Hastanız olmadan, sağlık sisteminin içine şöyle bir girmeden bilemiyorsunuz nasıl ve kimlere emanet olduğumuzu.’¶ Hastaysanız canınızla cebelleşmekten zaten gözünüz hiçbir şeyi görmüyor, aileniz sizin için oradan oraya koşturuyor. Ama hastanız varsa, hasta yakınıysanız, karşılaştıklarınızı bir an önce kaleme almak istiyorsunuz benim gibi, ki başkaları da aynı zorluklarla karşılaşmasın.
Hastaneler değil anlatacağım. Hastaneler eskisi gibi de değiller ayrıca. Anlaşmalı merkezlerden bahsetmek istiyorum. Görüntüleme, diyaliz ve onkoloji gibi alanlarda hastanelerde bulunmayan bazı cihazlara sahip olan bu merkezler SGK ile anlaşıyor, Sağlık Müdürlüğü denetiminden de geçerlerse hastalar hastanelerden buralara sevk ediliyor. Buraya kadar güzel. Hatta bazı merkezlerin servisle hastaları evlerinden almaları, bırakmaları, Türk halkının hiç de alışkın olmadığı muamelelerden.
Görüntüleme ve diyaliz merkezleri zamanla eksiklerini gidererek şu an çok fazla sorunun yaşanmadığı yerler haline geldi. Ancak onkoloji merkezleri için aynı şeyi söyleyemeyeceğim. Diğerlerine göre daha spesifik bir konuda hizmet veren onkoloji merkezleri, kanserin yaygınlaşması ve kanser hastalarının artmasıyla birlikte İzmir'de de sayıca arttı.
Özellikle radyoterapi alması gereken hastalar, bu cihazın bulunmadığı hastanelerden bu merkezlere sevk ediliyor. Benim hastam da böyle bir merkeze gönderildi. İlk gittiğimizde hasta yoğunluğu karşısında oldukça şaşırdık. Randevu saatinde orada olup, önce yetkili doktorla görüştük. Başı hayli kalabalık olan doktor merak ettiğimiz bazı konularda sorduğumuz sorulara, “Ben 15 yıl bu konuyla ilgili boşuna okuyup, çalışmadım, öğrenip de ne yapacaksınız, bize bırakın” şeklinde bir cevap verince hastamı emanet etmek zorunda olduğum yerde olay çıkarmamak için sustum. Hastamın, 30 iş gün boyunca radyoterapi alması gerekiyordu. “İş gününe bağlı” bu tedavi, merkezdeki cihazın haftada en az iki kere bozulması nedeniyle 40 işgünü (!) sürdü.
Cihazın başındaki görevliler günde 60-80 hastayı makineye aldıklarını o nedenle cihazın bazen sorun çıkardığını söyledi. Özünde kanserli tümörü küçültme ya da tümörün ameliyatla alındığı bölgede kalması muhtemel kanserli hücreleri yok etme amaçlı yapılan ve en fazla 15 dakika süren radyoterapinin cihaz arızası gibi nedenlerle aksamasının hastamıza bir etkisi olup olmayacağını, anlaşmalı merkez doktorlarından maalesef öğrenemedik.
Bu merkezlerin, gün geçtikçe artan hasta sayısı karşısında kapasitelerini zorluyor oldukları, bunun da hastaların nitelikli ve güvenilir hizmet almasını engellediği ortadadır. Denetimlerin artması gerekiyor.
Otopark yakını park cezası
Bu arada çoğu Kahramanlar bölgesinde olan anlaşmalı merkeze hastalarını getirenlerin yaşadığı bir sorun daha var ki, onu da yazmadan geçemeyeceğim. Özellikle onkoloji merkezi hastaları genelde aldıkları radyoterapi ve kemoterapi nedeniyle halsizlik yaşıyor. Hasta yakınları da hastalarını mutlaka bir arabayla getiriyor. 15 dakika süren bu tedavi sırasında, bölgede sürekli bulunan trafik polisleri de hemen bu hasta yakını arabalarına park cezası yazıyor. “Hastam var ve sadece 15 dakika kaldım” demeniz bir şey ifade etmiyor, ne hikmetse sürekli o bölgedeki özel otoparkın civarında dolaşan polisler size hemen, saati 5 TL olan otoparkı gösterip, “Oraya park etseydin kardeşim” diyor. Sanki İzmir'de bütün kaldırımlar araba dolu değilmiş gibi (!) Her gün geldiğini ve sadece 15 dakika için otoparka girmeyeceğini söylesen de sonuç değişmiyor. Trafikten Sorumlu Emniyet Müdür Yardımcısı ve ilgili şube müdürünün bir ara Kahramanlar'a uğrayıp, maddi durumu iyi olmayan bir hasta yakınının polise ceza kesmemesi için neredeyse yalvardığına şahit olmasını istiyorum.