Bugün Pazar...
Hiç bitmeyen sevgi ve saygıyla...
Atatürk'ü bu köşede anma ve hatırlama günü...
Bir kez daha...
Az bilinen yaşanmış bir öyküyü paylaşalım...
Bunu yaparken de...
Atatürk'ün yaverlerinden Muzaffer Kılıç ile…
Ulu Önder'den anıları bir araya getiren…
Tarihçi, yazar ve öğretmen Ayşe Tulun'u…
Saygıyla analım...
***
İzmir'den oğlunun yanına gelen Zübeyde Hanım'a…
Ankara'nın havası yaramamış…
Zaten yolunda gitmeyen sağlığı iyice bozulmuştu…
Atatürk, doktorları dinledi…
Ankara'nın sert havası yerine…
İzmir'in deniz havası daha iyi gelecekti…
Atatürk, annesini yine İzmir'e uğurladı…
Bu sevgili anacığını son görüşüydü…
***
Zübeyde Hanım…
Uşakizadeler'in yazlık köşkünde…
Müstakbel gelini Latife Hanım'ın dikkatli bakımına karşın…
Ne yazık ki, 15 Ocak 1923'te vefat etti…
***
Atatürk o gece Eskişehir'deydi…
Acı haberi Başyaver Salih Bey (Bozok) telgrafla bildirmişti…
Bekletmeden cevap verdi Gazi…
'Verdiğiniz elim haber beni çok müteessir etti… Merhumenin münasip bir tarzda merasim-i defniyesini ifa ettiriniz…'
***
Atatürk, bir hafta sonra İzmir'e geldi…
Trenden iner inmez…
Anasının Karşıyaka'daki mezarını ziyarete gitti…
Derin bir üzüntü yaşadığı her halinden belli oluyordu…
Biraz da heyecanlıydı…
Gözleri dolu dolu olmuştu…
Ağlamamak için gayret gösteriyor ancak birkaç damla süzülse de…
Gözyaşlarına engel olamıyordu…
Dudaklarından şunlar döküldü:
'Anam ölmüş, bu hazin hakikat karşısında benim için tecelliye mucip bir nokta var: Kurtuluşu hepimiz için, gaye-i emel ifade eden bu güzel İzmir'in mukaddes topraklarına gömülmüş olmasıdır… Annem benim için çok sıkıntılar çekti… Allah orada rahat uyumasını nasip etsin…'
Bu sözler, en samimi iç döküşten başka bir şey değildi…
***
Aradan birkaç yıl geçti…
Atatürk, bir gün Latife Hanım tarafından yaptırılan…
Mermer sandukalı ve uzun kitabeli kabrin fotoğrafını görmüştü…
Hiç beğenmedi…
Hele kitabedeki, 'Türkiye Büyük Millet Meclisi Reisi Mustafa Kemal Paşa Hazretleri'nin Valide-i Muhteremleri Zübeyde Hanımefendi'nin…' diye başlayan cümleden hiç hoşlanmamıştı…
***
Kısa bir süre sonra…
Genel Sekreter Hasan Rıza Soyak'a emir verdi:
'İlk fırsatta İzmir'e gidip, bu sandukayı ve kitabeyi kaldırt… Dağdan iki büyük ve uzun taş getirt… Birini olduğu gibi bir temel üzerine sabitle, diğerini baş tarafına diktir… Bir yerini de biraz düzelttirerek, (Atatürk'ün anası Zübeyde burada gömülüdür) diye yazdırırsın… Altına da ölüm tarihini koydur, yeter…'
***
Aradan az-biraz zaman geçti…
O günlerin efsane İzmir Belediye Başkanı Doktor Behçet Uz…
Dolmabahçe Sarayı'na geldi…
Yanında Atatürk'ün annesi için…
Belediye Meclisi kararı ile, hazırlattığı bir türbe projesi getirmişti…
Başkan Uz'a göre…
O proje uygulanırsa, muazzam bir eser olacaktı…
Ayrıca…
Etrafında park ve çocuk bahçesi de yaptırılacaktı…
***
Atatürk, göz ucuyla projeye baktı…
Önce, 'Hayır…' dedi; gerisini şöyle getirdi:
'Ben size mezarın nasıl yapılacağını tarif etmiştim; gene öyle yapılmalıdır... Hem belediyenin masraf etmesine lüzum yoktur, bunu biz yaptıralım…'
***
İzmir'den gelen heyet üzülür…
Dr. Behçet Uz, dayanamaz ve tüm İzmirliler adına…
Zarif bir şekilde son ricasını dile getirir:
'Arzu etiğiniz mezar, küçük bir masrafla yapılabilir… Lütfedin, hiç değilse bu küçük gideri İzmirliler'e bırakın… Bu kent bu görevi daima hatırlasın ve mutlu olsun…'
Gazi, bu sözler üzerine duygulandı; olumlu karşılık verdi…
Sonuçta…
Zübeyde Hanım'ın kabri…
Atatürk'ün isteğine uygun yapıldı; yazı da O'nun önerdiği gibi yazıldı…
Nokta…
Sonsöz: 'Annemin mezarı önünde ve Allah'ın huzurunda yemin ediyorum… Bu kadar kan dökerek milletin kazandığı ve elde tuttuğu hakimiyetin korunması ve savunması için gerekirse annemin yanına gitmekte asla kararsız davranmayacağım… / Gazi Mustafa Kemal Atatürk…'