Atatürk büstünde başörtülü kızlar

Oluşturduğunuz düzenek toplumun birbirini yemesi üzerine dayalı olunca; başta kurumlar, ortada halk, alt katmanda aileler olmak üzere milletçe birbirimizi yiyoruz. Çünkü düzenek bu… Tulumba, suyu ortaya çıkarmaya değil; suyu kurutmaya göre dizayn edilmiş.
Hal bu olunca bulunduğu zannedilen bütün çözümler de bir o kadar suni, absürt, komik kalıyor.
Kurumlar birbiriyle çatışırken, siyaseti olması gereken temele bina etmeyip gündelik çözümlerle kendi modanızı millete yaşatma da bu işin raconu…
Güne uygun siyaset… Güne uygun yönetim şekilleri.
Mesnedi ise gayr-i sahih; yani dayanaktan yoksun…
Bir fikrin, bir uygulamanın; millete dayatılması için uzun tecrübelerden süzülerek gelmiş bilgi ve belgelere dayandırılması kaçınılmazdır.
Bu temel; siyaseti isnat ettiğiniz, günübirlikçi gibi değiştirmediğiniz milletin topyekun menfaatine olan ilkelerdir.
Ülkemize bir bakalım;
Okullar öğrencisiyle,
Mit kendi mitiyle,
Hukuk siyasetle,
Siyaset kendisiyle ,
Kurumlar birbiriyle,
Esnaf müşterisiyle,
Şirketler bayileriyle,
Amirler memurlarıyla,
Patronlar işçileriyle,
Ebeveynler çocuklarıyla,
Eşler eşleriyle,
Velhasıl toplum topyekun birbiriyle kavgalı durumda.
Sorun,vücuda gelip kendisini zorla gözümüze soktuğu zaman ise; bulduğumuzu zannettiğimiz çözümlerimiz;'dam başında saksağan,vur beline kazmayı''dan öte geçemiyor.
Reçeteler, peçete olur…'Etkime-tepkime' ikilisinin muhteşem ayrılmazlığı ile olaylar silsilesi uzar gider.
Çocukluğumun gulyabanisi, saçımın peşinde koşan eli makaslı tatlı cadım, bugün de benim çocuğumun peşinde aynı kutsal görevini ifa ediyor…'Ya kesersin, ya keserim, ya da buraya seni almam' melodisi ile… Yok yok ben ,'saçsız bir nesil' istiyorum.
Oğlanlar traşa… kızlar cetvele…
En önemli; varlıksal kurumumuz, can damarımız, atardamarımız okullarımızda uygulamalar tam gaz devam… Bir de şu hikmete mebni dersler…'Benim oğlum bina okur, döner döner geri okur' tarzında…
Bu okullarımızın birinde; hani şu adı imam-hatip lisesi olanında ve başında örtü bulunan kızlarımız okuldaki muzırlıklarına bir yenisini ekleyip Atatürk büstü önünde muzır bir fotoğraf çektirmişler…
Kim nasıl elde etti bilmiyorum..Ancak medya bunu olağanüstü bir şehvetle;' ötekiler işte böyle, bak bulduk, bunlar sizin değerlerinizin düşmanı' tarzında bir yorumla servis etti.
Beyler…
Siz üç-beş başörtülü kızımızın çektirdiği bir fotoğraftan, koca Cumhuriyetin yıkılacağını mı sanıyorsunuz?
Yapmayın lütfen…
Türkiye bu didişmelerden dolayı hep enerji kaybına uğradı. Ciddi sosyal depremler yaşadı. Mezarlıklar ve cezaevlerinde yer kalmadı…
Türkçeye yeni bir çekim eklensin diyorum ben... Ötekisin… ötekisin… öteki…
Öteki var ve beriki yok… Bırakınız vatan millet aşkına… Böyle gündelik şeyler üzerinden siyasete şekil verme sevdasından vazgeçin…
Her konuda olduğu gibi en sıradan toplum mühendisliği projesini de çatışma kültürüyle besliyoruz.
Türkiye'nin yerinde patinaj yapmasının asıl sebebi de işte bu ayrıştırma uğraşlarıdır.