Alt tarafı gözleri yaşarırdı!

Size bir bilmece... Çözmeye çalışın bakalım, becerebilecek misiniz?
Bir kere öleceksiniz, kaç farklı şekilde ölebilirsiniz?’¶
Bir mi?Hayır, bilemediniz.
İkii?Hayır... Üüüüç?Hayırrr... Dööööööört?Evettt, doğru cevap.
Bu diyarlarda bir söz vardır, ’“Allahın hakkı üçtür’” diye...
O hesap bile şaşmış.. Jandarma Komando Er Ali Yüksel, tam dört kez farklı şekilde ölmüş!
Bazı anlar vardır, öyle bir isyan edersiniz ki...
İçinizde kopan çığlıktan kendiniz bile ürkersiniz. Elazığ Jandarma Komando Taburu’’nda askerliğini yaparken ölen Komando Er Ali Yüksel’’in ölümüne ilişkin haberi okuduğum, annesinin fotoğrafını gördüğüm an attığım sessiz çığlıktan ürktüm!
Ali, her anlı şanlı Türk erkeği gibi büyük ihtimal davul zurna eşliğinde askere gidiyor.
Aradan tam tamına 45 gün geçiyor.
Çan bölgesi Kızıltaş kırsalında arazi arama ve tarama faaliyeti yaptıkları sırada ’“Allah korkusu olmayan biri kadın biri erkek iki teröristin iftar vakti saldırısı sonucu Er Ali Yüksel’’in şehit edildiği’” bildiriliyor aileye ve basına...
Ali’’nin cenazesi Türk bayrağına sarılıyor. Askeri tören düzenleniyor.
Bir jandarma yarbayının başında bulunduğu askeri heyet,
cenazeyi Ş.Urfa'nın bir köyünde yaşayan aileye teslim ediyor. Sonrası malum...
’“Şehitler ölmez, vatan bölünmez’” sloganları eşliğinde Ali defnediliyor.

Maalesef, kadim bilgimiz sayesinde biliyoruz ki buraya kadar ’“olamaz bir durum’”
söz konusu değil. İnsan aklını, sabrını, her şeyi dümdüz eden türdeki olaylar zinciri bundan sonra başlıyor.
Aradan 5 ay geçiyor. Ali’’nin babası Jandarma karakoluna çağrılıyor ve Elazığ Askeri Savcılığı`ndan gönderilen bir yazı tebliğ ediliyor.
Bu yazıya göre, Ali kendisini askerlikten elverişiz duruma getirmek için intihar etmiş... Dolayısıyla kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiş!
Yazılan senaryo inanılması güç çelişkiler ve hatalarla dolu!
İlk öldüğünde tutulan otopsi raporuna göre, Ali’’nin kalbinin hemen üstünde
iki tane mermi deliği var. Buna istinaden, baba avukatları aracılığıyla, Malatya 2’’inci Ordu Komutanlığı Askerî Savcılığı’’na başvuruyor.
’“Askerlikten muaf tutulmasını isteyen bir insan nasıl olur da kalbine ateş eder?
Olsa olsa daha basit bir yerini yaralamak ister’” diyerek itirazda bulunuyor.
Ayrıca, oğullarının cep telefonunda bulunan ve tanımadıkları üç numara ile
kıta anket formları ve revir defterlerinin incelenmesini istiyor.
Bir ay sonra, bu kez Mehmetçik Genel Müdürlüğü, er Ali Yüksel’’in,
’“Silah kazası sonucu şehit olduğunu’” belirtiyor. Anne ve babaya ayrı ayrı olmak üzere 11 bin TL ödeme yapılabilmesi için aileden kimlik bilgileri ve bazı evraklar istiyor. Anne ve babaya, evlatları silah kazası sonucu şehit olduğu için toplam 22 bin TL tazminat ödeniyor.
Yüksel ailesi yine itiraz ediyor.
Bu kez Malatya 2’’inci Ordu Komutanlığı Askerî Savcılığı, yaptığı inceleme sonucu Ali Yüksel’’in kesinlikle intihar etmediğini, kimliği henüz belirlenemeyen ve asker olmayan kişilerce öldürülmüş olma ihtimalinin kuvvetli olduğuna dikkat çekiyor.
Tüm bu yenilir yutulmaz taşlar pantolon paçalarından dökülünce,
Ali’’nin abisi Abit Yüksel, bir uzman çavuşun kendilerine bakarak ağladığını
ve bir şeyler söylemeye çalıştığını, ancak karşısındaki binbaşıdan korktuğunu
belirterek şunları söylüyor: ’“Kardeşimin bazı arkadaşları, ’‘intihar etti’’ diyen binbaşıya ’‘ne intiharı komutanım’’ deyince, binbaşı onlara sert bir şekilde baktı
ve askerler sustu. Binbaşıya mahkeme kanalıyla itiraz edeceğimizi söyledik.
Binbaşı bize, ’‘amacınız nedir para mı, para istiyorsanız verelim’’ dedi.
Aklıma kötü şeyler geliyor!’”
Ne yalan söyleyeyim... Doğrusu bunları okuyunca benim de aklıma, çok ama çok kötü şeyler geldi. Bu kadar acemice yazılmış senaryoya karşılık, çok sağlam temellere oturtulabilecek senaryolar uçuşuyor kafamda...
Bir de elimde olmadan şunu düşündüm: Eğer Ali, Etiler’’de ya da Çankaya’’da
oturan bir ailenin oğlu olsaydı, Elazığ Jandarma Komando Taburu’’na düşer miydi? Böyle 4 kere ölür müydü?
Kendimizi kandırmayalım. Ne oraya düşerdi, ne de ’“bir kez’” olsun ölürdü!
Paşalar gibi, denize nazır orduevlerinden birinin mutfağında soğan ayıklardı...
Alt tarafı gözleri yaşarırdı!
Ankara’’da TÜBİTAK’’ın yardımlarıyla Jeopark açılacakmış. Bir nevi Turkish Jurassic Park sizin anlayacağınız... Ziyaretçiler, milyonlarca yıl öncesinin fosillerini yerinde görüp inceleme fırsatı bulacaklarmış. Doğruya doğru, Ankara çok doğru bir seçim! Ne dersiniz, bu parktaki dinazorlar arasında da koltuk kavgası olur mu?
Fotoğraf: İnternethaber