Allah Kocaoğlu'nu korumuş!

Operasyonla yatıp operasyonla kalkıyoruz. Medyanın eline geçen operasyona ilişkin tutanaklardan her gün yeni detaylar çıkıyor. 44 kişinin gözaltına alındığı operasyona ilişkin savcılık ve polis sorgulamasına ilişkin evraklardan bir bölümü de benim elimde. İnceliyorum. Büyükşehir Belediyesi Eski Genel Sekreteri Ersu Hızır'a ait olan tutanağı okudum. Tam 65 sayfa… Bazı bölümlere inanamadım. Gözlerimin fal taşı gibi açıldığı kısımlar/diyaloglar da oldu. Ölümle tehdit edilmeler, dağa kaldırma, susturma ve uyarma tehditleri…
Hızır'a yöneltilen sorular arasında;
'Hangi gökdelen 100 trilyona gitti? Piriştina döneminde yapılan Yeni Kent Merkezi Planı'nı Aziz Kocaoğlu değiştirdi mi?
Seçimdeki kumanyalar CHP seçim bürolarına dağıtıldı mı? Dağıtılan kumanyalar 23 Nisan'da çocuklara dağıtılmış gibi fatura edildi mi?
Metro'daki patlama sonrası ölüme neden olan kazanın eski olduğu bilgisini gizlediniz mi? Sizce kazan/tank neden patladı? Reno marka aracına ampul almak için kime talimat verdin?
Neden İzulaş'a ihalesiz gayrimenkul kiraladınız. Andan Saygun, Havagazı Fabrikası, Sasalı Doğal Yaşam Parkı'ndaki kafeleri neden ihalesiz Grand Plaza'ya verdiniz, Karşıyaka'daki Enginler Petrol'e neden ihalesiz kiralama yaptınız? Yeşillik Caddesi'ndeki benzinlik meselesi nedir? Olcayto Toker ve Abdullah Kavuk'a ait benzinliklerle ilgili meseleler nedir?
Tayland'a götürmediğiniz halde bilet kesilen 22 kişiden doğan zararı nasıl belediyeye mal ettiniz? Unevirsiade 2005'te organizasyon işini ZED firmasına vererek devleti yüksek rakamlarda zarara uğratmışsınız? Bu iş nasıl oldu?
Özel bir şahıstan bilgisayar istediğiniz doğru mu? Belediyeden ya da dışarından kimse size şantaj yaptı mı? Çok güzel hareketler bunlar isimli oyuna gitmek için Sayıştay görevlilerine verilmek üzere 5 adet bilet istediniz mi?'
Büyükşehir'in verdiği iftar yemeklerinin ödemesi konusunda…
Daha neler neler… Sonuçta dinleme tutanaklarının önemli bölümü meşhur 'yemekteyiz' yazısına ve sonrasına ilişkin. Eğer emniyetin 'tape' dediği dinleme tutanakları doğruysa öyle sık ve öyle çok konuşmuşlar ki, inanmazsınız.
Öncelikle bu yemek yenmiş. Bu artık su götürmez bir gerçek. Yani Birol Soylu haklıymış. Yemeğin yendiğini ısrarla savunmasına tutanakları okuduktan sonra hak verdim.
Yemek yendiğine göre Aziz Başkan'a ya da belediyenin farklı birimlerine yönelik ortaya atılan iddialar da doğrulanmış oluyor.
Yani Başkan Kocaoğlu da 'güvensizlik' yaşamakta ve 'kelle almakta' sonuna kadar haklıymış.
Eski Genel Sekreter Ersu Hızır, Süleyman Gençel'le önce yemekte buluşmuş. Sonraki süreçte de elliye yakın da telefon görüşmesi yapmışlar.
Bunu 12 Eylül tarihli dinleme tutanağında Birol Soylu ile konuşmasından anlıyoruz.
Diyor ki Hızır Soylu'ya, 'O belgeleri verseydik Süleyman bu yazıyı yazmayacaktı değil mi?'
Soylu da yanıt veriyor; 'Evet, yazmayacaktı'
Yemeğin hangi amaçla yendiği meçhul. Ama kesin olan bir şey varsa o da Gençel ile Hızır'ın 'malum' yemekten sonra dost oldukları… Günde 3-5 kez telefonlaşan, mesajlaşan Hızır-Gençel ikilisine bir bürokrat da dahil oluyor.
Yemeğe ilişkin Büyükşehir soruşturmasında müfettişlere ne denilecek, bakanlık müfettişlerine hangi yanıtlar verilecek telefonda ayan beyan konuşuluyor.
Hatta savcılık soruşturması öncesi Hızır'ın Gençel'e söylediği, 'Savcının kucağına oturmamak için öncesinde diz çöküp kendi aramızda oturalım' ifadesi ilginç. Başka bir tapede müfettiş soruşturmasında neler söylendiği, Gençel'in müfettişleri nasıl yönlendirdiği anlatılıyor.
Yemeğin yendiği iddia edilen restoranın görüntülü kaydına ilişkin teknik bilirkişi tayin edilen Yavuz Adıgüzel isimli kişi ile bir bürokrat arasındaki diyalog da öyle… Bilirkişiye nasıl rapor yazması gerektiği tarif ediliyor. Bilirkişi teknik rapor konusunda ilk raporu Eser'e veriyor.
*
Yemek yedik diye yazı yazan Süleyman Gençel… Sonra 'yemedik' diyen yani ilk yazısını inkar/tekzip eden de o. Hayır 'yedik', bu yemek yendi diyen tek isim de Birol Soylu.
Dinleme tutanaklarında Soylu'yu uyarması için Asayiş Daire Başkanı'ndan MİT mensubu bir kişiye, 'Yusuf' isimli başka birine kadar çok sayıda kişiden söz ediliyor.
Ve Birol Soylu'dan 'Soysuz' diye bahsediliyor.
Soylu'nun adli sicil kaydına bakılıyor. Sözüm ona 'hırsızlıktan, karşılıksız çekten, uyuşturucudan ve de siyasi olaylardan' kaydı olduğu iddia ediliyor.
3 Ekim 2010'da Hızır ve Gençel telefonda yemek meselesini soruşturan savcıya ne diyeceklerini kararlaştırıyorlar. Yemek meselesini reddetme konusunda uzlaşan ikili, diğer meseleleri yüz yüze konuşmaya karar veriyor. Ve de buluşmak üzere sözleşiyorlar.
28 Temmuz 2010'da Sipari Restoran'da başlayan 'dostluk' Gençel'in 'yemekteyiz' yazısıyla bozulmuş gibi görünse de kısa sürede toparlanıyor.
Önce Gençel, 'Ersu Hızır'la yemek yediğini inkar' ederek başlıyor işe… Ardından gelsin görüşmeler, özel bilgiler… Gençel'in sonraki süreçte kaleme aldığı yazıların neredeyse başlığını bile Hızır veriyor Emniyetin 'Tape'lerine göre…
Eshot'un durak ihaleleriyle ilgili yazdıklarından tutun da buz patenindeki yanlış malzeme kullanımına, Pervin Şenel Genç'in kardeşi Nagehan'a kadar onlarca konuda Gençel'e bilgi veriyor Ersu Hızır. Ve bir bürokrat daha...

Sık sık mesaj çeken bürokratın bir SMS'in de 'Nasıl sevinmiştik bir ara… Serpil ve başkan yara alır diye… Vay namussuz' ifadesi var ki Eser-Hızır ikilisinin Kocaoğlu'na olan düşmanlığını, kinlerini gün yüzüne çıkarıyor.
Bir taraftan göreve iadesi için çalışan bir yanda da Süleyman Gençel'le görüşerek Aziz Kocaoğlu'nun ayağını kaydırmaya çalışan Hızır, Aziz Başkan'ın metrodaki zemin kaymasından kaynaklı gecikme meselesiyle ilgili yaptığı beyanat üzerine Gençel'e bakın ne diyor; 'Nasıl bir zeminmiş ki bu habire kayıyor. Aliağa-Menderes'teki gecikmeden hiç söz edilmiyor. Metronun zemini mi kayıyor yoksa Aziz Kocaooğlu'nun altındaki siyasi zemin mi kayıyor' benzetmesi yapıp, Gençel'in bu ifadeyi yazısında kullanmasını istiyor.
*
Hızır'ın Kocaoğlu aleyhine yazı yazması için görüştüğü tek isim Gençel de değil… Tutanaklardan anlaşıldığı kadarıyla pek çok gazeteci daha var. Ama bu isimlerle bir kez görüşmüşse Gençel'le en az 50 kez görüşüyor. Tutanaklara göre Gençel ile Hızır aynı takımın adamı gibi davranıyor. O bürokrat da takımın üçüncü oyuncusu…
Tüm bu ifade tutanaklarını okuduktan sonra; olan biteni hayretle/ibretle karşılamamak elde değil. En azından birkaç kez buluştuğum, ara sıra konuştuğum Ersu Hızır'ın bana ve tüm İzmir'e yalan söylediğini, oyun oynadığını hissettim. Ve Hızır'a karşı düşüncelerim 180 derece değişti. Bana göre Hızır artık, gözünü hırs bürümüş, kindar bir tiyatrocudur artık. Ve de tüm planlarını/taktiklerini belediyeye ait hatlı telefonla konuşup yalanacak kadar da saf bir tiyatrocu…
Sonuç olarak diyorum ki, 'Allah Aziz Kocaoğlu'nu korumuş/kurtarmış. Bu operasyonun iyi tarafı Kocaoğlu'na karşı kurulan şer ittifaklarını gün yüzüne çıkarması. Kafayı Aziz Başkan'la bozmuş bir grup bürokratın, yine kafayı Aziz Başkan'la bozmuş birkaç gazeteciyle yaptığı şer ittifakı, emniyetin 'tape'leriyle deşifre olmuştur.
En azından kimin ak kimin kara olduğu ortaya çıkmıştır. Hızır da o bürokrat da serbest kalmış olabilir. Görünüşte ortada suç unsuru da yok belki... Ama ortada kandırılmış bir kent var. Bu yemek yenmemiştir diye basın toplantıları düzenleyen, kamuoyunu yanıltan, sonra da bir dönem kader birliği ettiği insanların kuyusunu kazan bir genel sekreter var. Emniyet 'tapelerinde' bu açıkça görülüyor. O bürokratın 'Seni vuracağım, çık ortaya' SMS'si de bu süreçte yaşanılanları anlatmaya yetiyor aslında...