Başımıza gelenlerin gelmişine geçmişine farklı bir bakış…

Kendini ifade biçimi olarak küfür, gündelik yaşamda varlığını güçlü bir şekilde hissettirmeye başladı. Sokak aralarından çıkarak toplumsal eleştiri ve itiraz bağlamında etkili biçimde kullanılmaya başlayan küfür, adeta meşruiyet kazanıyor. Küfür, toplumsal muhalefet dilini etkiliyor.
Eskiden sokağın gözden uzak köşelerinde kendine yer bulan küfür, karanlık köşelerden gün ışığına çıkarken, ifade ettikleri itibarıyla da değişim geçirdi. Eğitimsiz, terbiyesiz, kaba insanların ve sokağın dili olarak tanımlanan küfür, deyim yerindeyse, sınıf atladı. 'İyi aile çocukları' da, kız veya erkek, artık kendilerini küfür ederek ifade ediyorlar.
Kadınların, genç kızların küfretmesini erkekler yadırgıyor, uygunsuz buluyor... Doğrusu, küfür etmeyi doğuştan kendilerine verilmiş bir hak zanneden erkeklerin, o küfürleri, küfürün öznesi haline getirdikleri kadından duyması bana çok ironik geliyor.
Gezi eylemlerinde gördük; küfür, o bildiğimiz cinsiyetçi sakil işlevini ve ifade ettiklerini aşarak, etkili bir muhalefet dili ve ifade biçimi olarak gündelik hayatta yerini aldı.

Geleneği oluşturan normların çöktüğü, standartların yıkıldığı, neredeyse önünde secdeye vardığımız nice yüce bilginin artık buruşturulup çöpe atıldığı metalik gri zamanlarda yaşıyoruz. Çaresiz ve öfkeliyiz. En kötüsü, neyi beklediğimizi bilmiyoruz.
Böylesine sinir bozucu belirsizlik ve değersizlik karşısında, genç kuşakların, 'aq ben böyle işin!' demesi ve ardından, yönetici zümrelerin gelmişine geçmişine döşenmesi, onların adap ve edep yoksunluğundan ziyade, bir devrin kapanmakta olduğunu işaret ediyor. Söyleyecekleri pek bir şey kalmamış. Umudu kesmişler. Ben böyle anlıyorum.

Hazin ama gerçek, insanın değeri olarak bildiklerimiz, insan onuru diye tanımladıklarımız artık üstümüzde eğreti duruyor, taşıyamıyoruz. İnsanlık durumunun değersizliğiyle yüzleşiyoruz. Gelecek beklentisi yıkıldı. Ne zamandır günübirlik düşünüyor, anlık yaşıyoruz.
Hiç lafı uzatmadan, 'aq' diyerek duruma açıklık getirmeyi tercih eden yeni kuşaklar; yönetenler tarafından budala yerine konmaktan, siyasetçilerin sıkıcı ve uzun söylevlerinden, teorik gevezeliklerden, insanın zekasıyla alay eden tuzukuruların zırvalarından iyice sıkıldılar.
Aslında, tükenmişliği ifade eden, inandırıcılığı kalmamış söze kimsenin tahammülü kalmadı.
Genç kuşaklar, bugüne değin hiçbir derde derman olamamış bilgilerle yüklü metinleri okumaktan yılmış durumda. O metinlerde çıkışsızlığın felsefesini yapmanın mümkün olduğunu ama yoksulluğun ve yoksunluğun cenderesinden çıkış olmadığının farkındalar.
Sistemden beslenenlerin sağda veya solda yaymaya çalıştığı iyimserlik havası, sinirleri bozmaktan başka bir şeye yaramıyor. Onların indinde, hiçbirinin inandırıcılığı yok.

Sadece genç kuşaklarda değil, toplumun bütün katmanlarında boşluğa sürüklenişin karamsarlığı ve boşvermişliği hakim.
Borçlu yaşamaktan yorgun düşen ve sistemin tüketim baskısı altında bunalan toplum, sonunda ağzını bozdu… Söylese olmuyor, sussa olmuyor… Çaresizliğin orta yerinde küfretmesin de ne yapsın!

Küfürle kendini ifade etmenin sosyal yaşamda serildiği yeni alan, sözün bittiği yeri işaret ediyor. İnsanın yalandan bezdiği ve çıkışsız kaldığı koşullarda sisteme verdiği bu ağzı bozuk tepkiyi anlamlı buluyorum. Artık söyleyecek söz bulmayanların verdiği bu tepki, aynı zamanda bir başkaldırının da zemini olmaya adaydır. Edilen onca küfürden benim anladığım, ipler koptu kopacak…