Bundan tam 101 yıl önce, Anadolu büyük bir belgenin imzalanışına tanıklık etti…
Bu belge, Türkler'in 20'nci Yüzyıl'a girerken imzalayıp, kabul ettikleri 'Amasya Genelgesi'ydi…
22 Haziran 1919
Bu tarihten yaklaşık bir ay önce Mustafa Kemal Paşa, Samsun'da Anadolu topraklarına ayak basmış; Amasya'da bu belgenin imzaya açılmasına kadar geçen bir aylık süre içinde, Türk Ulusu'nun bağımsızlık ve özgürlüğünün programını belirlemiş; kısacası önünde kurtuluşa kadar gidecek yol haritasına adım adım oluşturmuştu…
***
Bu belgeyi kimler imzaladı?
Mustafa Kemal Paşa, Rauf Orbay, Ali Fuat Paşa, Refet Bey ve kendisi gelemediği için 'olur' kararını Amasya'ya göndererek, yerine imza konulmasına yetki veren Kazım Karabekir Paşa…
Bu belgede yer alan kararları alt alta sıralasak, o günün koşullarını tam bilmeyenler için bir anlam ifade etmeyebilir…
Öncelikli olarak anımsatmamız gereken şudur:
Osmanlı Devleti bir 'kişi' devletiydi… Devlet ve devletin içinde yer alan yurt toprakları ile toplum; Osmanlı hanedanının mülkü olarak görülüyordu…
Yani, toprak da Osmanlı Ailesi'ne aitti, o toprağın üzerinde yaşayan insanlar da…
Osmanlı toplumunda yer alan bireylerin; bugün bizim yaşadığımız sistemde içselleştirdiğimiz ve farkında bile olmadığımız kimi özgürlükleri hiç yoktu…
'Birey' dediğimiz kavram gelişmemiş, bununla birlikte bireyin temel özgürlükleri de ona tanınmamıştı…
Hele kadınların neredeyse hiçbir söz hakkı yoktu…
Padişah ölür, onun ölümünden sonra aynı aileden birisi onun yerine padişah olur; yasama, yürütme ve yargı yetkisi bütünüyle o kişinin elinde olurdu…
Bu nedenle Osmanlı Devleti bir ulus devlet olamamıştı; bir halk devleti hiç değildi; bütünüyle bir kişi devleti ve yönetimiydi…
Devletin son 30 yılında; o da arada sırada yapılan ve bir düzene dayanmayan seçimler bütünüyle göstermelikti…
Halkın yasa yapma yetkisi yoktu…
Velhasıl, bütün yetki, erk, otorite her ne ise bireye, yani Sultan'a aitti.
Bu yapı içinde Türklük kavramı hiç yoktu. O, yani padişah hükümetleri atar, onları görevden alır, istediği yasayı çıkarır ve uygulardı.
Son 100 yılı içinde bu yetkisini bile büyük ölçüde sömürgeci devletlerin gücüne teslim etmiş gibi görünüyor; özellikle ekonomik içerikli yasalarda batılı devletlerin istekleri, baskı sistemine dönüştüğü için kabul edilmek zorunda kalınıyordu…
***
İşte bu yapı, Birinci Dünya Savaşı'nın bitiminde bütünüyle yabancıların denetimine geçti…
Yenilen devlet, her yandan işgallerle karşılaşıyor; Türk'ün öz toprakları, adım adım elinden çekip alınıyor; işgallerin neden olduğu katliamlarla Türk soyu hızla yok ediliyordu…
Artık sultandan ve halifeden bir yarar gelmediğini gören Türk Ulusu, özellikle 15 Mayıs 1919'da İzmir'in işgalinden sonra ulusal uyanışa yönelmiş, silaha sarılarak, Sultan ve Halife bir şey yapamasa da yurdun savunulacağına dair, her yanda sesini duyurmaya başlamıştı…
İşte Mustafa Kemal Paşa, böyle bir hava içinde Samsun'a çıktı…
Samsun'a çıkışından 20 gün sonra o artık Amasya'daydı ve günlerce çalışarak, ulusun tarih ve bütün insanlık önünde yemini anlamına gelecek bir belgeyi oluşturdu…
22 Haziran 1919 gecesi bütün ulusa, kolordu komutanlıklarına ve valilere duyurulan genelgede:
Önce yurdun bağımsızlığının ve bütünlüğünün tehlikede olduğu belirtiliyordu…
Bu bir durum tespitiydi…
Ardından da İstanbul Hükümeti'nin bu durum karşısında üzerine düşen görevi yerine getiremediğinden söz ediliyordu.
Bu da bir durum tespitiydi...
Bu sözlerin ardından, ulusun haklarını savunmak üzere bir ulusal kurulun oluşturulmasının kaçınılmaz bir gereklilik olduğu anlatılıyordu…
Ve en sonunda da şu sihirli cümle sıralanıyordu:
Milletin İstiklalini yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır…
***
Sıralanan kararlar; Osmanlı Devleti'nin hükümet yapısını ve genel olarak da düzenini göz önüne getirdiğimizde o denli önemli kararlardı ki!
Mustafa Kemal Paşa ve öteki Paşalar; Osmanlı Devleti'nin askeri yapısı içinde yer alan, birer kadro işgal eden kişiler olduğuna göre, onların;
1- Bağlı olmaları gereken hükümetin görevini yerine getiremediğini ve yerine yeni bir kurulun kurulmasının gerektiğini açıklamaları ne anlama geliyor, düşünebilir miyiz?
2- Milletin, Padişaha ve onun kararlarına bağlı olması gerekirken, onun, yani milletin, kendi geleceği için kendi kararlarını alacağı ve bunu büyük bir kararlılıkla yerine getireceği ne demektir, anlayabilir miyiz?
***
Nereden bakarsak bakalım, bu her iki soruda verilecek karşılıklar; ulusun ve ulusun kendi içinden çıkacak olan ulusal kurulun, Sultan ve Halife'ye başkaldırısı, onun yetki ve iradesi yerine yeni bir yetki ve irade gücünün konulması demektir ki; bunun siyasal terminolojideki karşılığı ihtilaldir…
Yani bir siyasal sosyal düzenin güçle yıkılarak yerine yeni bir siyasal düzenin konulması anlamı çıkar bundan…
Osmanlı Devleti kişi yönetimine dayanan bir monarşiydi…
Bu varılan kararlarda ulus kendi adına karar vereceğine ve bu kararlar doğrultusunda çalışacak bir siyasal kurulu kendi içinden çıkaracağına göre; bu işleyiş biçimi de Cumhuriyet'tir…
Demek ki; Amasya Genelgesi monarşik yönetim biçimini kaldırmayı ve onun da yarine Cumhuriyet yönetimin getirmeyi amaçlayan bir ihtilal belgesidir…
***
Birey kendi haklarına sahip olursa yurttaş olur…
Yurttaşların oluşturduğu topluluktan ulus oluşur…
Ulus egemenliğini; yani yasama, yürütme ve yargı gücünü eline aldığında da bunun adı Cumhuriyet'tir…
Cumhuriyet; çoğulcu, özgürlükçü, katılımcı bir yapıya dönüşürse bu da Cumhuryet'in demokratik bir niteliğe, yani olgunluğa kavuşması demektir…
Biz bugün neleri istiyoruz?
Daha demokratik, daha özgürlükçü bir Cumhuriyet; değil mi?
O zaman Amasya Genelgesi, kulluktan demokratik bir düzende yaşayan daha özgürlükçü bir yurttaş kimliğine yürümede ilk adımda olması gerekenleri bize getirmeyi amaçlamıyor mu?
İyice düşünmeye değer…
Ne dersiniz?