ve atacağı adımlar, daha da önemli bir hale gelecek. Bundan sonraki gündemimiz, ekonominin ne hızla yavaşladığı ve buna bağlı olarak faizlerin, enflasyondaki düşüşü engellemeden, indirileceği sürecin takibi olacak. Bu konuda Merkez Bankası'nın iki yönlendirmesinin dikkatle izlenmesi gerektiğine inanıyoruz. Birincisi sözel olarak gerçekleştirilen ve Şubat ayından beri yapılan bir yönlendirme. Buna göre; Merkez Bankası, dezenflasyonist süreç için mevsimsellikten arındırılmış aylık TÜFE'nin %2,5, faiz indirimi için ise %1,5'in altına düşmesi gerektiğini belirtiyor.
'DOĞRU POLİTİKALARIN HIZLA VE ISRARLA DEVAM ETTİRİLMESİNE DESTEK VERİLMESİ GEREKİYOR'
Merkez Bankası'nın ikinci veriye dayalı yönlendirmesi ise, enflasyon beklentileri ile ilgili. Piyasa beklentileri 2024 yıl sonu için %43'e yaklaşmasına rağmen, orta vadede hala Merkez Bankası projeksiyonlarından yüksek durumda. Reel sektör enflasyon beklentilerinin, hane halkı beklentileri kadar yüksek olmamakla birlikte, halihazırda faiz seviyesinin yüksek kalmasına sebep olacak seviyede olduğunu görüyoruz. Merkez Bankası, enflasyon beklentilerindeki düşüşün henüz yeterli olmadığını ortaya koyuyor. Beklentilerdeki düşüş geciktikçe, faiz indirimlerinin mümkün olmayacağını, öteleneceğini ve bunun da maliyeti artıracağını değerlendiriyor. Temmuz ayında güven anketlerinde gördüğümüz sert düşüşün aynı oranda enflasyon beklentilerine yansımadığını görüyoruz. Bloomberg HT Tüketici Güven Ön Endeksinin Temmuz ayında bir önceki ayın nihai endeksine göre %13,6 oranında azalarak 60,6'ya gerilemesi ve verilerin iç talepte görece güçlü bir yavaşlama sinyali vermesi dikkat çekiyor. Endeksin detaylarına bakıldığında; tüketicinin mevcut durum algısında, gelecek 12 aya ilişkin beklentilerde ve tüketim eğiliminde gerileme yaşandığını görüyoruz. Ücret artış beklentilerinin gerçekleşmemesi ve ekonomideki yavaşlamanın gittikçe daha çok hissedilmesinin sert düşüşün temel nedenleri olduğu paylaşılıyor. Bu sebeple, içinde bulunduğumuz süreçte doğru politikaların hızla ve ısrarla devam ettirilmesine destek verilmesi gerektiğine inanıyoruz.
'BYD'NİN YATIRIMI YENİ YATIRIMLARI TETİKLEYECEKTİR'
Henüz dezenflasyonist süreçte istenilen ivmeyi yakalayamamış olsak da, makroekonomik istikrar açısından önemli olan dış denge verilerindeki iyileşmeyi görüyoruz. Cari denge verilerinde tahminlerden daha iyi gidiyoruz. Kura ve kredi risk primine, yani CDS'e etki eden bu verideki kalıcı iyileşmenin önem taşıdığını düşünüyoruz. Merkez Bankası rezervlerinde de ciddi bir düzelme yaşanıyor. Bunun önemli bir kısmı yurt içi tasarrufların Türk Lirası'na dönmesi, daha az bir kısmı ise yurt dışından portföy girişlerinden kaynaklanıyor. Ama önümüzdeki dönemde enflasyon düştükçe, yurtdışından daha uzun vadeli doğrudan yabancı sermaye yatırımı girişi bekleniyor. Bu süreçte, uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Moody's, 2013 yılından bu yana ilk kez ülkemizin kredi notunu iki kademe artırarak B1 seviyesine yükseltirken not görünümünü 'pozitif' olarak korudu. Böylece; Fitch ve Standart Poors'un ardından Moody's de Türkiye'nin kredi notunu yükseltmiş oldu. Bir diğer olumlu haber de, Mali Eylem Görev Gücü'nün (FATF) toplantısından geldi. Ülkemiz gri listeden çıkartıldı. Ülkemizin listeden çıkması ile doğrudan yabancı yatırımcı ilgisinin artmasını bekliyoruz. Tüm bu gelişmeler yaşanırken, sevindirici bir başka haber de Çinli teknoloji devi BYD'nin Manisa'da yapacağı elektrikli otomobil yatırımı oldu. Ülkemiz sanayisi için büyük önem taşıyan bu yatırımın; otomotiv yan sanayimiz başta olmak üzere otomotiv sektörüyle tedarik bağlantıları bulunan sektörlerde yeni yatırımları tetikleyeceğini düşünüyoruz.
'VERGİ DÜZENLEMELERİNDEN MEMNUNİYET DUYUYORUZ'
Bu süreçte sadece para politikası ile enflasyonun düşürülmeye çalışılmasının maliyetleri arttıracağını düşünüyoruz. Bu yüzden, ekonominin farklı alanlarındaki reformların da hızlandırılmasına ihtiyaç duyulduğuna inanıyoruz. Vergi reformu bu sürecin önemli bir ayağı. Birçok meclis konuşmamda etkin bir vergi sisteminin oluşturulması gerektiğine vurgu yaptım. Bu yapıyı oluştururken yalın, uzun yıllar güncelliğini yitirmeyecek, vergide adaleti sağlayacak, kayıp/kaçağı önleyecek, yatırım dostu, rekabeti koruyan ve yurt dışındaki rakiplerimizle eşit şartlarda mücadele etmemizi sağlayacak bir vergi düzenlemesinin yapılması önem arz ediyor. Kayıt dışı ekonominin önlenmesine katkı yapacak vergi düzenlemelerinden memnuniyet duyuyoruz. Ancak vergi reformunun tam anlamıyla hayata geçirilmesi için, sisteme katkı sağlayacak yeni vergisel düzenlemelerin de devreye girmesi gerektiğine inanıyoruz.'
'HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜ EKONOMİ İÇİN YAŞAMSAL ÖNEMDE'
Meclise ziyarette bulunan İzmir Cumhuriyet Başsavcısı Tosun'a hukuk ve adalet hakkındaki görüşlerini paylaşan Özgener, şu ifadeleri kullandı:
Sayın Başsavcımızın bugün aramızda bulunması vesilesiyle iş dünyası olarak hukuk ve adalet konularındaki görüş ve önerilerimizi de paylaşmak istiyorum. Tüm ticari faaliyetlerde işleyen ve rekabetçi bir piyasa ekonomisinin yanı sıra güçlü bir adalet mekanizmasının işlerin sonuçlanmasında değer taşıdığını görüyoruz. Dayanıklı kurumlar ile hukukun üstünlüğünün ekonominin kalkınması için yaşamsal önemde olduğunu düşünüyoruz. Güçlü bir ekonomiye sahip olmak için iyi işleyen, hukukun evrensel ilkelerini temel alan bir hukuk sistemi, sağlanması gereken başlıca koşullardan biri. İş dünyamız ve hukuk sistemi arasındaki yakın iletişimin, demokratik fikir alışverişi ortamı ve ortak uzlaşı zeminleri oluşturmak açısından önem taşıdığını düşünüyoruz.
'HUKUKTA ÖNGÖRÜLEBİLİRLİK YATIRIMLARI DOĞRUDAN ETKİLİYOR'
Yatırımları çekebilme açısından dünya genelinde büyük bir yarışın yaşandığı dönemden geçiyoruz. Tüm ülkeler, katma değerli yatırımları kendilerine çekebilmek için rekabet içerisinde. Böyle bir ortamda, hem yerli hem de yabancı yatırımcılar gözünde, iş yapma ve yatırım ortamı açısından öngörülebilirlik çok önemli bir unsur. Öngörülebilirliğin en önemli bileşenlerinden birisi de tartışmasız hukuki öngörülebilirlik. Bu anlamda mevzuatlar açısından öngörülebilirlik, vergi ve idari konularda yapılan değişiklikler ve hatta değiştirilen mevzuat hükümlerinin geriye yürütülmesi yatırımlara ilişkin fizibiliteleri doğrudan etkilemekte. Mevzuat değişikliklerinde iş dünyası, ilgili odalar, meslek kuruluşları ve sivil toplum kuruluşları ile istişare ortamının sürdürülmesinin önemli olduğunu düşünüyoruz.
'ADİL VE ETKİLİ YARGILAMA ELZEM'
Hem vatandaş, hem de iş dünyasının temsilcileri olarak adil ve etkili yargılama süreçleri hepimiz için elzem kavramlar. Adil yargılama süreçleri, verilen kararların detaylı şekilde gerekçelendirilmesi ve yargılama süreçlerinin makul sürede tamamlanması unsurlarını da kapsıyor. Cezai, idari ve özel hukuk alanında uzun süren yargılama süreçleri, haklı olanı cezalandırmakta, haksız olan lehine haksız avantaj yaratabilmekte. Vergi, stok, KDV, sicil ve prim affı, matrah artırımı, imar barışı ve benzeri düzenlemeler, işini mevzuata uygun olarak yapanı, hakkına razı olanı, devlete karşı mükellefiyetlerini zamanında ve usulüne uygun olarak yerine getireni cezalandırıyor, getirmeyeni bir anlamda ödüllendiriyor. Bunların yanında hukuki uyuşmazlıklarda uzayan yargı süreçleri, hele de finansmana ulaşımın zor olduğu ve paranın getirisinin yüksek olduğu dönemlerde, haksız olan ve mükellefiyetini yerine getirmeyenlerin lehine, avantaj yaratmakta.
'YARGIYA İLİŞKİN DİĞER BİR SORUN İSE GEREKÇELİ KARAR EKSİKLİĞİ'
Yargıya ilişkin karşılaşılan diğer bir sorun ise, gerekçeli karar eksikliği. Anayasamızda yer alan hüküm uyarınca tüm kararların gerekçeli olması gerekirken özellikle iş yoğunluğu sebebiyle mahkeme kararlarının çoğunun hüküm ve ilgili kanun maddesi dışında nitelikli bir gerekçe içermediği görülüyor. Bu konu da aslında adil yargılanma hakkının bir unsuru olduğu için pek çok kez Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin önüne giderek Türk yargısı hakkında olumsuz hüküm kurulan bir konu olabiliyor. Yargıya erişime ilişkin de çeşitli sorunlar gündeme geliyor. Özellikle nispi harçlarda karşımıza çıkan yüksek bedeller pek çok vatandaşın adalete erişimi önünde engel teşkil ediyor.
'MAHKEMELERDE İHTİSASLAŞMA HAYATA GEÇİRİLEMİYOR'
Soruşturma ve kovuşturma süreçleri CMK'da (Ceza Muhakemesi Kanunu) öngörüldüğü gibi ilerletilemiyor ve savcılarda ihtisaslaşma sağlansa da Mahkemelerde ihtisaslaşma hayata geçirilemiyor. Soruşturmada Kanun'a uygun tüm detaylar elde edilmediğinden, mahkemeler savcıların toplamadığı delilleri araştırmakta ve Kanun'da bir ya da iki celsede bitirilmesi gereken dosya maalesef yıllarca yerel mahkemelerde kalmakta. İyi bir uygulama ve makul sürede yargılama hedefleniyorsa, atılması gereken en önemli adımlardan biri Mahkemelerde ihtisaslaşmanın önünün açılmasıdır.
'MAHKEMELERDE UZUN SÜREÇLERDEN DOLAYI CİDDİ MADDİ KAYIPLAR GÖZLENİYOR'
Asliye Ceza Mahkemelerinin aşırı derecede fazla dosyayla karşı karşıya kalması, bunun sonucunda ise hakimlerin her dosyayı gerektiği gibi inceleyememesi, özellikle çok disiplinli suçlarla ilgili yürütülen kovuşturma aşamasında yerel mahkeme düzeyinde zaman zaman tartışmalı kararlar verilmesine neden olabiliyor. Yerel mahkemelerin iş yükünün yoğun olmasının yanı sıra, yargılama sürecinde davaya bakan hakimlerin sürekli değişmesinden dolayı hüküm kurulması sürecinin oldukça uzun sürmesi nedeniyle de ciddi maddi kayıplar yaşandığını gözlemliyoruz. Ayrıca, mahkemelerin bireylerin makul sürede yargılanma hakkını ihlal edici bir düzeye ulaşmış bulunan iş yükü karşısında, uyuşmazlıkların çözüm yerinin yalnızca mahkemeler olmadığının vurgulanması gerektiğini düşünüyoruz.
'ARABULUCULUK'UN BENİMSENMESİ KANISINDAYIZ'
Müzakere ve arabuluculuk gibi alternatif uyuşmazlık çözüm yollarının taraflarca benimsenmesi gerektiği kanısındayız. Odamızın TOBBUYUM iş birliğinde kurduğu Arabuluculuk Merkezi dahil olmak üzere diğer arabuluculuk merkezlerinin de zorunlu arabuluculuk başvurularını kabul edebilir hale getirecek yasal düzenlemelerin yapılmasını beklediğimizi de sizlerle paylaşmak istiyorum.
'YAPILACAK SINAVLAR EZBERCİ EĞİTİM SİSTEMİNE DÖNÜŞMESİNİN ÖNÜNE GEÇEREK DÜZENLENMELİ'
Uzun yıllardır beklenen Hukuk Mesleklerine Giriş Sınavı, ilk defa bu Eylül ayında yapılacak. Eylül ve Nisan ayında yılda 2 kez yapılacak olan bu sınava hukuk fakültesi mezunları girecek ve sınavda başarılı olmayanlar staja başlayamayacaklar. Bu sınavın hukukçu kalitesini artıracağını ve nitelik kazandıracağını düşünüyoruz. Fakat bu sürecin hassas bir şekilde ilerlemesi gerektiğine inanıyoruz. Merkezi bir sınav olması dolayısıyla sınavın test olması doğal, ancak burada hukuk fakültelerinde verilen eğitimin ezberci bir sisteme dönüşmesi riski de dikkate alınarak düzenlenmesi gerektiğini düşünüyoruz. Hukuk mesleklerinde kuralların kırmızı çizgilerle net çizilmediği ve her olay özelinde ilgili hukuk kuralının ele alınması gerektiği için ezberci bir eğitim yerine uygulama becerileri geliştiren bir eğitimin teşvik edilmesi gerektiğini düşünüyoruz.
'HUKUK ÖĞRENCİLERİNİN İZMİR ADLİYESİ'NDE PRATİK YAPMASINI SON DERECE FAYDALI BULUYORUZ'
Ayrıca Hukuk Fakültemizde öğrenimi devam eden öğrencilerimiz için İzmir Adliyesi ile pratik çalışmalar ve sertifikalı programlar düzenlenmesinin son derece faydalı olacağını düşünüyoruz. Pratik yapılarak öğrenme metodunun kalıcı olacağı muhakkaktır. Bu noktada; İzmir Ekonomi Üniversitemiz Hukuk Fakültesi çatısı altında 2023-2024 bahar yarıyılında kurduğumuz Ege Bölgesinin ilk Hukuk Kliniğinden bahsetmek istiyorum. Avrupa Birliği ve Avrupa Konseyi'nin Türkiye Adalet Akademisi işbirliği ile yürütmekte olduğu ortak proje kapsamında 'Aile Mahkemeleri Hukuk Kliniği' dersini de hayata geçirdik. Hukuk Kliniği derslerini fakülte olarak hukukun farklı alanlarına da genişleterek yürütmek amacıyla çalışmalarımıza devam ediyoruz. Bu amaç doğrultusunda İzmir Adliyesi ile imzalamayı amaçladığımız yeni bir protokol ile öğrencilerimizin belirlenen mahkemelerde bir kaç hafta duruşmaları izlemesi, hakimlerin nezaretinde dosya incelemelerini ve soru sorabilmelerini hedefliyoruz. Bu çerçevede, mezunlarımızın hukukçu olmasına yetecek teknik bilgiyi edindirmenin yanında 'deneyimsel öğrenme' yaklaşımı ile kendilerine hukuk formasyonu kazandırmayı amaçlıyoruz.