Çok beğendiğimiz atasözlerimizden biridir bu. İnsanın hünerini gösterebilmesi için gerekli donanımın şart olduğunu, insanın ne kadar usta olursa olsun, gerekli aletler olmazsa kusursuz iş yapamayacağını anlatır..
Demokrasimizin seviyesinden, gelişmemesinden ve evrensel demokrasinin standartlarına ulaşamamasından haklı olarak hepimiz şikayetçiyizdir. Demokrasimizi geliştirecek aletler ise Siyasi Partilerimizdir. Kendilerinden demokrasimizi geliştirmesini beklediğimiz partilerimiz bu işi yapacak yeteneğe sahip midirler? Yoksa bizler yani Türk Milleti, Siyasi Partilerimizden ellerinde olmadıkları daha doğrusu bilmedikleri bir şey mi istiyoruz?.. Gelin inceleyelim;
*Mevcut Siyasi Partilerimizin hiçbirinde 'Parti içi demokrasi' yoktur.
*Genel Başkanların sahip oldukları yetkiler, ancak krallarda bulunan yetkilerdir. Bu yüzden Genel Başkanlara 'Seçilmiş Krallar' denir.
*Sistem şöyle işler; Genel Başkan öncelikle, kendisini seçecek delegeleri, İlçe ve İl yönetimlerini seçer. Sonra da Genel Başkan'ın seçtikleri kişiler bir araya gelirler, adına Büyük Kongre veya Kurultay denen halka açık tiyatroda(!) Genel Başkanı seçerler.
*Bazı istisnalar dışında, milletvekili adaylarını yalnızca Genel Başkanlar belirler. Göstermelik olarak kurulan komisyonlar, teamül yoklamaları(ne demekse) tamamen aldatmacadır. Genel Başkan'dan sonra en etkili kişi Genel Başkanların eşleridir.(Semra Özal-Rahşan Ecevit- Özer Uçuran Çiller-
Emine Erdoğan gibi) Dünyanın gelişmiş hiçbir demokrasisinde görülemeyecek bu gariplik, Türk Demokrasisinin alameti farikasıdır.(Milletvekili veya Bakan olabilmek için kendi eşini, Hanımefendinin bulaşıklarını yıkamaya gönderenleri çok gördüm, duydum)
*İsimleri, Genel İdare Kurulu veya Merkez Yürütme Kurulu olan, parti üst yönetimlerinde çoğunluk, Genel Başkan'a biat edenlerden oluşur, Genel Başkan'ın istemediği örgüt anında görevden alınır. Aykırı çıkan olursa, hele kendi seçim bölgesinde güçlü değilse hemen harcanır. Tabanı güçlü bir politikacı ise derhal tecrit edilir ve ayrık otu gibi kalıverir.
*Genel Başkanların sahip oldukları yetkiler, ancak krallarda bulunan yetkilerdir. Bu yüzden Genel Başkanlara 'Seçilmiş Krallar' denir.
*Sistem şöyle işler; Genel Başkan öncelikle, kendisini seçecek delegeleri, İlçe ve İl yönetimlerini seçer. Sonra da Genel Başkan'ın seçtikleri kişiler bir araya gelirler, adına Büyük Kongre veya Kurultay denen halka açık tiyatroda(!) Genel Başkanı seçerler.
*Bazı istisnalar dışında, milletvekili adaylarını yalnızca Genel Başkanlar belirler. Göstermelik olarak kurulan komisyonlar, teamül yoklamaları(ne demekse) tamamen aldatmacadır. Genel Başkan'dan sonra en etkili kişi Genel Başkanların eşleridir.(Semra Özal-Rahşan Ecevit- Özer Uçuran Çiller-
Emine Erdoğan gibi) Dünyanın gelişmiş hiçbir demokrasisinde görülemeyecek bu gariplik, Türk Demokrasisinin alameti farikasıdır.(Milletvekili veya Bakan olabilmek için kendi eşini, Hanımefendinin bulaşıklarını yıkamaya gönderenleri çok gördüm, duydum)
*İsimleri, Genel İdare Kurulu veya Merkez Yürütme Kurulu olan, parti üst yönetimlerinde çoğunluk, Genel Başkan'a biat edenlerden oluşur, Genel Başkan'ın istemediği örgüt anında görevden alınır. Aykırı çıkan olursa, hele kendi seçim bölgesinde güçlü değilse hemen harcanır. Tabanı güçlü bir politikacı ise derhal tecrit edilir ve ayrık otu gibi kalıverir.
İsimleri ne olursa olsun, ister iktidar ister muhalefet, bu yapıdan her şey çıkar ama bir tek demokrasi çıkmaz. Yapı böyle olunca da Siyasi Partiler kurumsallaşamaz ve Genel Başkanların dükkanlarına dönüşür. Genel Başkanlar ister asar, ister keser. Bu anlayışla seçim kazanan Genel Başkan, Başbakan olunca kelimenin tam anlamıyla astığı astık, kestiği kestik bir Sultana dönüşür!...
Genel Başkanların isimlerinin, partilerinin adından önde olmasına en güzel örnek AKP'dir. 9 yıldır tek başına iktidar olan AKP'nin isminin tanınırlığı Recep Tayyip Erdoğan'ın isminin çok gerisindedir.
AKP'den Recep Tayyip Erdoğan'ı çeker alırsanız, geriye hiçbir şey kalmaz, dağılır gider. İlk bakışta bu gözlem RTE için bir başarı olarak görünebilir ama bence bir Genel Başkan için en büyük başarı, kendisinden sonra da devam edecek, kurumsallaşmış, toplumun her derdi ve problemi için çözüm üretme yeteneğine sahip, devletle millet arasında 'köprü' olacak bir siyasi yapının kurulmasını sağlamak olmalıdır. Çok partili siyasi yaşama geçtiğimizden bu yana hiçbir Genel Başkan bu kurumsal yapıyı kuramadı ve benden sonra tufan anlayışını sergilediler. Bu yüzden kendileri gittikten sonra partileri de yok oldu..
AKP'den Recep Tayyip Erdoğan'ı çeker alırsanız, geriye hiçbir şey kalmaz, dağılır gider. İlk bakışta bu gözlem RTE için bir başarı olarak görünebilir ama bence bir Genel Başkan için en büyük başarı, kendisinden sonra da devam edecek, kurumsallaşmış, toplumun her derdi ve problemi için çözüm üretme yeteneğine sahip, devletle millet arasında 'köprü' olacak bir siyasi yapının kurulmasını sağlamak olmalıdır. Çok partili siyasi yaşama geçtiğimizden bu yana hiçbir Genel Başkan bu kurumsal yapıyı kuramadı ve benden sonra tufan anlayışını sergilediler. Bu yüzden kendileri gittikten sonra partileri de yok oldu..
Parti içi demokrasinin olmazsa olmazı 'Önseçim'dir'. Partinin üyeleri her kademe için seçme haklarını kullanabilmelidirler. Sizlere son genel seçimden, CHP'den iki örnek vermek istiyorum;
Aydın ve Antalya şehirlerinde Belediye Başkanlıklarını CHP kazanmıştı.
CHP yönetimi Aydın'da önseçim kararı aldı, Antalya'da ise milletvekilleri adayları merkez yoklaması ile tepeden belirlendi.
Sonuç; CHP Aydın'da birinci parti oldu, Antalya'da ise üstelik Sayın Baykal'ın memleketinde, birinciliği AKP'ye kaptırdı.
Aydın ve Antalya şehirlerinde Belediye Başkanlıklarını CHP kazanmıştı.
CHP yönetimi Aydın'da önseçim kararı aldı, Antalya'da ise milletvekilleri adayları merkez yoklaması ile tepeden belirlendi.
Sonuç; CHP Aydın'da birinci parti oldu, Antalya'da ise üstelik Sayın Baykal'ın memleketinde, birinciliği AKP'ye kaptırdı.
Peki nasıl olmalı, diye soracaksınız herhalde. Bu konuda düşüncelerimi devamlı anlattım, kanun teklifleri verdim, kitap yazdım ama derdimi seçilmiş krallara anlatamadım. Yarın düşüncelerimi özet olarak, sizleri sıkmadan anlatmaya çalışacağım. Umarım faydası olur.
En büyük arzum; Türkiye'ye siyaset yoluyla hizmet etmek isteyecek gençlere, gönül huzuru içinde çalışabilecekleri, parti içi demokrasinin olduğu, çalışanın ve bilginin kazanacağı, kurumsal yapısı oluşmuş, Merkez Sağ'da, ahlaklı kişilerin de siyaset yapabilecekleri bir siyasi partiyi armağan edebilmek. Kafası bu işlere çalışan, ihtirasları akıllarının çok altında olan kişilerle temastayız. Başarabilecek miyiz, zaman gösterecek…