Ayıkla şimdi pirincin taşını

Cumhurbaşkanı Erdoğan…

Siyasi hayatının restini çekti…

Kılıçdaroğlu'na seslendi:

'Eğer yiğitsen ben cumhurbaşkanlığımı ortaya koyuyorum… Acaba sen genel başkanlığını ortaya koyabiliyor musun?'

Hem de…

CHP Lideri İzmir'deyken bunu yaptı…

***

İzmir'deki 'hesaplaşma' davetinin…

Perde arkasında ne vardı?

Şu vardı…

Rahmi Turan, 'Sözcü'deki köşesinde…

'Saray'a çıkan CHP'li!' diye yazmış; ortalık buz kesmişti!

Kıdemli gazetecinin yazdıklarına bakılırsa…

Beştepe'ye giden önemli bir CHP'li…

Altıok'lu partinin Genel Başkanlığı'na aday olma konusunda…

Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüşmüştü…

***

Beştepe, 'Yok böyle bi'şi…' açıklaması yaptı anında…

Ertesi gün CHP Lideri, 'Doğrudur, isim vermek istemem!' dedi…

Arkasından çaktı:

'Hiç şaşırmadım… CHP'yi nasıl dağıtırız diye çalışan ekipleri var… Erdoğan, CHP'yi dağıtmak için elinden geleni yapıyor… Devletin en kilit noktasındaki isimleri devreye soktuğunu biliyorum…'

Çarşı iyice karışmıştı…

***

Dün Cumhurbaşkanı İzmir'deydi…

Hiddetliydi…

'Bay Kemal, senin hayatın yalan…' diye söze başladı…

Olayı hatırlattı ve…

Çaktı:

'Bak İzmir'den milletvekili olduğun ilden sesleniyorum sana... Eğer yiğitsen ben cumhurbaşkanlığımı ortaya koyuyorum... Acaba sen genel başkanlığını ortaya koyabiliyor musun? İspat ettin, ettin... Etmediğin takdirde CHP'nin genel başkanlığından çek git… Ama yapamaz…'

***

Bu iddialaşmanın temelinde…

Minik ama gizli kalmış bir ayrıntı var…

Şöyle…

***

Canlı yayında İsmail Küçükkaya, CHP Lideri'ne soruyor:

'Siz bunu okuduğunuzda doğrudur dediniz mi?'

Kılıçdaroğlu'dan tek kelimelik cevap geliyor:

'Evet…'

Gazeteci bastırıyor:

'Tahmin ettiniz mi?'

CHP Lideri'nin cevabı:

'Yok, özel bir tahminde bulunmak istemiyorum ama doğrudur yani…'

Gazeteci bi'kez daha bastırıyor:

'Aklınızdan geçiyor mu birileri?'

CHP Lideri, sohbetin o bölümüne noktayı koyuyor:

'İsim vermek istemem…'

***

Garip gelmedi mi size de?

***

Hassas bölümün tamamı, topu topu bu kadar…

Ayrıntı şu:

Kanımca…

Kılıçdaroğlu, yüzde 100 emin değil, yazının doğruluğundan…

Adı kadar emin olsa…

'Doğrudur dediniz mi?' sorusuna…

'Ben şaşırmadım efendim. Doğrudur…' cevabı yerine…

'Kesinlikle eminim…' derdi…

Ayrıca…

'Tahmin ettiniz mi?' sorusuna ise…

Yine yüzde 100 biliyorsa o ziyaretin gerçekleştiğini…

Ve dahi…

Saray'a giden CHP'linin kim olduğunu…

'Özel bir tahminde bulunmak istemiyorum' cevabı yerine…

'İsmi biliyorum ama bu aşamada söylemek istemiyorum!' derdi…

***

Minik tahlilden şu çıkıyor…

CHP Lideri…

Büyük olasılıkla…

Bir CHP'linin Beştepe'yi ziyaretini o köşe yazısından öğrendi…

Bunu siyaseten bir 'AK Parti atağı' olarak değerlendirdi…

Ancak…

İçine bir kurt düştü ve…

'Neden olmasın; iktidar bunu yapabilir…' varsayımı ile…

(Yazarın kıdemine, kaleminin değerine ve çalıştığı gazetenin gücüne hürmeten…)

Canlı yayın stresi ile top çevirdi, o olayın ardından…

Ve sonuç; hüsran…

Neden hüsran?

Geliyoruz oraya…

***

Dün gece tam…

'Galiba, en doğrusu… Bu bilmece kutusu Rahmi Turan'ın açmasıdır…' diye…

Yazıyı noktalarken…

O gazeteci sabaha karşı patlattı bombayı:

'Kaynağımın bana söylediğine göre, Saray'da Erdoğan'la görüşen CHP'li isim Muharrem İnce'ymiş... Hatta kaynağım İnce'nin hangi araçla geldiğini, saat kaçta Saray'a girdiğini, kaçta çıktığını dakika dakika söyledi. Ben de gazetecilik refleksiyle aldığım bu önemli bilgiyi köşemde isim vermeden yazdım…'

Bunu duyan Muharrem İnce…

Aynı anında Türkiye'ye seslendi:

'İspatlasınlar, Taksim'in göbeğinde kendimi yakarım!'

Arkasından Rahmi Turan bi'daha konuştu:

'Pişmanım, gereğini yapacağım!'

***

Peki, bu kör döğüşünden kim karlı çıktı dersiniz?

Nokta…

Sonsöz: 'Susmak, mana eksikliğinden değil; belki mana derinliğindendir! / Hz. Mevlana…'