Yolumuz uzun, gideceğimiz yer Silivri... Gazeteci arkadaşlarımız Mustafa Balbay, Tuncay Özkan ve çok sayıda sanığın ’“Ergenekon’” adlı davada yargılandığı yer...
Silivri Ceza İnfaz Kurumu Kampusü'nde görülecek davayı izlemek, Mustafa Balbay'a, Tuncay'a moral vermek için bir araya geldik Kordonboyu'nda... Yaklaşık 500 kişiydik. Hepimizde büyük bir heyecan vardı.
Sanki Balbay'ı alarak dönecektik İzmir'e... Orada tahliye müjdesi duymak istiyordu gönüllerimiz...
Yol uzunmuş, yorucu olacakmış, uykusuz kalacakmışız, ne gam. Tek isteğimiz Mustafa Balbay'ı, Tuncay'ı görmek, onların hiç de yalnız olmadıklarını göstermekti.
Saatlerce süren yolculuktan kampuse girdiğimizde saat 08.30 idi.
Kampuste büyük bir izdiham yaşanıyordu. Dışarıda kalma, duruşmayı izleyememe korkusuyla millette bir panik, bir panik...
Saat 09.00'da başlayacak duruşmaya sayılı dakikalar kalmıştı. Duruşma salonunun kapısında bekleşmeye başladık.
Salona girdik, yerlerimizi aldık.
Şimdi salona girme sırası Mustafa Balbay'da idi.
O da ne?Sanıklardan Albay Arif Doğan, rahatsızlığı nedeniyle İstanbul'daki evinden çıkamadığı, bu nedenle duruşmanın zamanında başlamayacağı, Doğan getirildiğinde başlayacağı duyuruldu.
Tam 2.5 saat bekledik.
Mustafa'yı beklemek gerçekten zordu. Onu iki yıldır cezaevinden çıksın diye bekledik, zaman su gibi geçiyor ama o 2.5 saat bizim için kabusa dönüşüyordu.
* * *
Saat 11.22... Arif Doğan, tekerlekli sandalyesinde, solunum cihazı ve oksijen tüpüyle salona girdi.
Buz gibi bir hava esti salonda... Doğan'ın görüntüsü, yüreklere korku saldı.
Acaba Mustafa Balbay nasıldı?
Derken önde Tuncay Özkan, arkada Mustafa Balbay, salona alındı.
Hepimiz ayaktaydık. Elimizi uzatıyorduk Mustafa'ya... Sanki onu kucaklayacak, ona dokunabilecekmişiz gibi...
Karşılıklı sevgi gösterileri bizlerin gözlerini yaşartırken, Balbay'ın ağzı kulaklarına varıyor. Yalnız olmadığını zaten biliyor ama çoğu eski dostu o kadar insanı bir arada görünce keyfi yerine geliyor.
Okul arkadaşları Atilla Sertel oradaydı, Muhittin Akbel, Asuman Abacıoğlu, Emire Özkoç, Zeki, Canan, Tuğrul... Dostları oradaydı Levent Bimen, Engin Uğur Ağır, Seyfettin Şen, Nizamettin Bedir, Bedri Kurtuluş, Macit Sefiloğlu, Vecdi Altay, Ahmet Ünal Dilekçi, Okan Yüksel ve saya saya bitmeyecek yüzlerce insan...
Yumruklarını sıkıyor, ’“Sizi gördüm, daha iyi oldum’” mesajı veriyor Mustafa...
Tribündekiler, haykıra haykıra ’“Seni seviyoruz Mustafa’” diyecek oluyor ama jandarmalar ’“şşşşt’” diyor. Yasak!
Emire'nin İzmir'den getirdiği nergisler elinde kaldı, Mustafa'ya ulaştıramadı ama o kokuyu hissetti Balbay...
Salonda minik bir yavru dolaşıyordu, henüz 3 aylık. Adı Can... Annesi Nuray Hanım çok rahat. Can, hiç ağlamıyor zırlamıyor onca kalabalığa rağmen... Olup bitenlerden haberi yok ama dayısı Tuncay Özkan'ı bekliyor.
Jandarma, Tuncay Özkan'ın Can'ı öpüp koklamasına izin verdi. Özkan, ilk defa gördüğü minik yeğenini doya doya öptü.
Mustafa, dayı-yeğen tablosunu görünce çok duygulandığı gözlerden kaçmadı. Belli ki aklına düştü, henüz 1 aylıkken bıraktığı oğlu... Çocuklarına, sevgili eşine özlemi depreşti o an.
* * *
2.5 saatlik gecikmeden sonra duruşma başladı. Saat 11.30...
Mahkeme Başkanı, avukatların kendilerini tanıtmasından sonra ilk sözü Arif Doğan'a vermek isteyince, Balbay'dan, Özkan'dan ve avukatlardan sitem yağdı.
9 haftadır hukuk beklediğini söyledi Balbay... Artık kendisinin de dinlenmesini istiyordu.
Hizbullahçıların serbest bırakılması, onların daha sonra yurtdışına kaçmaları, Balbay'ı derinden üzmüştü:
’“184 cinayetten yargılananlar yurtdışında, hiçbir dayanağı olmayan gerekçelerle suçlanan Mustafa Balbay,2 mübeet, 300 yıl hapis istemiyle hapiste yatıyor. Firar eden Hizbullah değildir Sayın Başkan, hukuktur.’”
Tuncay Özkan da isyanını dile getirdi:
’“2.5 yıldır buradayım Sayın Başkan. Bana hala suçumu söylemediniz. Usül diye bir şey yok. Usül konusunda kurallara uyulsun. Eşimin, kız kardeşimin telefonlarının dinlenmesi konusunda bir şey yapmıyorsunuz. Bu hoşgörüsüzlük neden?Bu yargılamanın ahlaki meşrutiyeti var mıdır?’”
Bu sözlere tek kelime cevap mermedi Mahkeme Başkanı...
Balbay ve Özkan, Arif Doğan'a geçmiş olsun dileklerini ilettikleri, artık kendilerinin de dinlenmesi taleplerine rağmen, ilk söz hakkı Doğan'a verildi.
Arif Doğan, vatan için dağlarda 21 yıl çarpıştığını, çocuklarına babalık yapamadığını anlattı, ’“Bari şimdi torunlarıma dedelik yapayım’” dedi. Zor şartlar altında ifadesini verdi, ’“Ben vatan haini değilim’” diye haykırdı defalarca...
Arif Doğan, hakkındaki suçlamaları reddederken ve savunmasını yaparken bir soluklandı. Saat 13.00 idi. Mahkeme Başkanı, duruşmaya bir saat ara verdiğini açıkladı.
* * *
Saat 14.00'te duruşmanın ikinci seansı başladı. Söz konusu ara, bizlerin Mustafa Balbay'la daha da yakınlaşmamız için fırsat oldu.
Jandarmalar daha hoşgörülüydü. Mustafa'ya yaklaşmaya çalışan, onun elini tutmak için hamle yapan sevenleri, jandarmanın ’“lütfen’” mesajına rağmen Balbay'a koşuyordu, uçuyordu adeta.
Mustafa da bizlerle kucaklaşmak, elimizi tutmak istiyordu ama bağrına taş basmıştı. O güleç yüzüyle, o çok şey ifade eden mimikleriyle ’“Jandarmayı zor durumda bırakmayın arkadaşlar’” demek istiyordu.
Yaklaşık 10 dakika, Balbay, kendilerine ayrılan yerden, bizler de basın tribününden konuştuk. Aramızda jandarmalar vardı ama birbirimizi duyuyorduk, anlıyorduk.
Duruşmayı sonuna kadar izlemek istiyorduk ama dışarıda bekleyen 300 kişilik Mustafa Balbay ve Tuncay Özkan sevenleri vardı. Onlar da salonda yerlerini alıp Balbay'ı, Özkan'ı görmek, onlara sevgilerini iletmek istiyordu.
İzmir Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Atilla Sertel, bu durumu açıkladı, Balbay'ın da isteğiyle İzmir kafilesi salondan ayrılacaktı.
Ayrılık vakti gelmişti, yumruklar, öpücükler havada uçuşuyordu. Sevgi sözcükleri ışınlanıyordu yüreklere...
Biz Mustafa Balbay'a moral vermek isterken o bize moral vermişti.
Demirparmaklıklar ardında sağlıklarını kaybeden onca insan var. Şükürler olsun ki Balbay da Özkan da sağlıklı.
Kalpleri kırık ama moralleri üst düzeyde. Onlar da biliyor ki yalnız değiller. Dışarıda binlerce, milyonlarca sevenleri var.
Ya umut?Tabii ki umut da var.
Umut, mahkeme heyetinin vicdanında yeşerecek.
Umut, hukukun gerekleri yerine getirildiğinde büyüyecek.
Yargıçlar da bir gün vicdanlarının sesini duyacak elbette.
O gün Mustafa Balbay'ın tahliyesine gideceğiz Silivri'ye, düğün alayı gibi konvoyla...
Çok uzakta değil o günler Mustafa. Sende o sabır, bizlerde o yürek olduktan sonra... Elbet bir gün kavuşacağız.