Yıkılan binalar ve düşen helikopterler…
Haftanın gündemi yine acı…
İnsan neye yanacağına şaşırıyor.
İnanıyorum ki bu kadar acı Avrupa'nın herhangi bir ülkesinde yaşansa her köşe başına bir ruh sağlığı merkezi kurarlardı.
Gerçekten dayanılmaz!
Bir yanda Askerimiz bu kışta kıyamette teröristlerle çatışıyor ve Suriye harekatı için hazır kıta bekliyor, diğer yanda 4 askerimiz düşen helikopterde şehit oluyor…
Ya aniden çöken apartman.
Kaç kişi hayatını kaybetti, kaç can yanıyor şu anda…
Ya da bu halde olan kaç binada oturuyoruz! Kaç bina ansızın yıkılacak durumda? Biliyor muyuz?
Bence hayır!
Yetkililer!
Asıl yetkili 'kendini sorumlu hissedenlerdir' bence, yani bizler…
Çok acı çekiyoruz ve bu gidişle daha da çekeriz…
***
Geçmiş acılarımızı da unutmadık!
Ne Özgecan'ı ne de diğer vahşet kurbanlarını…
İnsanlığın utandığı acılarımız var bizim, dünyada da var eminim bundan ama bu vahşetten kurtulmamız lazım.
El birliği ile gönül birliği ile kurtulmamız lazım.
Önümüzde seçimler var.
Ben adaylardan sadece mekanik; bina, beton, ray ve taş projeler istemiyorum mesela…
İnsana yönelik, insanı yüceltecek, eğitecek, onu idealize edecek projelerde bekliyorum.
İnsanın değerli olduğunu anlatan, anlamlı hale getiren ve insanın değerini bildiren projeler…
Bir Mevlana olmalı mesela aramızda, bir Yunus, bir Hacı Bektaş, bir Pir Sultan dolaşmalı içimizde…
Bu nasıl yapılır bilmiyorum ama olmalılar, bizi terk etmemeli bize insanlığımızı öğretenler ve hatırlatanlar…
Yoksa çok acı çeker ve çekmeye de devam ederiz.
Ve her seferinde aynı soruyu sorar dururuz.
Artık yetmez mi?