Astığı astık/kestiği kestik

Başbakan Erdoğan, 23 Nisan’’da koltuğunu devrettiği öğrenciye aynen şöyle söylemişti;
’“Artık Başbakan sensin, astığın astık- kestiğin kestik, sen ne dersen o olur.’”
Bu beyanatın üstüne biz de; ’“Bu kafada demokrasiye yer yoktur, çünkü böyle düşünen bir kafa ancak ve ancak faşist düşüncelerle doludur’” demiştik ve bazı yazarlar tarafından tenkit edilmiştik..
16 Şubat Çarşamba günkü Hürriyet Gazetesinin ciddi yazarlarından Tufan Türenç’’i okuyunca gerçekten ülkem adına çok utandım!...
Olay şu;
Başbakan Erdoğan, helikopterle Bursa-Uludağ’’ın üzerinde uçuyor ve o anda talimat veriyor;
’“Bu oteller hemen yıkılsın!’” Yıkılsın diye emir verdiği otel sayısı 18 adet’… İnsanların yıllardır yaptıkları birikim sonucu alın terleri ve emekleriyle yarattıkları oteller.. Türk Turizmine yıllardır hizmet eden, döviz kazandıran yatırımlar, her biri milli servet..
Başbakan’’ın bu kanunsuz emri üzerine otellerin tüm belgeleri iptal ediliyor!.. Hangi gerekçeyle bu belgeler iptal edildi henüz bilmiyoruz.
Olayı daha da korkunç yönü ise;
Türenç soruyor; Tazminat ödeyecekler mi, Yargıya baş vuracak mısınız?
Cevap; ’“Yok efendim tazminat, mazminat yok. Hangi mahkemeye baş vuracaksınız beyefendi?Baş vursanız ne olacak?’”
Türkiye’’de insanlar artık mahkemelere bile inancını kaybetmiş. Bu tarz yönetimlere normal demokrasilerde, ’“Faşist Yönetim’” denir. Kimsenin canı, malı, serveti devletin teminatı altında değildir.
Başbakan Erdoğan’’ın kadim dostu Kaddafi’’nin Libya da ki uygulamaları da böyledir. Beğenmediği fabrikanın tam ortasından yol geçirir! 5-6 senede bir Kaddafi şöyle bir ’“ferman’” yayınlar;
’“Herkes, yarın akşama kadar ne kadar parası varsa, Merkez Bankasına bildirsin.’” 3 gün sonra, ikinci ferman yayınlanır; ’“Halen yürürlükte olan paralar şu andan itibaren tedavülden kaldırılmıştır.’” Böylece paralarını saklayanlar hapı yutmuş olurlar, artık sakladıkları paralar birer kağıt parçasıdır. Merkez Bankasına paralarını bildirenlere ise, ’“nereden buldun’” diye devrim muhafızları tarafından, kibarca uzun sopalarıyla inceleme başlatılır! Amaç, herkesin geçim derdine düşmesi, demokrasi ve özgürlük gibi saçmalıkları(!) düşünecek fırsatı bulamamasıdır.. Bu yönteme ne denir biliyor musunuz;
Libya-Arap Cemahiriyesi İleri Demokrasisi !’….
Yakında Tayyip Bey’’de Kaddafi’’ye özenirse hiç şaşırmayın’…
Başbakan Erdoğan helikopterini birde, kiracı olarak oturduğu 6 adet havuzlu villanın üstünden uçursa ne güzel olur değil mi?Hem evine giderken çocuklarının gemiciklerini de görmüş olur. Canım benim’…
BASINDA VEFA
Siyasi uğraş gereği, değişik alanlarda çalışan topluluklar da bulundum. Bunlar, bazen Siyasi Parti, bazen Yardım Dernekleri, bazen de Spor Kulüpleri oldu. Hepsinde de çekişmeler, çekememezlikler gördüm. Fakat basın sektöründeki kadar, birbirlerini sevmeyen ve kıskanan bir topluluk görmedim..
Soner Yalçın Türkiye’’nin, çok sayıda kitap sahibi olan önemli araştırmacı gazetecilerindendir. Sahibi bulunduğu Oda TV de ki yayın politikası gereği zaten AKP’’nin hedefindeydi. Öyle ya, o kim oluyordu ki Sultanımıza ve ailesine laf söyleyebiliyordu!.. Gereken yapıldı, gözaltına alındı, Hanefi Avcı gibi,
Soner Yalçın da Türkiye’’deki ve uzaydaki terör örgütleri ile ilişkili olmaktan tutuklanır, suçsuzluğu anlaşılıncaya kadar, Silivri de hayatta kalma mücadelesi verir!...
Tarikat ve Cemaat basını her zaman ki gibi kendine yakışanı yaptı. Henüz kimse Soner Yalçın’’ın ne ile suçlandığını bilmezken, onlar Soner Yalçın’’ı yargılayıp, mahkûm ettiler bile. Ne de olsa onlarda Allah korkusu var, kuldan utanma var!....
Soner Yalçın’’ın yazı yazdığı Hürriyet Gazetesinin değerli bazı yazarları köşelerinden meslektaşlarına sahip çıktılar, savundular ve kendilerine yakışanı yaptılar. Fakat kurum olarak Hürriyet, kendi yazarına sahip çıkmadı. Genel Yayın Yönetmeni Enis Berberoğlu bu konuda iki satır bile yazmaya tenezzül etmedi. Niçin böyle yaptı diye düşünürken yine Hürriyet’’teki bir resim bana her şeyi anlattı..
Resimde, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç Almanya’’daki otel odasında oturuyordu. Yanında ise, kollarını iki yana açmış bacak bacak üstüne atmış ’“Patron’” tavrıyla konuşan, Kürtçü-Bölücü militan Şivan Perver kod adlı İsmail Aygün bulunuyordu. Bu ikilinin karşısında ise dizlerini birleştirip ellerini de dizlerinin üstüne tutarak oturan, Türkiye’’nin en büyük ve en çok satan gazetesi Hürriyet’’in Genel Yayın Yönetmeni Enis Berberoğlu ’“uysal oğlan’” olarak oturuyordu.
Bu uysal oğlandan kendi yazarını savunması, sahip çıkması beklenebilir mi?İsteyen bekleyebilir, ama inanın bana çok bekler’…