Amerika-Çin TikTok kavgası, dijital milliyetçilik ve Hrant Dink

Dijital medya ve sosyal platformlar, küreselleşmenin en güçlü araçlarından biri olarak hızla büyürken, son yıllarda, veri gizliliği, ulusal güvenlik ve dijital egemenlik gibi konulardaki tartışmalar da gündemdeki önemini artırarak devam ediyor. Dijital platformların yerel ve küresel politikalara olan etkisi bağlamında TikTok, bu tartışmaların merkezinde yer alan en güncel örneklerden biri.

2016 yılında Çin merkezli teknoloji şirketi ByteDance tarafından geliştirilen TikTok, kullanıcıların, müzik, dans, komedi, bilgi paylaşımı gibi kısa videolar oluşturup paylaşmasına olanak tanıyan bir sosyal medya platformu. Çeşitli yaratıcı içerikleriyle genç kuşaklar arasında popüler hale gelen platform, kullanıcı dostu arayüzü ve algoritması sayesinde kısa sürede büyük bir kitleye ulaştı. TikTok, Amerika Birleşik Devletleri'nde 2018 yılında Musical.ly uygulamasının satın alınmasıyla üye sayısını daha da artırdı. 2025 itibariyle ABD'de yaklaşık 170 milyon, küresel ölçekte 1,2 milyar, Türkiye’de ise 2023 yılı sonu itibariyle 40 milyon kadar aktif TikTok uygulayıcısı olduğu düşünülüyor. Platform, özellikle Z kuşağı arasında etkili olmuş, 10-29 yaş grubu TikTok'un temel kullanıcı kitlesini oluşturmuştur. Bununla birlikte, platformun zamanla, daha ileri yaş gruplarına yayıldığı ve farklı alanlarda etkili olduğu da görüldü.

Amerika’da TikTok’un yasaklanma süreci 
Amerika’da Montana eyaleti, 1 Nisan 2024’te TikTok'u tamamen yasaklayan ilk eyalet oldu. Montana’da TikTok yasağına yol açan Senato Tasarısı 419 (SB 419), eyaletin Cumhuriyetçi senatörü Shelley Vance tarafından önerildi. Shelley Vance, TikTok'un ulusal güvenlik tehditleri oluşturduğu iddiasına dayanarak bu girişimi başlattı. Tasarı, Montana eyalet meclisinde Cumhuriyetçi çoğunluk tarafından desteklendi ve daha sonra Montana Valisi Greg Gianforte tarafından imzalanarak yasalaştı. Shelley Vance’in bu tasarıyı önerirken temel savunusu şu noktalara dayanıyordu: TikTok’un sahibi ByteDance’in Çin hükümetiyle kullanıcı verilerini paylaşabileceği endişesi; eyaletin güvenliği ve vatandaşların gizliliğini koruma ihtiyacı; TikTok’un genç kullanıcılar üzerindeki olumsuz etkileri.

Yasa neden kabul edildi?
Bu yasa, durup dururken değil, ulusal güvenlik endişelerinin ve ABD-Çin ilişkilerindeki gerilimlerin artması sonucu ortaya çıktı. İşte yasanın kabul edilmesindeki temel nedenler: TikTok'un sahibi olan ByteDance’in, kullanıcı verilerini Çin hükümetiyle paylaşabileceği iddia edildi; ABD İstihbarat Topluluğu, TikTok’un Çin hükümeti tarafından bir casusluk aracı olarak kullanılabileceği uyarısında bulundu; TikTok’un, kullanıcılarının GPS verilerini, internet alışkanlıklarını ve diğer kişisel bilgilerini toplayarak ulusal güvenlik tehditleri yaratabileceği düşünüldü; ABD ile Çin arasındaki teknoloji savaşı ve ekonomik rekabet, bu tür adımların atılmasına yol açtı. Montana gibi eyaletler, ulusal güvenlik gerekçesiyle bu tür düzenlemelere öncülük etmek istedi. 

Montana'nın Stratejik Önemi: Montana, ABD’nin nükleer füze üslerinden bazılarına ev sahipliği yapmaktadır. Bu durum, eyaletin ulusal güvenlik konularında daha hassas davranmasına yol açtı. Montana Valisi Greg Gianforte, TikTok’un "Çin Komünist Partisi’ne kullanıcı verilerini sunduğunu" ve bunun "eyalet sakinlerinin güvenliğini tehlikeye attığını" iddia etti. Gianforte ve eyaletin Cumhuriyetçi çoğunluğu, TikTok’u Çin’in bir propaganda ve casusluk aracı olarak tanımlayarak, siyasi bir duruş sergiledi.

Yasağa gelen tepkiler
TikTok, yasanın anayasaya aykırı olduğunu savunarak, ifade özgürlüğünü ve kullanıcıların temel haklarını ihlal ettiğini ileri sürdü. Montana’daki içerik üreticileri ve kullanıcılar, yasağın işlerini ve yaratıcı içerik paylaşma haklarını olumsuz etkileyeceğini belirterek karşıdava açtı. Bu süreçte yasa, Anayasa'nın Birinci Değişikliği (ifade özgürlüğü) ve federal ticaret yasaları ile çeliştiği gerekçesiyle sorgulanarak, sonunda federal mahkemelere ve nihayetinde Yüksek Mahkeme'ye (Supreme Court) taşındı.

Yüksek Mahkeme’nin İşlevi
Amerikan yargı sisteminde Yüksek Mahkeme; en yüksek yargı organıdır ve alt mahkemelerin kararlarını denetler. Anayasa'ya uygunluk denetimi yapar. Federal yasaların yorumlanmasında son sözü söyler. Ülke çapında emsal teşkil edecek kararlar alır.

Yüksek Mahkeme, 17 Ocak 2025'te TikTok'un yasaklanmasına yönelik kararını açıkladı. Mahkeme: TikTok'un ulusal güvenliği tehdit edebileceğine dair yeterli kanıt olduğunu belirtti. TikTok'un ABD'deki faaliyetlerini sürdürmesi için ByteDance'in, uygulamanın ABD operasyonlarını ABD’li bir şirkete satması gerektiğine hükmetti. Bu karar, TikTok'un yasaklanması durumunda, ifade özgürlüğünün ihlal edilip edilmeyeceği konusunda uzun süren tartışmaları böyleliklesona erdirmiş oldu.

Şimdi ne olacak?
Evet, 17 Ocak 2025 tarihinde ABD Yüksek Mahkemesi, TikTok'un Çin merkezli ana şirketi ByteDance'ten ayrılmasını zorunlu kılan yasayı oy birliğiyle onayladı. Bu karar, TikTok'un 19 Ocak'a kadar satılmaması durumunda ABD'de yasaklanması anlamına geliyor. Yasak yürürlüğe girdiğinde, uygulamanın Google ve Apple gibi platformlardan kaldırılması ve yeni cihazlara indirilmesinin engellenmesi gerekiyor. Mevcut cihazlarda yüklü olan uygulamalar ise kullanılmaya devam edilebilecek, ancak güncellemeler alamayacak. Ancak, 20 Ocak'ta göreve başlayacak olan Başkan Donald Trump'ın, bu yasağı erteleme ya da geçersiz kılma yetkisi bulunmaktadır ki bu durum TikTok'un ABD'deki geleceğini, en azından şimdilik, Trump 20 Ocak’ta başkanlık yemini edinceye kadar belirsiz kılmaktadır.

İronik olarak; Donald Trump ilk başkanlık döneminde (2017-2021), TikTok'un yasaklanması gerektiğini savunan liderlerden biriydi. Özellikle 2020 yılında, TikTok'un ABD'deki faaliyetlerini ulusal güvenlik gerekçesiyle sınırlamak için aktif adımlar atmış, TikTok'un kullanıcı verilerini Çin hükümetiyle paylaşabileceği iddialarını öne sürerek, uygulamanın ABD'de yasaklanmasını ya da Çinli sahibi ByteDance'in, ABD'deki operasyonlarını satmasını şart koşmuştu… Üstelik bu süreçte Trump, TikTok'a karşı birkaç başkanlık kararnamesi imzalamış ve uygulamanın App Store ve Google Play'den kaldırılması gerektiğini de savunmuştu. Ancak bu girişimler mahkemeler tarafından engellendiği için uygulama yasaklanmamıştı.

Trump'ın, TikTok'un yasaklanmasını savunması ve bu konudaki kararlı tavrı, o dönemde ABD-Çin ilişkilerindeki gerilimlerin bir yansıması olarak değerlendiriliyordu. Oysa bu kez, yani 47. Başkanlık döneminde, 17 Ocak 2025'te, göreve başlamasından üç gün önce Trump; Çin Devlet Başkanı Şi Cinping ile yaptığı telefon görüşmesinde, TikTok'un ABD'de yasaklanmasını önlemek amacıyla, uygulamanın Çinli sahibi ByteDance'e 90 günlük bir ek süre tanımayı düşündüğünü belirtti.

Trump'ın bu tutum değişikliği, birkaç faktöre bağlanabilir: TikTok'un ABD'de geniş bir kullanıcı kitlesi bulunmaktadır. Uygulamanın ani bir şekilde yasaklanması, ifade özgürlüğü konusunda endişelere yol açabilir ve kamuoyunda olumsuz tepkilere neden olabilir. TikTok'un ABD operasyonlarının, yerli yatırımcılara satılması gündeme geldiğinden Trump, bu satış sürecine zaman tanımak ve ekonomik faydalar sağlamak amacıyla ek süre vermeyi planlamış olabilir. Bütün bunlardan daha önemlisi, Donald Trump, 2024 başkanlık kampanyası süresince TikTok'ta genç seçmenlerden önemli ölçüde destek gördüğünü itiraf etti. Trump’ın, TikTok'ta 12,5 milyon takipçisi bulunurken, rakibi Kamala Harris'in 6,2 milyon takipçisi vardı. Trump'ın kampanya stratejisi, popüler fenomenlerle iş birlikleri ve etkileyici içeriklerle genç seçmenlere ulaşmayı hedefledi. Bu durum, Trump'ın TikTok'a yönelik tutumunu yumuşatmasına neden olmuş olabilir. Başlangıçta uygulamanın yasaklanmasını savunurken, kampanya süresince platformun genç seçmenlerle etkileşimde ne kadar etkili olduğunu fark etmesi, TikTok'un yasaklanması yerine, güvenlik endişelerini gidererek, platformun kullanımına devam edilmesini desteklemesini tetiklemiş olabilir.

TikTok ise, Yüksek Mahkeme’nin 17 Ocak’ta, yasaklama davasının Anayasa’daki “İfade Özgürlüğüne” aykırı olmadığı yönündeki kararından sonra;19 Ocak akşamından itibaren, Biden Hükümeti tarafından, yasaklamanın uygulamaya konulmayacağına dair güvence verilmemesi halinde, TikTok’u kullanıcıların erişimine kapatma tehdidinde bulundu.

TikTok'un Amerika’daki yasaklanma süreci ile ilgili gelişmeler, TikTok’un geleceği kadar, diğer ülkelerdeki dijital platformlar konusunda, teknolojik ve hukuki düzenlemelerin geleceği açısından da ilginç bir dönemeç olmuştur. TikTok'un Amerikalı bir şirkete satılması veya yasaklanması; dünyadaki diğer otoriter yönetimlere ifade ve dijital özgürlükler konusunda kötü bir örnek teşkil edebilir, bu tür rejimlerin dijital sansür uygulamaları ve halkın düşünce özgürlüğünü kısıtlama stratejilerini pekiştirebilir veya dijital milliyetçilik adına atılan bir adım olarak görülebilir. Bu durumda, her ülke, dijital ortamda kendi güvenliğini ve çıkarlarını koruma bahanesiyle, ulusal dijital egemenlik iddialarını güçlendirebilir. Bu tür milliyetçi adımlar, küresel internet özgürlüğüne zarar verir ve internetin daha fazla bölgeselleşmesi anlamına gelir. Batılı ülkeler, bir taraftan ifade özgürlüğünü savunurken ve dijital hakları öne çıkarırken, TikTok gibi popüler bir platformun yasaklanması veya satılması, Batı’nın, kendi çıkarları söz konusu olunca,ikili standartlar uyguladığını ve bu standartların yalnızca belirli koşullarda geçerli olduğunu düşünen ülkeler için de bir argüman oluşturabilir.Özellikle, dijital gözetim ve veri gizliliği gibi konularda, Batı'nın savunduğu prensiplere aykırı adımlar atılması, küresel dijital özgürlük konusunda ciddi çelişkiler yaratabilir.

Burada bir parantezle; “Dijital milliyetçilik” kavramını biraz daha açmak istiyorum. Dijital milliyetçilik, bir ülkenin dijital platformlar üzerindeki egemenlik hakkını savunma çabalarını tanımlar. Bu kavram hem siber güvenlik hem de sosyal medya üzerindeki denetimlerin devletler tarafından güçlendirilmesi gerektiği düşüncesine dayanır. Dijital milliyetçilik, genellikle veri egemenliği, yerli platformların teşvik edilmesi ve dijital içeriklerin kontrol edilmesi gibi stratejilerle kendini gösterir.

İşte bu bağlamda; TikTok’un Amerika’daki yasaklanma süreci, dijital milliyetçiliğin, uluslararası alanda nasıl bir araç olarak kullanılabileceğini ortaya koyuyor. Çünkü, Amerika’daki yasaklama talepleri sadece güvenlik kaygılarıyla sınırlı değil. Yasaklama süreci, aynı zamanda bir dijital milliyetçilik hareketi olarak değerlendirilebilir. Amerika, kendi ulusal çıkarları doğrultusunda, Çin merkezli teknolojik araçları dışlamaya çalışırken, uluslararası dijital platformlarda kendi denetim alanını genişletmeye de çalışıyor. Zira TikTok, Amerika’da sadece bir sosyal medya platformu değil, aynı zamanda Çin’in dijital hegemonya kurma çabalarının bir yansıması olarak görülüyor.

TikTok’un yasaklanması, sadece devletler arası bir mücadele değil, aynı zamanda bireylerin dijital hakları üzerinde de ciddi etkiler yaratıyor. TikTok, kullanıcılarına sadece eğlenceli içerik üretme imkânı sunmakla kalmıyor, aynı zamanda gençlerin kendilerini ifade etme biçimlerini dönüştürüyor. Dolayısıyla yasaklama kararları, ifade özgürlüğünün önünü tıkarken, bir başka açıdan, dijital platformlar sayesinde ekonomik gelir sağlama, politik propaganda, reklam hedefleme, pazar araştırması, kullanıcı davranışı analizi vb. gibi amaçları olan farklı çıkar gruplarını da engelliyor.

TikTok, bu zamana dek, başka ülkelerde de yasaklama girişimleriyle karşılaştı. Bu durum, bazı ülkelerde yerli alternatiflerin ortaya çıkmasına yol açtı. Örneğin, Hindistan, TikTok’un yasaklanmasından sonra, yerel video uygulamaları olan Chingari ve Moj gibi platformları teşvik etti. Ancak, bu yerli platformlar, TikTok’un sunduğu küresel etkileşimi ve yenilikçi özellikleri bir arada sunmakta zorluk çektiler. Yasaklamaların ardından, kullanıcılar VPN gibi araçlar kullanarak, yasaklı platformlara erişim sağlama yolları aradılarsa da bu durumun yasal ve güvenlik riskleri taşıdığı unutulmamalıdır.

Konuyu özetleyecek olursak; TikTok’un Amerika’daki yasaklanma süreci, dijital milliyetçilik akımının, uluslararası arenada nasıl şekillendiğini ve devletlerin dijital egemenliklerini pekiştirme çabalarını ortaya koyan önemli bir örnek teşkil etmektedir. Bu yasaklama süreci, veri güvenliği, sosyal medya manipülasyonu ve siber güvenlik gibi güncel sorunların, dijital platformlarla ilişkili olarak nasıl politik bir araç haline geldiğini gözler önüne sermektedir. Dijital milliyetçilik, gelecekte daha fazla ulusal güvenlik gerekçesiyle, dijital platformların denetim altına alınmasına neden olabilir. Ancak, bu süreçte, özgür internet ilkesinin korunması, küresel dijital haklar ve ifade özgürlüğü gibi değerlerin tehlikeye girmemesi için dikkatli bir denetim ve denge politikaları gerekecektir. Bu politikaların şekillenmesi konusunda, biz sıradan bireylerin, dijital milliyetçilik ve internet özgürlüğü gibi konularda nasıl aktif bir rol oynaması gerektiği ise bir başka yazının konusudur.

Son olarak, ifade özgürlüğü demişken;19 Ocak 2007'de aramızdan koparılan değerli gazeteci ve insan hakları savunucusu Hrant Dink'i sevgi, özlem ve saygıyla anıyorum. O, cesur kalemiyle hakikatin ve barışın sesi oldu; bizlere daha adil bir dünya için mücadele etmenin önemini hatırlattı. Hrant Dink’in mirası, ifade özgürlüğü ve insan hakları mücadelesinde yolumuza ışık tutmaya devam ediyor. Değerli eşi Rakel Dink’inHırant Dink için yazdığı ve cenazesinde okuduğu mektubunda dediği gibi: "Bir bebekten bir katil yaratan karanlığı sorgulamadan hiçbir şey yapılamaz kardeşlerim!"