Akabinde Aziz Kocaoğlu'nun 'ben de adayım' demesiyle; yerel seçim sathına resmen girdik.
Evlerde, işyerlerinde, kahvelerde, meyhanelerde, kafelerde, iki kişinin bir araya geldiği her yerde sohbetlerin konusu seçim. 'Kim aday gösterilecek'le başlıyor halkımız sohbete, seçim tahminleriyle devam ediliyor.
Anketler, tahminler, dedikodular gırla gidiyor…
Öte yandan…
Hem AKP'de, hem de CHP'de; önseçim gibi demokratik bir yöntem kullanılmadığı, teamülden anlaşılan da karışık olduğu için, aday adayları var güçleriyle seslerini duyurmaya çalışıyor.
Hem Genel Merkez'lerine, hem de kamuoyuna, başkan adayı olurlarsa ne yapacaklarını, nasıl yapacaklarını anlatmaya çalışıyorlar.
Bugünden itibaren başlayacağımız, ara ara sürdüreceğimiz 'Seçim Sohbetleri' işte bu yüzden doğdu.
Bugünden itibaren, adaylar resmen belli oluncaya kadar, mikrofon zaman elverdiği ölçüde aday adaylarında olacak.
İzninizle 'pozitif ayrımcılık' yapıp, sohbetlerin ilkine bir kadınla başlıyorum.
Zira, aday adaylığının zor olduğuna, ama kadın aday adayı olmanın daha zor olduğuna inanıyorum.
Bu nedenle kayıt cihazını ilk olarak, Balçova Belediye Başkanlığı için CHP'den aday adayı olan Semra Aksakal Kayacan için çalıştırıyorum.
Ve… Uzun yıllar CHP'de aktif politika yapan, CHP PM'de görev yapmış az sayıdaki kadından biri olan Semra Aksakal'a, nasıl partili olduğundan başlayıp geleceğe yönelik hedefleriyle, hayalleriyle ilgili sorularla söyleşiye geçiyorum…

SEMRA AKSAKAL KAYACAN: 1960 İzmir doğumluyum. İzmir çocuğuyum. Partiye gelmeme neden olan kişi rahmetli Mahmut Türkmenoğlu'dur. O da çok güzel bir tesadüftü. Ben İstanbul'da Deniz Bey'le tanışmıştım. Bulunduğumuz ortamda bana 'gel mutlaka siyaset yap. Gençlik kollarımıza çok uygunsun' dediğinde o da gelmişti. Mahmut Türkmenoğlu'nun ve benim numaramı almıştı. Ben Mahmut ağabeyi aramadan, Mahmut ağabeyi aramıştı. O karşılaştığımız ilk gün hayatımda bir anda siyaset oldu. Ticaretten siyasete geçmiş oldum. İkisini de bir arada yürüttüm. Çünkü ben lise son sınıf terktim, üniversiteyi okumayıp ticarete atılmıştım. Ve o arada Mahmut Türkmenoğlu'ndan siyasetin özünü öğrenmiştim.
- Nedir o öz?
AKSAKAL KAYACAN: Yani insanların siyaseti beyinle yaptığını, belden aşağı vurularak siyasetin yapılmayacağını, siyasette düşmanlığın olmadığını, bir gün herkesin birbirinin elini tutmak zorunda olduğunu, karalamaların siyaset değil ahlaksızlık olduğunu, hiçbir zaman karşındaki insanı karalayacak siyaset yapmama kültürüm oradan gelir. Siyasette her gün bir şeyler öğrenilmesi gerektiğini, yerelde politika yapmamız gerektiğini öğretti bana. Daha sonraki süreçte… İzmir'i beraber dolaştık CHP'nin açılış sürecinde. Köylüyü tanımama neden oldu. CHP'nin açılış törenine gelinceye kadar SHP Gençlik Kolları'nda çok görev aldım. Referandumun kahverengi gelinlik projesi benimdi. Benim önerimdi. Kahverengi gelinlik giydirip, evet-hayır oylamasını yapmıştık. Önce referandumda yasakları kaldırdık Deniz Bey'in siyasete yeniden başlaması için. SHP içinde büyük bir eylem yapıldı ve kazanan biz olmuştuk. Erdal Bey, genel başkanlık sürecinde çok saygı duyduğum, müthiş hayranlık duyduğum bir insandı ve Baykal ekibindeydim Mahmut Türkmenoğlu kanalıyla. Siyaset emeklemeden koşmaya başlattı beni. Onun temposuyla beraber bir anda ana mutfakta… Mahmut Türkmenoğlu, Adnan Keskin, Erol Çevikçe, Eşref Erdemler gibi isimlerle bu yapıda siyaseti, ana kademede bunlarda gördüm.
- Kadın olmanın dezavantajlarını yaşamadınız mı o süreçte peki?
AKSAKAL KAYACAN: Zaman zaman çok üzüldüğüm, tabanda bana dayalı hakaretler, ön plana mı çıkıyorum diye değerlendirmeler oldu tabii. Sayın Türkmenoğlu, çÇok bunaldığımda yine bana çok güzel bir şey öğretmişti. 'Bak, uçaktan binalar nasıl? Sigara paketi gibi görüyorsun değil mi? Eğilip bakarsan, o binaları ezecek gibi görürsün. İşte bütün sorunlar böyledir kızım. Sana yapılan eleştirilerin bütününe cevap vereceğine, onları avucunla ez. Ezmenin bir yöntemi vardır: Kendine saygını başkasına duyurarak.' Ben 25 yıl, bunları şiar edinerek siyaset yaptım. Yenilgilerim oldu, zaferlerim oldu, kırgınlıklarım oldu, mutluluklarım da oldu. Baykal'la uzun süre beraber yol aldık. Daha sonra benim basına da çok yansıyan kralcıklar hikayesi çok önemliydi benim siyasetimde.
- Nedir o hikaye?
AKSAKAL KAYACAN: Beldedeki süreçte gençlik kollarından sonra ben belediye meclis üyesi oldum. O dönemde meclis üyeliğine kontenjanla oldum. 20 oyla seçimi kaybettim. Adnan Keskin, Mahmut Türkmenoğlu, Erol Çevikçe 'bu kız belediye meclis üyeliğine girmeli' diye bir karar alıyorlar. Bundan benim hiçbir haberim yok. Bana telefon açıyorlar, 'sen kontenjandan atandın' dediler. Ben o gün partiye giremedim. Hakkım olmadığını düşündüm. 'Neden bana ateşten gömlek giydirdiniz. Bir dahaki dönem olurdum' dedim. Olman gerekiyordu dediler ve ben belediye meclisine girdim. Ve iki aylık belediye meclis üyesiyken dönemin ilçe başkanı gidip Mahmut Türkmenoğlu'na teşekkür etmişti. Çünkü ben onun getirdiği sorunu çözmek için oda oda dolaşmıştım. Ondan sonra partide bana karşı müthiş bir sevgi doğdu. Kimin belediyeye işi düşse, gelip beni buluyordu. Yüksel Çakmur dönemi ve Konak belediye meclis üyesiyim. Büyükşehir'deki bir işi bile alıp takip ediyorum. Bu iş mutlaka olmalı diye. Örgütün üzerinde böyle bir sevgi izi bırakmaya başladım. Ve güven duyulmaya başlandı. Bunları şov olsun diye de yapmadım, çünkü ben buydum. Ben böyle davranınca kendimi iyi hissediyordum. Doğrunun bu olduğuna inanıyordum.
Cumhuriyet Halk Partisi'nin açılış aşamasında o dönem belediye meclis üyesi olarak 5 arkadaş ayrılı partiden. SHP'den CHP'ye 5 arkadaş geçti. Bunlardan birisi de şu anda Konak Belediyesi başkan aday adayı Tayfun Emre. Ali Rıza Bodur döneminde CHP'nin il yönetiminde görev aldım Erol Güngör ilk açılış töreninde il başkanı oldu hemen akabinde kongre oldu. Ali Rıza Bodur, SHP ve CHP birleşmesi oldu. O süreçte de görev aldım ama bu arada Ege'nin bütün illeri olmak üzere Mahmut ağabeyle karış karış dolaştık. 'SHP saflarından CHP'ye geçilsin, SHP, CHP'ye iştirak etsin, aslımız Cumhuriyet Halk Partisi, aslımıza rücu etsin' diye. Yukarıda da bir kaos, CHP-SHP birleşmesinde sıkıntılı bir süreç vardı. Erdal Bey de CHP'ye geçmeye sıcak bakmıyordu. O mücadeleyi verdik. Seçime girdik genel başkan Deniz Baykal olmak üzere. Yenilgiydi. Koskoca CHP yüzde 4.5 oy olarak yüzde 5 barajını bile geçememişti. Bunun akabinde olmazsa olmazımız SHP ile birleşmekti. O zaman illeri dolaşmaya başladık. SHP'de kalan bütün arkadaşlarımızla sıcak bağlarla SHP-CHP birleşmeli diye politika yürüttük. Birleşme oldu. Yine süreçler başladı. Kavgalar, kurultay yenilgileri… Her kurultayda Deniz Bey'le artan oylarımızla birlikte umutlarımız da artmaya başladı bir gün genel başkanlığa Deniz beyi getireceğiz diye. Bu kadar yarıştırmamak gerekiyordu Deniz Bey'i. Erdal Bey'le ciddi yarışlar Türk halkının Deniz beye hiçbir zaman sıcak ilgisini vermemesine neden oldu. Daha sonra Mahmut bey hayatımızdan ayrıldı. Ama onun bana kattıklarını hiçbir zaman unutmadım; siyasette bunlar benim anahtarım oldu.
Altan Öymen döneminden sonra ben Deniz Beyle tekrar üç dönem Parti Meclisi'nde görev yaptım. Siyasette benim için en onur verici olaylardan birisi de 48 kurultay delegesinin 42'sinin oyunu alarak Parti Meclisine girmiştim. Bu bana çok büyük güven verdi. Benim kadar yüksek oy alıp PM'de görev alan hemen hemen yoktu.
Süreç içinde Deniz beyle bir çelişkiye düştük. Siyasete başlarken edindiğim bilgi orada çelişkiye düşürmüştü beni. Parti emekçisinden daha çok, örgütün hiç tanımadığı isimlerin listelerde yer almasıyla, ben genel merkez ekibiyle ters düşmüştüm. Orada bana 'sus, ses çıkarma' denilmesine hiç aldırmadan 'listelerde örgüt nerede?' demiştim. Listelerde adı geçen arkadaşlarımızı ben hiç tanımıyordum. Örgüt hiç hiç tanımıyordu. Bu, örgüt adına Cumhuriyet Halk Partisi adına yanlış bir uygulama geldi bana. Ben bu doğruyu böyle öğrendim çünkü. Deniz Bey'e, 'Kral çıplak hikayesinin anlatılması gerekiyor efendim. Emek en yüce değerse, bu partiye emek verenler yok sayılıp hiç emek vermeyenlerle, aynı kriterde olan kişiler üstelik, üstünlük vasfı olan da değil… Hukukçuysa burada da var hukukçu. Akademisyense bizde de var, doktorsa bizde de var. İşçiyse var, işletme sahibiyse var. Neden bunlar dışarıdan geliyor' diye ters düşmüştük o dönem içinde. Tarihi lafı etmiştim o zaman 'şeyh uçmaz müritler uçurur, size kral çıplak hikayesini anlatmamız gerekiyor' diye. Bu tabii çok etkileyici olmuştu. İnanmadığım yapıda görev almanın fazla bir anlamı olmadığı için, Parti Meclisi'ne bir daha aday olmadım. Ben liste dışı bırakılmadım o süreçte. Tekrar aday olmam için Deniz Bey'in yardımcıları tarafından teklif de gelmişti. 'Ben Konak'ın Basmane'sinde daha güzel siyaset yapıyorum, Gültepe'de siyaset daha inandırıcı geliyor, yukarıda daha iyi ölçü yok' diyerek örgütle yürümenin zorunluluğunu anlattım. 'Ön seçim olmazsa bu partide hiçbir yere aday olmayacağım, eğilim yoklaması da bir nevi ön seçimse yer alırım ama sadece merkez yoklaması olan bir yapıyla da ben hiçbir yere talip değilim' dedim. O süreçten sonra da başka hiçbir yere aday olmadım.

- Balçova aday adayısınız; şimdi fikrinizi değiştiren ne oldu peki?
AKSAKAL KAYACAN: Fikrimi değiştiren bir kere CHP'nin ana kademesindeki yer değişimi, anlayış değişikliği. Daha güven verilen bir ortamın olması ve bu arada Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu'nun daha demokratik duruşu. Deniz Bey kötü müydü, asla değildi. Deniz Bey Türkiye'de mutlaka başbakan olması gereken bir lider ama Deniz Bey'in etrafındaki siyasi ağ kendisini yanlışa da sürükleyebiliyordu. Tercihlerinde yer değiştirtiyordu. Kemal Bey bu konuda çok istikrarlı gidiyor. Alt kademede de bunu görüyorsunuz. Bu böyle olmasaydı Kemal Kılıçdaroğlu demokrasi adına eğilim yoklamasını istemezdi. Ve seçim sathına girilmeden, adaylık başvurularını almadan önce tek kelime etti, 'ben toplumda karşılığı olan, toplumda kabul görecek isimlerle yola çıkmak istiyorum' dedi. Bu bence CHP'nin gecikmiş bir kararıydı. Bu dönem zarfında CHP'nin iç kavgalar yaşamasının nedeni çözmüştü Kılıçdaroğlu. Ben bunu dayatmadan çıkartıp halka ve parti tabanına sorgulatırsam bir dahaki döneme ön seçim yolunu açmış olurum ve aidiyet duygusu gelir insanlarda düşüncesiyle… Birbirine barışı da getirmiş oldu. Şimdi partide aday olan arkadaşlar, herkesin elini tutuyor. Herkese sarılıyor, dinliyor ama direk atamalarda böyle bir şansımız yoktu. Atanır, aday gelir, örgüt onun altında ona oy taşımakla mükellefti. Kemal bey bunu çok iyi görmüştü Parti Meclisinde. Ve genel başkan olunca da böyle olmaması gerektiğini söyledi.
- Partinizde her iki genel başkanlı dönemi yaşamış bir kadın olarak… İki dönem arasındaki farklar ve paralellikler ne kadınlar açısından? Baykal döneminde kadınlara özellikle yerel yönetimlerde yeterince temsil şansı verilmemesini, son dönemdeki çabaları, nasıl değerlendiriyorsunuz?
AKSAKAL KAYACAN: O dönemde yüzde 15 kadın kotası vardı ve bu mecburi olarak gelirdi parti meclisine. Örgütler içinde de kabuğunu kıran kadın bir yere gelirdi ama parlamenter tablosuna baktığınız zaman... İzmir'in nüfusuna oranla yeterli değildi. Deniz bey kadın-erkek ayırmazdı aslında. İnsana önem veren bir yapısı vardı ama bu siyasete yansıtılmıyordu. Ana kadrosundaki kişiler tarafından da ciddi barajlar oluyordu zaman zaman. Belki Deniz Bey şu anda olsaydı kadın üzerine oynanan oyunları görüp benzeri kararları alırdı. Kemal bey iyi gözlemledi bu süreci. Kadına yapılan baskıdan, kadına oynanan siyasetin AKP'nin siyasal anlayışından ve Gezi eyleminde her gencin yanında bir kadının olmasından… Evet kadının önemini dikkate almak zorundayız, hak ettiği yüzde 15 değil yüzde 33 cinsiyet kotasındaki artırımın ve yereldeki fermuar sisteminin zorunluluğuna, Kılıçdaroğlu inanarak karar verdi. Bu anlamda yol açtı. Bu yol açmadan doğan güzel bir kadın cesareti oluştu. Bugün otobüsler dolusu kadın İzmir'den kalkıp Ankara'ya gidebiliyorsa nedeni budur… Bunu biz geçmiş dönemde hiç düşünmedik. Nitelikli kadınlardan oluşan örgütlü kadın hareketini genel merkeze taşıyamadık. Kotanın bize verdiği yüzde 15'ten yararlanarak görev aldık. Görevimiz bitti döndük. Ama bunu geliştiremedik.
Ben kendimi sorguladım acaba bunun kavgasını Parti Meclisi'nde yeterince verdim mi diye. Ama yine benim orada bir çıkışım vardı, parti meclisin en genciydim o dönem. İkinci dönem benimle yaşıtlar girdi. Bundan üzüntü duyduğumu ifade etmiştim. Gençlik kollarının parti meclisine girmesinin gerekli olduğunu anlatmıştım. Hakikaten o dönem Deniz Bey bunu dikkate aldı, ondan sonra gençlik kolları başkanımız parti meclisinin doğal üyesi oldu. Aşama aşama geldik bu noktaya.
- Siyasette kadın olmak daha zor bana göre. Hem iki kat efor sarf etmeniz gerekiyor, hem de atılan çamurlara karşı ekstra direnmeniz. Bunca zaman siyasetteniz, bu süreçleri nasıl atlattınız ve bugüne geldiniz? Hangi sıkıntılarla?
AKSAKAL KAYACAN: Çok ağır bedeller ödeyerek… Hiç kolay değil bu süreç. Üstelik ben çok genç girmiştim siyasete. Ve benim siyaset yaptığım kadrolar, benden çok büyüktü. Kızları, çocukları yaşındaydım. Ama bu beni hiç yıldırmadı. Ben kendi anlayışıma göre bir şeyi koymuştum. Yol arkadaşım ayrı, hayat arkadaşım ayrı olacak. Yol arkadaşımdan hayat arkadaşı olmayacağını erken yaşta anlamıştım. Bunu yapmamanın gerekliğini de çok iyi biliyordum. Ve beynimle var olmaya gayret ettim. Her kadının başına geldiği gibi yıpratmalar bana da gelmiş olabilir ama bunu da çok güzel göğüsleyip bu iddia sahibinin gelip benden özür dilemesini sağladığım ortamlar olmuştu. O konuda çok yoğun mücadele verdim. Kolay olmadı benim için. Bunu tarzımı koruyarak yaptım. Erkekleşme özentisi göstermeden yaptım bunu. Dişi özelliklerimi bir yana bırakıp erkek pantolonu, erkek ceketi giyerek, erkek gibi dünyaya bakarak yapmadım bunu. Ben bir kadındım. Kadın siyaseti yapıyordum. Her zaman giyimime de, makyajıma da özen gösterdim.
- Siz her zaman şık, bakımlı, makyajlısınız… Bence bu güzel bir şey de… Siyaset yaptığınız kişiler de böyle mi düşünüyor? Yoksa eleştiri mi alıyorsunuz, aldınız?
AKSAKAL KAYACAN: Tabii ki aldım ama ben espriyi de hayatımda çok taşıyan bir insanım. Bir gün mesela üzerimde etek vardı ve etekle başarılı oturamıyorum… Bir arkadaşım 'dikkatli otur' diye beni uyardı. Ona, 'Eğer bacaklarımla meşgulsen hayatın boyunca bir yere aday olma. Beynimle meşgulsen gel aday ol seni omuzlarımda taşıyayım' dedim. 'Siz kadını yürüyen cinsel obje olarak gördükçe, sol söylemden bahsedemezsiniz. Ben bir insanım. Sen benim insan yanımla ilgilenirsen açılan eteğimle meşgul olmazsın. O eteği bırakın ben taşıyayım, iyi bir solcuyum iyi bir demokratım ama ben Mao'nun İzmir şubesi değilim. Renkli giyinmeyi seviyorum, makyaj yapmayı seviyorum, saçımı yaptırmayı seviyorum. Oje kullanıyorum. Benden senin gibi erkek ayakkabısı giyip, sigaradan sararmış bıyıklarla politikacılık modeli bekleme. Ben böyle olursam, senin yanında yürürsem seni çağdaş adam modeline sokarım. Ama beni kalıp değiştirmeye iterseniz siz hiçbir zaman Türkiye'de adam olamazsınız.'
Çok kavgalar verdim bu konuda da. Ama, zaman zaman çok ciddi zorluklar yaşasak bile, bir kötünün yanında 5 tane bizi savunan birileri, ağabeylerimiz vardı partide. Bizi beynen iyi değerlendiren erkek arkadaşlarımız da vardı.
- Herhangi bir partide aktif siyaset yapmak isteyen genç kadınlara ne önerirsiniz? Nasıl başlamalı ve nasıl yol almalı? Korkanlara özellikle, yürümeye korkanlara…
AKSAKAL KAYACAN: Eğer zaten o kadınlarımız girmeye cesaret etseydi, AKP'deki model olan kadınların girmeye cesareti olmazdı. Hiç de korkulması gereken bir arena değil burası. Yeter ki o girmek isteyen kadınlarımız, nerede olduklarını, neyi asıl ifade edeceklerini iyi bilsinler. Bulunduğun kabın şeklini almak zorunda değilsin. Taşıdığın düşünceyi iyi anlatmak zorundasın. Bakımlı bir kadın partiye girerse yıpratılır, o bakımlı kadın partiye gelince kendisinin yıpratılmasına izin vermemesi için iyi düşüncelerini iyi aktarması lazım. Bizim aramızda son derece şık bayanlarımız var ve onlar yürüdüğü yerlerde erkek arkadaşları tarafından çok da iyi kollanıyor. Bunun yanı sıra her yerde olduğu gibi yanlış anlamalar yanlış anlatılmalar, yanlışa müsait bayanlarımız da olabiliyor. Bunlar geliyor ve gidiyor. Kalmıyorlar da zaten. Erkek arkadaşlarımızın üstünden bahsederek onlara da haksızlık yapmaya gerek yok. Bizi çok koruyan erkek arkadaşlarımız da oldu. Erkeklere de çok haksızlık yapılsın istemiyorum bu konuda.
- Siz partinin üst organlarında bulunmuş bir kadınsınız. Neyi değiştirebildiniz? Bir kadın olmanın farkını nasıl yansıttınız siyasete?
AKSAKAL KAYACAN: Ben Parti Meclisine girdiğimde… Bu benim samimi itirafım olsun size, büyük hayallerle gittim. 12 Eylül'ü gördüm. Almancı bir ailenin çocuğuydum. O arada Almanya'ya gittim. Döndüğümde okumayı bırakıp ticarete dönmeyi çok doğru yaptığımı görüyorum. Ve ticaretin bana insan anlamında çok büyük bir gücü oldu. Parti meclisine gittiğimde, çok idealist gidiyorsunuz sizin de dediğiniz gibi çok şeyler üzerine. Parti meclisinde olduğum dönemde AKP'nin doğuşu vardı. Bu beni çok korkutuyordu. Emine Erdoğan modeli beni çok korkutuyordu. Ben mezhepsel anlamda babası Alevi, annesi Sünni, hacı torunu da bir kızım. İki kültürü de çok iyi yaşadım. Ve o iki kültürün birbiriyle o kadar sıcak ilişkisinden doğup büyümüş bir çocuğum ki, kültürel farklılıkların zararını değil faydasını gördüm. Bunları yaşamış bir insan olarak oradaki ayrışmayı, bunu; İzmir'den değil Ankara'dan çok daha iyi görüyorsunuz. Ankara'da daha farklı oluyor. Tayip Erdoğan'ın gidişi beni çok korkutmaya başlamıştı ve ben bekliyorum. Herkes buna yağıp esecek, daha marjinal kararlar alacak vs. Bazı arkadaşlarımın benim ruhuma hitap eden, korkularımı silebilecek düşünceleri taşımadığını gördüğümde demiştim, 'kocaman adamlarda küçücük yürekler gördüm!' Böyle bir mantık olamaz, daha radikal olmalıyız ve o zaman bir şeylerin yeterli olmadığı dikkatimi çekti. Alt kadrolardan gelenlerin de bu işi çok rahat göğüsleyemeyeceğini görüyorsunuz, kendimi yetersiz gördüm orada. Çok daha farklı çıkışlar yapmamız gerekirken… Bizlerin de oraya sanki bir iki tanesinin dışında konu mankeni gibi konulduğunu görmeye başlamıştım zaman içinde. Kadınlar olarak çok daha farklı şeyler yapabilir miydik diye zaman zaman sordum kendime.

- Kadın siyasete nasıl damga vurur? Neden fark yaratır? Neden kadınların siyasete girmesi gerekir sizce?
AKSAKAL KAYACAN: Neden girmesi gerekir; çünkü Türkiye'de 12 Eylül öncesi sistem, insana yönelikti. 12 Eylül ve ANAP döneminden sonra, özellikle de AKP, kadına yönelik baskı politikaları oluşturdu. Karşıtı olan CHP'li kadınlar ve diğer partilerin mensupları. Çünkü yaşamda her şey kadında kilitleniyor. Doğu'da şehit veriliyor; anne, babadan daha fazla acı çekiyor. Kadının önemi doğurmaktan başlıyor zaten. Ama bunu kadınca duygularla ifade etmeyi beceremedik. O nedenle biz kadınlar olarak, haklar verilsin alalım, kota gelsin siyaset yapalım, demokratik kitle örgütlerinde temsilcimiz olsun. Türkiye'nin yüzde 56 kadın seçmeni var buna rağmen biz haklar verilsin diye bekliyoruz. Kadının siyasete damgasını vurabilmesi için her yere aday olmalı. Her yerde iddiasını koymalı. Bu bir dernek başkanlığıysa oraya, işçi temsilciliğiyse orada, sendikalar çok önemli. Kadın hareketinin temelinde sendikalar çok daha önem taşır. Biz daha bunun farkında değiliz. Sendikalı kadın işçi modeli, erkekten daha ön plana çıkıyor. Çünkü kadın iki yönlü işçi. Hem evinin işçisi, hem sanayide işçi. Bundan yola çıktığımız zaman kimlikli kadını, inançlı kadını ön plana çıkartırsak biz… İki seçim sonrasında, zaten AKP hükümeti kalıcı bir hükümet değildir. Türkiye'de sistem yenilenir, aslına döner. Ama kendi partimde de bir başka partide de kadın siyaseti fantezisi olsun diye yapmamalı. Kadın sosyal devrimi en iyi taşıyabilecek canlıdır. Kendi iç dünyasında vardır bu. Doğuruyorsun, emziriyorsun, kadınlık yapıyorsun, feodal bir toplum yapısı var, kayınvalidene, kayınpederine gelinlik yapıyorsun, annene babana evlatlık yapıyorsun. Erkek sadece yatırımcı. Evine ekmek parası getirmekle mükellef ama kadının da böyle bir sorumluluğu var. Kadın, erkekten çok daha üstün vasıflar taşıyor. Erkeği de o kadın ortaya getiriyor. Önce bu zihniyeti ayırt etmek lazım. Kadına hizmet duygusunu öğretirken erkeğe güreşi öğretiyorsun. Doğada dişi seçici.. ona bile bu hakkı vermiyoruz. Siyasete giren kadınlarımızın bir kısmı fütursuzca cesaret göstererek giriyor. Cesaret etmesi gereken de ürküyor. Bu çelişkiyi kadından almak lazım. Gerekirse Cumhuriyet Halk Partisi bu kadınların kapısını çalıp getirmeli. Kadın olarak bunu yapmaya gayret ediyorum. Bunun da mücadelesini kendi çapımda vermeye çalışıyorum.
- Sizi bu dönemde cesaretlendiren?
AKSAKAL KAYACAN: Eğilim yoklaması da beni cesaretlendirdi. Ama özellikle AKP'nin kadınlara yönelik baskı uygulamaları, bunlara karşı duyduğum öfke, tepki…
- Ve Balçova'dan aday adayısınız. Önce şunu sorayım; Alsancak'ta oturuyorsunuz gerçi uzun yıllar Balçova'da siyaset yaptınız ama niye Konak'ı değil Balçova'yı tercih ettiniz.?
AKSAKAL KAYACAN: Siyasete zaten Balçova'da başladım. Benim bir evim de Balçova'da partinin bitişiğinde, annem oturuyor orada. Ben eşimin işiyle, eşimin ailesinin de Alsancak'ta oturmasından dolayı burada oturuyorum. 66 yılında benim ailem Balçova'da o zaman hiç kimsenin rağbet göstermediği bir yerde arsalar alarak yatırım yapmıştı Amcam oranın ilk müteahhidiydi. Derken 84 yılında temelli gittim Balçova'ya. Alsancak'tan oraya taşındım ama Alsancak'la bağım hiç kopmadı. Bir de bakın çok güzel bir olay vardır. İzmir'in ev sahibi Alsancak'tır. Alsancak merkezdir. Başka pek çok aday da, başka ilçelerden aday olanlar da bu bölgede otururlar.
Neden Balçova'da başkan adaylığı derseniz… Biliyorsunuz burada güzel bir gelişme olmuştu. Ben daha Balçova'dan aday olmadan önce İzmir'deki birçok arkadaş imzaya açmak istemişti benim Konak adayı olmam için. Kadın işçiler vardı bunun içinde, kadın örgütleri vardı. Ama birçok erkek arkadaşımdan da bu teklifi almıştım. Benim Balçova ile ilgili hayallerim vardı. Yine tarihten bir örnek vermek gerekirse ben 2002 yılında milletvekili adayı olduğumda çok az bir oyla sandıkta kalmıştım. Bir itirazla 4'üncü sıradan 9'uncu sıraya indirilmiştim. 'Bu listede neden örgütün temsilcileri yok, kim bu milletvekili adayları' dediğim için dönemin genel sekreteriyle ters düşmüş; 4'üncü sıradan 9'uncu sıraya indirilmiştim. Akabinde Deniz bey bundan rahatsız olmuştu. Parti meclisinden çıkışta beni odasına çağırarak Balçova belediye başkanlığını teklif etmişti. Ben de, 'buna hazır değilim. Bir yenilgi yaşadım. Çık deyip sonra beni geri çekerseniz bunu kaldıramam' demiştim. ''Öyle bir şey olmaz demişti'', 'Efendim sizin deyiminizle size söyleyeyim. Bıçak ya kınında durur ya da çıktı mı yerini bulur. Ben aday çıkarsam aday olurum ve seçimi alırım. Ama bana sonra çekil derseniz, bu beni çok acıtır. Böyle yapacaksınız aday yapmayın'' dedim. ''Hayır hayır'' dedi. İsim de vererek, ''Işılay Saygın'ı İzmir'de unutturacak tek model sensin. Aynı onun gibi efsane belediye başkanı olursun. Sen tuttuğunu koparan bir insansın. Meclis üyeliğinde de bunu gösterdin'' demişti. Ama daha sonra siyasette farklı şeyler oluştu. Akşam 23'te benden belediye meclis listem istendi, daha sonra sabah Mehmet Ali Çalkaya atanmıştı. Bu benim Deniz beyle aramdaki mesafeyi açtı. Mehmet Ali Çalkaya ile açmadı. Tanışmıyorduk o zaman. Tanıştım, komitesine destek verdim. Şimdi milletvekili olan Mustafa Moroğlu ile beraber gittik, ekibi kurduk, çalışmalar başlatıldı. Onun bir suçu yoktu bu işte. O partiyi temsil ediyordu ve ben bir partiliyim; onun yanında durmak benim görevimdi. Muazzam bir çalışma yaptık, ikinci dönemde de yine arkadaşımızın adaylığına destek verdik. Ben yaralarımı kendim sarmayı çok iyi beceririm. İçimde tutarım bazı şeyleri. Kindar değilim. O dönemi Deniz Bey açısından asla suçlama olarak görmedim. Mecbur kaldı veya benden daha üstün vasıflı olduğuna inandı. Bana ettiği teklifi 'nasıl olsa Semra bizim Semramız' deyip önemsememiş diye de değerlendirdim ama…
- Bu verdiğiniz örnek; listeler, Yüksek Seçim Kurulu'na gidinceye kadar hiç kimsenin adaylığının garanti olmadığını gösteren bir örnek.
AKSAKAL KAYACAN: Seçim Kurulu'na giderken değişen isimler vardır. Onun sonrasında da bir şeyi söyledim parti meclisinde, 'Bir daha sizin iradenizle değil örgütün iradesiyle bir yere aday olurum. Sizin teklifinizle değil' demiştim. Ben o anlamda örgüt iradesine çok güvenirim. Bu dönemdeki adaylık iddiam da böyle. Genel başkanımızın eğilim yoklaması, halkta kabul gören isimlerle yol alacağım demesiyle başladı. Ve ben genel merkeze giderek aday olmadım. Örgüte gelerek aday oldum. 30 Ağustos'ta karar verdim. Eğilim yoklaması yapılacağının kararı verildikten sonra karar verdim. 30 Ağustos'ta gelip dosyamı aldım 2 Eylül'de basın açıklamamı yaptım. En mutlu olduğum olay İzmir'in her yerinden arkadaşlarımın gelip basın açıklamasında benim yanımda durmalarıydı. İlçe başkanları geldi, Karabağlar ilçe başkanı geldi. Daha önce PM'de görev yapan üye arkadaşlarım geldi. Balçova bundan mutlu oldu. Balçova'da ciddi bir küskün partili vardı. İnanılmaz bir sevgi ağıyla adaylığımı açıkladım. Ve bunu söyledim Hiç kimsenin adayı olarak değil, sizin adayınız olarak yola çıkmak istiyorum. Bana güveniyor musunuz? Ben önce eski partililerime gittim. Örgüte emeği geçenlere gittim. Her zaman yeni giysiye ihtiyaç vardır ama köklerini unutarak yapamazsınız bunu. Yani evinin rızkını partiye yatırmış ama partide delege olması bile önlenmiş yıllarca emek vermiş insanlara 'gelmeyin artık' denildiği bir süreci yaşadığımız anlar da oldu. Ve ben dönüp onların gönlünü aldım yenilerle de oturup neden aday olduğumu anlattım. Hiç kimsenin adayı değilim, örgütün desteğiyle adayım dedim. Projelerimi anlattım. Benim 10 yıldır hayal ettiğim bir Balçova vardı.
- Sırada o var zaten, hayal ettiğiniz Balçova… Eğer Balçova'ya aday olur da kazanırsanız ilk yapmayı düşündüğünüz şey nedir? Nasıl bir fark ortaya koyarsınız?
AKSAKAL KAYACAN: İşte orada kadın gözüyle bakmak istiyorum. 'Bir kadın yaşadığı ilçede nelere ihtiyaç duyar', oradan yola çıktım. Ama esnafıyla bir düşünmek zorundasın, halkıyla da düşünce birlikteliği yapmak istedim. Orada atıl kalan bir teleferik vardı. Balçova, Narlıdere-Konak'ın arasına sıkışan, arkasından da Karabağlar'ın kuşattığı küçücük bir ilçe. Buranın turizme mutlaka katılması gerekiyor. Agamemnon'u var, teleferiği var, denizi var. Bu üçünden de yararlanmayan bir Balçovalı, İzmirli var. Bu benim hayalimdi. EXPO EXPO dedik. EXPO bizim A planımızdı. Sevgili Büyükşehir Belediye Başkanımızın EXPO için verdiği mücadele inanılmaz bir mücadeleydi. Ama dış politikadaki aşınmışlığımız ve irtifa kaybımızdan doğan bir sonuçtu EXPO'nun Türkiye'ye gelmemesi. Cumhurbaşkanı'nın dahi müdahil olduğu EXPO'yu biz alamadık. Büyükşehir'in eksiğinden değil Türkiye'nin dış politikadaki itibarsızlaşmasından doğan bir sonuç bu. Bunu iyi anlamak gerekiyor ve Balçova'nın bir B planı olması gerekiyor. İnciraltı, Büyükşehir belediyesinin tasarrufuyla Balçova'nın içinde yaşadığı bir alan olması dolayısıyla kararını ortak verebileceği bir B planı olması gerekiyor. Ama hepsinin ötesinde 6.5 kilometrelik bir sahili var. Hiç de azımsanacak bir ölçü değil bu. İnciraltı'nın bir plaj olması gerekiyor. Biz yazı yoğun yaşayan bir kentiz. Isımız çok yüksek. Avrupa'da, Yunanistan'da, Kıbrıs'ta, burnumuzun dibindeki Yunanistan 2'de siesta diyor. Ama İzmir'in böyle bir hakkı yok, diyemez, ekonomik olarak da diyemez, anlayış olarak da diyemez. Kentin merkezinde bir plajı olsa… İzmir zengin bir kent değil. İzmir'de sanayi almış başını yürümüş, kentin insanları refah içinde yaşıyor diye bir model yok, verdiği vergiden doğan hakkını alamadığı bir kentsiniz. Çünkü hükümetin gözünde İzmir suçlu bir kent. Bu hükümeti kucaklamadığı için yatırımını almayan bir kent. Gelişmiyoruz, duruyoruz. Bu bizim yerel iktidarlarımıza bağlı bir durgunluk değil. Bu Büyükşehir'in eksik hizmetinden doğmuyor. Ticaret Odası'nın iddiasının azlığından değil. Hükümetin bakış açısından doğan bir geri tutturma politikası var. Balçova'da bunu bir nebze yenebileceğime inanıyorum. Teleferik bizim logomuzda var, bayrağımızda var ama bizim teleferikle bir ilgimiz yok. Oranın hayata geçirilmesi, büyükşehirle işbirliği yapmak, seçilmişe güvenilerek teleferiğin idaresinin Grand Plaza'dan alınıp oraya verilmesi Balçova Belediyesi'ne büyük bir katkı, yeni bir iş sahası… Dönün, İnciraltı'nı plaj haline getirdiğinizde insan sirkülasyonunu ve oradaki hizmet ağını düşünün. Burayı yeniden İzmirliye kazandırabiliriz. Benim annem orada denize giriyordu, yine girebiliriz. Bu düzenlemeyi Büyükşehirle çok kolay hayata geçirebileceğimiz bir proje diye düşünüyorum. Oraya engelli plajını da içine alarak, engellilere bir kafe yaparak, onu koruma altına alarak, engellilerimizin yararlanacağı, Balçova'nın işlettiği bir plaj haline getirmek, daha sonra İzmirliye armağan etmek, hayalim…
Balçova'yı Balçovalılarla yeniden oluşturmak, bir Balçova kültürü oluşturmak gerekiyor. Çünkü Balçova Türkiye'nin her yerinden göç almış, kentli yapmış bir ilçe. Dönüyorsunuz ortada bir Agamemnon kaplıcaları var. İskandinav ülkelerinden turist gelir, tekerlekli sandalyeyle gelir yürüyerek gider. Ama bundan Balçovalı yararlanamaz. Afyon kaplıcalarına gider ama Agamemnon'a gelmez. Balçovalı da ekonomik anlamda gelemiyor. 10 lira gidiş 10 lira dönüş giriş 40 lira, toplamda 60 lira. Aday olur da seçilirsek, ücretsiz termal hizmetimiz olacak; buna mecburuz Bunlar imkansız olmayan projeler.

BABA OCAĞI, ANA KUCAĞI PROJESİ
Benim orada 'baba ocağı, ana kucağı' dediğimiz hayalim olan bir proje var. Ben babamı 4 buçuk yaşımda kaybettim, dedede büyüdüm. Ailede dedenin, anneannenin, babaannenin çok önemli yeri olduğuna inanıyorum. Ama hayat bizi öyle bir hale getirdi ki Gönül hanım, büyüklerimize bakmakta zorlanılıyor. Gerçekten emekli maaşı olsa bile bakımı, ilgilenmesi, varlığı zaman zaman, yaşadığımız stresli hayattan dolayı sorun oluyor. Adına huzurevi demeden baba ocağı dediğimiz bir yaşlı konuk evimiz olsun istiyorum. İsterse günübirlik, seyahate gidecekce bir haftalık, ya da bakamıyorum dediğinde alıp bakabileceğim bir proje hayal ediyorum. Bu işte bir kadın duygusu. Bunu hayata geçirmek istedim ve de işin komik yanı, ben siyasetten dolayı geç evlendim. Anne olamadım ve benim içimde hep bir annelik özlemi vardı. Çocuk benim hayatımda çok önemli. Yaşlı kadar çocuk da çok önemli benim için. Ve bir bakıyorsunuz ekonomik zorluklar yaşayan yine kadın. Çocuğunu baktıracak bir yer olsa, bir yere gitmese bile ev temizliğine gidecek, aile ekonomisine katkıda bulunacak. Ama çocuğunu baktıramıyor. Bir kreşe gitse, aldığı maaşın yarısını oraya verecek. Hemen yaşlı konuk evimizin yanına bir kreş düşündüm. O kreşe anne ücretsiz getirecek çocuğunu. Çalıştığı parayı aile ekonomisine tam olarak götürmüş olacak. Bu iki tesiste de gönüllüler çalışacak. Ağırlıklı kadın çalışsın istiyorum. Kadınlar kendi ekonomik güçlerini ellerinde tutacaklar.
Kadın sığınma evlerine gelen kadınlarımızı ben hedef tahtası yaparak 'burası kadın sığınma evi ey eş orada öldür, ey beyler burada kadın sığınma evimiz var, korumak ister misiniz' modeline çok karşıyım. O kadını hayata tutundurmak, ekonomik açıdan güçlü hale getirmek, çocuklarına annelik yapabilecek gücü kazanması için bu tesislerde kadınlarımız olacak. Çalışan kadınlarımız bu kadınlardan oluşacak. Ve bu iki tesisin hemen arkasında hayvan parkı düşünüyorum. Aziz Beyin Sasalı'da yaptığının küçük bir örneğini. Çocuklarımızın sanal dünyada kedisi var, köpeği var, koyunu var. Bu beni çok rahatsız ediyor. Dokunmadığını seviyor çocuklar. Orada yaşayan yaşlıların da hiçbir şeyi olmasa bari çocukluğunda bir koyunu vardı. Ondan da yola çıkarak mini bir hayvan parkı düşünüyoruz. Benim hayatımda çocuğun, insanın önemi olduğu kadar hayvanların da önemi var, hayvanları da çok seviyorum.
- İzmir'de CHP'li tüm aday adaylarının bir zorluğu var. Mevcut başkanların CHP'li olması. Ve siz de bir anlamda kendi partinizin adayına karşı yarışıyorsunuz. Mesela Sayın Çalkaya'ya karşı nasıl bir politika yürütüyorsunuz? Halka karşı ne diyorsunuz?
AKSAKAL KAYACAN: Özen göstermek beni yorsa bile özen gösteriyorum. Çalkaya kötü bir insan değil, yaptığı güzel şeyler de var ama bu bir vizyon. Mesela ben bir kitapçık yaptım ve kitapçıkta diyorum ki 'Balçova'ya bir kadın eli değsin ister misiniz?' Bu inanılmaz ilgi çekiyor. Gençler çok güzel destek veriyor. Bir de ben konu mankeni kadın modeli değilim. Beni tanıyanlar etrafına bana güvenilmesi gerektiğini güzel anlatıyorlar. Ben burada ana başlıklarla gösteriyorum, diyorum ki İnciraltı'nda eski günlerde olduğu gibi denize girmek ister misiniz? Dönüyorum, gün batımında teleferikten İzmir'in eşsiz manzarasını seyretmek ister misiniz? Teleferik bizim iddiamız. Bunun nasıl olabileceğini açıklıyorum. Pazar, ayağınıza gelsin ister misiniz? Pazara genelde kadınlar gider. Pazarımız yanlış tercih yapılarak teleferiğe koyulmuş. Ve de sağlıklı bir bina değil. Oysa orası rampalarla oluştuğu için muazzam bir engelli rehabilitasyon merkezi olur. Biz engellilerle ortak yaşamda birleşmek zorundayız. Seçim dönemi bir engelliyi okşayıp oy avcılığı değil bu. Bunu projelendiren bir görme engelli arkadaşım. Hep ifade ediyorum, bu arkadaşımın okuduğu kitapları ben okumadım daha. İnanılmaz bir bilgi birikimi var. Ben onun beyninden yararlanmak istiyorum. Onu tecrit ederek yaşayamazsınız. Çok sevdiğim Down sendromlu çocuklarımız var. Onların seçilmiş olduğuna inanıyorum. 'Çocuğun olsaydı ister miydin' diye sorsanız, 'Down sendromlu bir çocuğu annesi olmayı isterdim' derim. Onları inanılmaz güzel buluyorum. Zaten benim Down sendromlu bir kızım var, adı Tuğçe. Onun bana iki önerisi oldu. Birisi Down cafe, birisi de engelli radyosu. 'Bizim radyomuz olsun biz çalıştıralım, belediye destek versin. Kendi kanalımız, hepimizin ortak kanalı olsun' dedi ve bunu koyduk projeye. İnanılmaz güzel bir proje.
Bunun dışında pazaryerlerinin her semte, her kadının rahat ulaşabileceği yerde olması ve pazarın kurulacağı yere pazarcılar odasıyla karar verilmesi gerekiyor. Bizim pazarımız teleferiğe alınınca AVM'lere direnme şansımız kalktı. Herkes oradaki AVM'lerin daha yakında olmasından dolayı alışverişini oradan yapıyor. Pazaryeri istenen ciroyu yapamıyor. Ve kadın gitmekte zorlanıyor. Geçen hafta pazar çalışması yapıyorum, bir kadın beni durdurdu 'görüyor musun kolumu? Hem pazı yaptım, hem kolum uzadı. Pazar arabası süreceğim diye' dedi.
- Aday adayı olacağınızı, açıklamadan önce mevcut başkanla da paylaş mıydınız?
AKSAKAL KAYACAN: Aday olmadan önce kendisini, 'sevgili Başkan, eğer genel merkezin bir anlayışı olur da, mevcutları değiştirmek gibi bir yaklaşımı olursa ben aday olacağım. Ama böyle bir şey olmazsa bilin ki arkanızdayım' dedim. Ama değişimin şart olduğunu söyleyen bir genel başkan var. 10 yıl hiç kısa bir süre değil. Ben 10 yıl yapmayabilirim. Yerime genç bir kadın arkadaşı oturmak isterim. Bunu söyledim.
- Balçova ile ilgili hayallerinize dönersek…
AKSAKAL KAYACAN: Mesela Balçova'nın muazzam kötü bir trafiği var. Çıkmaz sokağı olan tek ilçe. 7 tane çıkmaz sokağı var. Bunlar doğru değil. O trafiği mutlaka çözmemiz lazım. Çözerken de sardunyaların balkonlardan sarktığı, güzel tertemiz sokaklar, yeraltına alınmış konteynırlar olsun diyorsak, sokak arasındaki trafiği düzenlememiz lazım. Otopark mutlaka olması gerekiyor. Bugünkü teknolojide asansör otoparklar var yüksek maliyeti olmayan.. Bunları ana arterlerde değerlendirirsek sokak arasını da düzenlemiş oluruz. Ama otobüs trafiğini düzenlememiz için bizim mutlaka üç tane caddeyi kullanılır hale getirip, planlamamız gerekiyor. Balçova'da siz biliyor musunuz bir sanayi sitemiz var. Hiç kimse bilmiyor. Balçova'da oturan da bilmiyor. Dağın eteğinde, ulaşımı olmayan, çevre peyzajı olmayan, yol bağlantısı hiç olmayan bir sanayi. Balçova'ya baktığınızda gecekondusu olmadığı için, orta sınıfın oturduğu, her evde bir arabanın olduğu bir ilçe. Ben oradaki sanayiyi dolaşırken tek şey sordum 'günde kaç araç bakımı yapıyorsunuz?' Öyle bir sayı verdiler ki mümkün değil, benim oturduğum yer 5 katlı, 4 tane araç var. Bunların hepsi buradaki sanayi sitesine gidiyor. Belediye otobüsünü vermeyebilirsiniz ama şoförler odasıyla oturursunuz, bana buraya araç ulaşımını sağlayın Ukome ile dersiniz. Minibüsle mi taksiyle mi hangi şekilde. Bugün taksi çok az kullanılıyor. Belki oraya taksi tarifesinin düşürülüp onlarla çözersiniz. Ama bu ulaşımı çözün. Çevre peyzajını yapalım. Kadın sürücü sayısına baktığımızda erkekle hemen hemen yakın. Türbanlı da kullanıyor türbansız da kullanıyor. Kadının sanayiye girme şansı yok. Oturup bekleyebileceği bir alan yok. Aracını beklerken bir cafesi, en temel ihtiyacı olan bir tuvaleti yok. O sanayiyi canlandırırsınız. Merdiven altındaki atölyeleri de oraya taşıyarak canlı hale getirirsiniz. Kadının da ayağını alıştırırsınız. Her türlü imalathaneyi oraya taşıyabilirsiniz. Bunu önerdik. Engelli projemiz inanılmaz destek aldı, yurtdışından da destek aldı.
Balçova'nın çok gecikmiş ve mutlaka olması gereken bir Cemevi sorunu var. Ben aşure etkinliğinde çok kötü oldum. Küçücük bir dükkanda, orada yaşayan Alevilerin onda 1'inin katıldığı etkinlikti. Yer olmadığı için katılamadı. Muazzam bir etkinlik ama yer yok. O zaman dedim ki, 'Cem evi tahahhüt edilmiş yapılmamış, ben söz vermiyorum. Cem evinin yapılması için and içiyorum' dedim. Öyle bir şey yapacağız ki Hacı Bektaş'ın aynı mimarisini yapacağız. Bunun için de belediyenin 3-4 tane arazisi var. Büyük rantlar içeren araziler bunlar ama bundan daha büyük yatırım yok diye düşünüyorum. İnsanların manen duygularını tatmin ettiğiniz zaman, zaten gönül rahatlığınız olur. O güzel arazilerden, pek çok kişinin kaymaklı dediği yerlerden birini cem evi yapmak için değerlendireceğiz..

- Bir Ankara çıkarması yaptı CHP'li kadınlar son dönemde. Amacınız neydi ve ne sonuç aldınız? Yoksa sonuçları zaman içinde mi görülecek?
AKSAKAL KAYACAN: Ben bunun sonucunun sevgili genel başkanımıza çok güzel yansıdığını hissediyorum. MYK üyeleriyle görüştük. Bağımsız hareketlerden sonuç alamadığımıza inandık, kadınlar toplu hareket ederek sesimizi toplu duyurmak istedik. Gelin biz kadınlar üzerinden siyaset yapmaktan vazgeçin, kadınlarla beraber siyaset yapmayı deneyin. Biz kadınlar bireysel olarak adaylık iddiamızı sürdüreceğimize bir otobüs dolusu kadın oraya gidip 'evet biz adayız. Sizinle aynı saflarda buluşmak istiyoruz. Biz bu yerel yönetimlerde söz sahibi olmak istiyoruz. Bunu da Cumhuriyet Halk Partisi'nin içindeki kadınlarla oluşturmak istiyoruz dedik.
- Yani dışarıdan adaylar istemiyorsunuz?
AKSAKAL KAYACAN: Asla asla. Kamuoyu yoklamalarında mevcut belediye başkanları kadar adımız çıkmasa da ilk 3'ün içinde adımız çıkıyorsa bunları değerlendirin diye… sevgili Gökhan günaydın çok güzel bir açıklama getirdi buna. Daha sonra 3 MYK üyesiyle görüştük. Bihlul Tamaylıgil teyzesi vefat ettiği halde uçağını erteledi, bizimle toplantıya katıldı ve bunun sözünü verdi. Adnan Keskin de bunun için bütün örgüte söz verdi. 'Kadınlara çok görev düşüyor, laikliğin teminatı sizsiniz. Bunu geçmişte görmezden geldik. Bu hatamızdan dönmek istiyoruz ve siz kadınlarla yürümek istiyoruz' dedi. Biz gerçekten çok mutlu döndük. İnanılmaz güzel bir şey oldu. Hilal Dokuzcan'a Amazon heykelini hediye ettik. Biz göğsünü bu partiye vermiş kadın amazonlar olarak yanındayız dedik. Onlar da bunun karşılığını çok güzel değerlendireceklerini söylediler. Ben hiçbir zaman İzmir'de sembolik kadın aday olacağına inanmıyorum bu süreçte. Gerçekten ciddi noktalarda kadınlara görev verilecek. Kadınlar buna layık. Artık CHP kendi iç devrimini yaptı görev dağılımı konusunda. Kritik noktalarda kadınlar seçime girdi ve ön seçimde kadınımız çıktı. Sivas kadın adayla çıktı. Belki Ankara'da da aynı şey gerçekleşebilir. İstanbul'da birçok ilçede kadın adaylar çıkacak. İzmir'de de aynı şey olacak. Kadın, düşünen yürüyen icraat yapan bir varlık. Tıpkı bizim parlamentoda mücadele eden kadınlarımız gibi yerelde mücadele verecek. Yerelde bunu başarırsa, oraya göndereceği kadın daha güçlü olur.
- İzmir'de CHP için ne öngörüyorsunuz?
AKSAKAL KAYACAN: CHP'nin ana kademesinde görev yapanların bu kadın emeğini yok görmeyeceğinden çok eminim. Bu arada sizin gibi sağlam basına çok teşekkür ediyoruz kadın adaylara verdiğiniz destek dolayı. Erkek arkadaşlara da şunu söylemek istiyorum, kadınlara güvenin, şans verin. Bu ülke ciddi bir dönemden geçiyor. Bu ülkede şeriat devletini kurma anlayışı varken CHP'deki erkekler de Cumhuriyet Halk Partisi'nin vitrinini öne çıkarmalı, şeriat akımını ancak biz durdurabiliriz. Çünkü biz ambalajlanmak istemeyen kadınlarız. Bu cumhuriyet kadınları görev almalı, almak zorunda. Yoksa mecliste gördüğümüz o türbanlılar yarın kent merkezlerinde, devlet dairelerinin tümünde olduğu gibi bugün eşarpla başlanacak yarın şeriat yasaları gelecek. CHP'nin en asli görevi Atatürk'ün emaneti. Atatürk'ün, Çanakkale'deki Sarıkamış'taki şehitlerin kemikleri sızlar. Bu görev, ancak biz kadınlarla tamamlanır…