Atatürk'e 10 Kasım'larda ihanet ettik

Çocukluğunuzun ve ilk gençlik yıllarınızın o soğuk ve puslu 10 Kasım sabahlarını, okul bahçesinde titreyerek izlediğiniz Ata'yı anma(!) törenlerini hatırlıyor musunuz?
Okulun bahçesindeki Atatürk büstünün yanına bir kürsü kurulur, sınıflar sıra sıra dizilir, öğretmenler ciddi durmamızı öğütler, sonra sirenler çalar, öğretmenler 'ciddi durun' dediği için arka sıralarda bir kıkırdama veya saygısızlık sayılabilecek bir şey mutlaka olurdu. Tabii bunun hesabını sınıf öğretmeni sonradan sorardı.
Saygı duruşunun ardından okul müdürü kürsüye çıkar, güya günün anlamını belirten bir konuşma yapar, sonra birkaç öğrenci çıkar, kimi çok hamasi bir biçimde, kimi sinirleri boşaldığı için ağlayarak, kimi de heyecandan şiirini katlederek gösterisini tamamlardı.
Sonra sınıflara girilirdi. Duvarlarda, Atatürk devrimlerini anlatan, Milli Eğitim Bakanlığının hazırlattığı afiş türü şeyler vardır. Harf Devrimi, önünde rahle ile yerde oturan sarıklı bir hoca ve karşısında yerlere dizilmiş fesli çocuklarla anlatılır. Afişin en çarpıcı yanı, hocaefendinin yanında yerde duran korkutucu bir kızılcık sopasıdır!...
Kıyafet Devrimi ise ikiye bölünmüş bir afişle anlatılır. Afişin sol bölümünde, çarşaflı ve peçeli bir kadınla fesli bir erkek yer alır. Sağ bölümde ise modern kıyafetli bir kadınla erkek vardır, ikisi de şapkalıdır. Üçüncü afiş daha zayıftır. Sayfaları tek tek uçuşan bir duvar takvimi ile saat resminden ibarettir. Eski takvimden yeni takvime geçişi simgeler…
10 Kasım'da, ders saatleri Atatürk'ü anmaya ayrıldığı için ders yapılmaz, Atatürk'ün hayatı anlatılır. Kargaları nasıl kovaladığı, hocasının ona 'Kemal' adını nasıl yakıştırdığı ve sonra da Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyeti kurmasıyla biter, Atatürk'ü anma gösterisi başarıyla tamamlanmış olurdu…
Atatürk böyle mi anlatılır, böyle mi anılırdı?
Bu yaklaşım sadece ve sadece Atatürk'ü sıradanlaştırma işi idi.
Hele 1980 darbesini takip eden 1981 yılında, Atatürk'ün 100. doğum yıldönümü törenlerinde yapılan etkinlikleri hatırladıkça hala çıldırasım gelir. Kasabalarda, köylerde Atatürk'ün 100. doğum yılı nedeniyle kiraz festivalleri düzenledik, turşu sergileri açtık…
Bütün bu ilkel, kültür yoksunu yaklaşımlarımızla Atatürk'e ihanet ettik. Bugün yaşadığımız karşı devrim ortamını biz hazırladık.
Soruyorum; İlkokul birinci sınıftan, Lise son sınıfa kadarki süreçte hiçbir öğretmeniniz, Atatürk devrimlerinin insan hakları açısından, demokratikleşme açısından önemini açıkladı mı, anlattı mı? Lise son sınıfta Atatürk'ün getirdiği hukuk reformu sayesinde, miras hakkınızın çağdaş normlara kavuştuğu gerçeğini biliyor muydunuz? Baba öldüğünde malvarlığının, annesi babası ve kardeşlerine dağıtılmadan doğrudan karısı ve çocuklarına geçmesi, kızların erkek kardeşleriyle eşit hakka kavuşması, kadınların da mallarını istedikleri gibi kullanabilmelerinin bu hukuk reformu ile gerçekleştiğini duymuş muydunuz? Bu reform öncesi kızlar, erkek kardeşlerinin mirastan aldıkları payın ancak yarısı kadarını alabileceklerini biliyorlar mıydı?
Bu reformun getirdiği haklar sayesinde o sıralarda oturabildiklerini, o haklar sayesinde üniversiteye gidebileceklerini, istedikleri işe girebileceklerini, çalışıp hayatlarını kazanabileceklerini, kendi seçtikleri kişi ile evlenebileceklerini, çocuklarının eğitiminde söz sahibi olabileceklerini öğretmenleri anlatmış mıydı onlara? Maalesef hayır…
10 Kasımlarda sadece kovaladığı kargalardan, siroz hastalığından, Dolmabahçe sarayında saat 9'u 5 geçe öldüğünden bahsedildi bize…
Üniversiteye gittik, birinci yıl zorunlu dersler arasında devrim tarihi de vardı. Bu ders, üniversite seviyesinde okutulduğundan sözde daha bir esaslı ve detaylıydı.
Tevhid-i Tedrisat Kanununun, Tekke ve Zaviyelerin kapatılmasının açıklamalı bir biçimde anlatıldığı bir devrim tarihi kitabı biliyor musunuz?
Tevhid-i Tedrisat ve seküler eğitimin genelleştirilmesinin anlamını, ancak ve ancak böyle bir eğitimle çağdaş olunabileceğini hiçbir kitapta rastladınız mı?
Tekke ve Zaviyelerin yarattığı cemaatlerin, toplumda oluşturduğu feodal yapı bizlere öğretildi mi? Toplumu bölen ve aynı aşiret yapısı gibi bireyin özgür iradesini ortadan kaldıran cemaat yapılanmasının olduğu yerde demokrasinin yaşayamayacağı anlatıldı mı?
Esasen, Kuran-ı Kerim'de de yeri olmayan cemaat yapılanmasının, yüzde 99 u Müslüman olan bir ülke halkını bölmenin en kolay yolu olduğu, hepsinden önemlisi de, bu cemaatlerin kolayca dış güçlerin eline geçip, örneğin ABD'den yönetilebileceği, Ulusal bağımsızlığa kastedenlerin silahı olabileceği öğretildi mi?
Gençlerimize hiç olmazsa 10 Kasımlarda, Büyük Atatürk'ün bütün bunları öngörüp, devrimleri yaptığı, çağdaş eşit insanlardan oluşan demokratik ve tam bağımsız Türkiye hedefleri anlatılamaz mıydı?
Atatürkçülüğü, bir yandan 'altı ok' bir yandan da 'karga kovalama' ile sınırlandırıp dar bir alana hapsettik. Atatürkçülüğü bir 'Ulusal Bağımsızlık' ideolojisi haline getiremedik.
Ama karşı devrimci yobazlar hiç boş durmadılar. Hem kutsal dinimizi çarpıttılar, hem dinimizi siyaset ve ticaret aracı haline getirip bizi böldüler.
1938 yılından bu yana bu ülkede Cumhurbaşkanlığı-Başbakanlık- Genelkurmay Başkanlığı- Milli Eğitim Bakanlığı yapanlardan, darbelerle ülke yönetimine el koyup demokrasiyi katleden ve tarikatçıların dümenine su taşıyanlardan hayatta olanları acaba vicdanlarında tüm bunları sorguluyorlar mı?
Ben bu alçakça çarkın işlemesine kendi çapımda engel olamadığım için kahroluyorum…
Evet, Atatürk' e bizler ihanet ettik…

Not: Bu yazı için bana büyük destek veren çalışma arkadaşım- kardeşim
Sayın Birgül İleri'ye çok teşekkür ederim…