Hukukun hiçbir işe yaramadığı, Anayasanın var ama olmadığı, kanunların çıkarıldığı ama işe yaramadığı bir hukuk sisteminin parçasıyız. Parlamentonun kendi üyelerini ve geçmişe dönük suçlarından yargılamaya can attığı bu günlerde, Meclisin işlevini yitirdiğine tanığız.
Hiç karşılaşılmamış, hiç bilinmeyen denklemlerin Anayasal problemlere dönüşüp çözüm beklediği sırada matematiğin ne işe yaradığını bile bilmeyenlerden medet umuyoruz.
Düğün yeri gibi bir ülkede vur patlasın çal oynasın eğlenirken Federico Fellini'nin film kahramanları gibi gelecek gemiyi bekleyen kentsoylular bile değiliz…
İtalyancası 'io mi ricordo' yani 'Hatırlıyorum' anlamına gelen 'Amarcord' (a m'arcord) filmi 1930 'lu yıllarda Federico Fellini'nin doğduğu şehir olan Rimini'deki gençlik yıllarındaki anılarıdır. Aynı zamanda faşist Mussoli'nin iktidarda olduğu ve adım adım yaklaşan toplumsal çatışmaları haber veren bir dönemi bu filminde anlatır.
Şehir meydanda eğlenirken beklenen gemi gelir ve geçer gider, herkes el sallar…
Herkes demokrasinin, insan haklarının, siyasi partilerin, iktidarın, muhalefetin ne kadar elzem olduğundan bahsediyor. Bu günlerde, ninnilerle ve masallarla büyütülmemiş çocukların kaderini alınyazımıza çeviren insanların yönettiği böyle bir ülkeden 'aydınlık gelecek' bekleme saflığımız inanılmaz! Kilitli kapıların önünde, anahtarı hala elimizde tutan ama hiç açmayı denemediğimiz kapı bekçileri gibiyiz.
İnsan kıymeti bilmeyen bir ülkenin yargısından, insanı hiçe sayan ve tanımayan yargının hüküm kurmasından bıkmış, yorgun düşmüş bir ülkenin hukukundan söz etmek bile nafiledir. Sadece yorulursunuz ve sözlerinize siz bile inanmazsınız.
Ama adliye sarayı dedikleri mekanların tam ortasından vapur geçse, şaşırmazsınız.
Anılar kaydedildiği için hatırlıyorum, 1946'da Aziz Nesin'le birlikte Sabahattin Ali, Markopaşa adlı gazeteyi çıkarmaya başlar. Markopaşa'da yayımlanan 'Ali Baba ve Kırk Haramiler: Divanhanede bir röportaj' (3 Şubat) başlıklı yazıda Büyük Millet Meclisi ve Bakanlar Kurulu'na 'Kırk Haramiler' denerek hakaret edildiği gerekçesiyle Sabahattin Ali hakkında ceza davası açılır, yargılanır ve suçsuz bulunur.
Binbir Gece Masalları içindeki Ali Baba ve Kırk Haramiler masalını benim kuşağımda bilmeyen ve çocuklarına anlatmamış olan yoktur. Ali Baba ve Kırk Haramiler, 'Açıl susam açıl' komutuyla açılan mağara ve içindeki hazinenin, daha sonra zenginleri soyup fakirlere dağıtan Kırk Haramilerin lideri olan Ali Baba'nın Bağdat halkının sempati ve desteğini nasıl kazandığını ve Amara'ya olan aşkını anlatan bir masaldır.
Notlarına göre Sabahattin Ali; ' Ali Baba ve Kırk Haramiler' yazısında, kırk kişilik parti divanını kastederek, 'kırk kelimesi üzerine tekerlemeler yapmaktadır(…)İçinde geçen sözlerde harami mevhumunu hatıra getirecek bile bir kelime olmadığına göre, bu söz sadece bir masal tabiri olarak kullanılmıştır.' Ve Sabahattin Ali'ye göre 'Şakadan alınmak yüksek bir medeniyet ve kültür seviyesine varmış insanlar için, hoş olmayan bir hazımsızlık, nefse adem-i itimat alametidir'
İstanbul'da yayınlanan Marko Paşa gazetesinin 3.2.1947 tarih ve 9 sayılı nüshasında Sabahattin Ali'nin yazdığı 'Ali Baba ve kırk Haramiler - Divanhaneden Röportaj' başlıklı yazı için Avukatı Mehmet Ali Cimcoz savunmasında masalı ve savcıyı anlatır (S.A. Mahkemelerde. YKY. Nisan 2004).
Savunmasında yazının siyasi bir mizah dergisinde yayımlandığını ve bir bütün olarak değerlendirilmesini ister ve savcı için der ki; '… yazıda sadece ve müstakil olarak Kırk Haramiler tabirinin üzerinde durmuş olması ve aradaki münasebet ve irtibatı dahi belirtmeden 'Yazıda Kırk Haramiler diye bir ibare vardır, harami hırsız demektir, bundan maksat Parti üyeleridir, bu parti üyeleri de milletvekilleridirler, binnetice yazı sahibi milletvekillerine hırsız demiştir.' yollu bir mütalaa ile müvekkilimin tecziyesini istemesi, makamın yazıyı layıkıyla tetkik etmeden yersiz bir endişeye kapılmış olduğunu gösterir'
Avukat Mehmet Ali Cimcoz; ' Kaldı ki, iddia makamı 'Kırk Haramiler' tabirinin masallarda ve halk dilinde hırsız ve soyguncu kafileleri manasına geldiğine işaret etmektedir. Harami veya Kırk Haramiler tabiri yalnız başına kullanıldığı zaman belki akla hırsız veya soyguncu kafilesi gelebilir. Ancak 'Ali Baba ve Kırk Haramiler' dendiği zaman akla gelen haramilerin sıfatları değil, Ali Baba'nın Kırk Haramilerle olan macerasıdır. Bu macera da Ali Baba'nın bir tesadüf neticesi Kırk Haramilerin gayet gizli tuttukları mağaralarına girmesi ve bu suretle onların esrarına vakıf olmasıdır' der.
Avukat Cimcoz, masalı bilmeseydi ve okumamış olsaydı iyi bir savunma yapamazdı.
Günümüz kanunlarının uygulandığı adliye saraylarında çoğunluğu masal dinlememiş ve roman okumamış savcıların yazdığı iddianamelerle insanlar yargılanmaktadır.
Sadece birkaç roman örneği ve yüzyılımıza onlardan kalan hayatlar…
Victor Hugo'nun yasa ve merhametin ne olduğunu, eski mahkûm Jean Valjean'ın yaşam mücadelesini anlattığı tarihi romanı Sefiller (Les Misérables) okunmadan savcıların iddianame yazmaması, hakimlerin hüküm kurmaması dileğimdir.
Avukat olarak Sefiller romanını okumadan savunma yapmamam gerekir.
Miguel de Cervantes Saavedra'nın Don Kişot romanı zihninizi açar, yolunuzu aydınlatır.
Bu roman mazlumları koruyup, kötülere göz açtırmayan Don Kişot'un ve uşağı Sancho Panza'nın her zaman yere yıkılışının ve yel değirmenlerine karşı verdiği savaşın romanıdır. Hukuk adına çok şey öğrenirsiniz. Onlar tüm yüzyıllara iz bırakan roman kahramanlarıdır ve Don Kişot okunmadan, iyi bir hukukçu olunmayacağı fikrindeyim.
Suç ve Ceza (1866) romanı, Dostoyevski'nin başyapıtlarındandır. Hukuk fakültesinde okuyan ve başarılı bir öğrenci olan roman kahramanı Raskolnikov'un hayatı değildir sadece anlatılan… Fakir olduğu için hukuk fakültesini bırakmak zorunda kalan ve tefeci kadına saatini sattıktan sonra meyhaneye gidip bir yandan içerken diğer yandan fakirler ile zenginler arasında acımasız ayrıma bir anlam veremeyen Raskolnikov yaşlı tefeci bir kadını ve kız kardeşini öldürür, yargılanır ve cezalandırılır.
Raskolnikov'un savunmasını üstlenir misiniz?
Savunma; Suç ve Ceza'yı okumadan yapılamaz.
Sözün özü; masallarla büyümemiş, roman okumamış ve bu yüzden hiç hayatları olmayan ama buna rağmen egemen olmak istedikleri yargı ve kendi inandıkları hukukla hepimize reva gördükleri hukuksuzluk; hepimizin utancıdır, bu utanç ortadan kaldırılmalıdır.