Bugün Pazar…
Bırakalım, dünyanın bizi şaşırtan gidişatınrı bir kenara…
Acıyla örülmüş bir 'şöhret'in gerçek öyküsüne dalalım…
Laf aramızda…
Geçtiğimiz akşam, uykum kaçıp da…
TV'de 1961 yapımı 'Kızıl Vazo' filmini izlemeseydim…
Ve dahi…
Belgin Doruk'la aynı doğum tarihine (28 Haziran) sahip olmasaydım…
Bu öyküyü kaleme almayacaktım…
Bilmeyenler için hatırlatayım…
'Kızıl Vazo'nun yönetmeni Atıf Yılmaz'dır… Senaryoya Vedat Türkali imza atmış, başrolleri de Göksel Arsoy ile Belgin Doruk paylaşmıştır…
Bu film çevrildiğinde ben henüz sekiz yaşındaymışım…
Daha önce de seyretmiştim 'Kızıl Vazo'yu…
Bu kez dikkatimi sadece Belgin Doruk'a kilitledim…
Güzelliğine… Oyun gücüne… Gamzesine… Hayatı boyunca üstüne yapışıp kalan 'Küçük Hanımefendi' sıfatına…
Ama… Hepsinden önemlisi 'bahtsız kaderi'ne…
***
Belgin Doruk, 28 Haziran 1936'da Ankara'da doğdu… Ailesi, Ankara'dan İstanbul'a göç ettiğinde Belgin Doruk daha ilkokuldaydı… Henüz ortaokul öğrencisi iken annesi, O'nu Yıldız Dergisi ve Faruk Kenç'in sahibi olduğu İstanbul Film'in ortaklaşa açtığı yarışmaya soktu… O sırada takvimler 1952 yılını gösteriyordu… Yarışmada, erkeklerde Ayhan Işık, bayanlarda Belgin Doruk birinci seçildi…
***
Kısmeti hemen açıldı… Aynı yıl, ilk filmi 'Çakırcalı'nın Definesi'nde yarışma arkadaşı Ayhan Işık'la başrolü paylaştı… Yönetmeni Faruk Kenç'e aşık oldu… Ama Faruk Genç, Belgin'den 26 yaş büyüktü… Aşk ferman dinlemedi, evlendiler… Artık, arka arkaya film çeviriyordu… Güzelliği, oyun gücü ve yanağındaki beni ile tüm erkeklerin başını döndürüyordu… Faruk Kenç ile dört yıl evli kaldı; Gül adını verdiği bir kızı dünyaya geldi… Boşandıktan sonra bu kez Zeki Müren'le harika bir ikili oluşturdu… Artık Türk Sineması'na damga vurmuştu… 'Sanat Güneşi' ile, 'Kırık Plak', 'Hep O Şarkı', 'Bahçevan', 'İstanbul Kaldırımları' ve 'Hayat Bazen Tatlıdır' filmlerini çekti… Herkes O'nu Ayhan Işık'a çok yakıştırıyordu… Birlikte çevirdikleri 'Küçük Hanımefendi' serisi çok tutuldu… Artık, melodramların ve duygusal güldürülerin değişmez oyuncusu olmuştu… O tarihlerde Yeşilçam'ın ünlü yapımcılarından Özdemir Birsel ile ikinci evliliğini yaptı… O'ndan da Aydın adında bir oğlu oldu… Mutlu muydu, bilinmez ama Özdemir Birsel ile bu dünyaya veda edinceye kadar evli kaldı…
***
Belgin Doruk için kader ağlarını örmeye başladığında, 1970 yılı gelip çatmıştı… O sırada tüm sinema yıldızlarının yaptığı gibi sahneye çıkmaya karar verdi… Çakıl Gazinosu ile anlaştı… Ancak, genel provada söyleyeceği şarkıları unutunca, şarkıcılık hayali başlamadan sona erdi…
***
1970'lerde değişen sinemayla birlikte önce starlığını, sonra sağlığını kaybetmeye başladı… Kiloları kabusa dönüştü… Yaptığı diyetler de işe yaramıyordu… O yıllarda büyük reklamlarla satılan yasal bir amfetamin ilacını kullanmaya başladı… İlaç hem zayıflatıyor hem de inanılmaz bir enerji veriyordu… Hatta aynı ilacı Zeki Müren'e de tavsiye etti… 'Sanat Güneşi', bir-iki denedi sonra, 'Enerjinin bu kadarı da çok fazla' deyip bir daha o ilacı kullanmadı…
***
Ancak, güzel yıldız, o ilacın batağına düşmüştü bir kez… Eski Belgin'den eser bile yoktu… Her tarafı titriyordu… Enerjisi, gücü, kuvveti, hayalleri O'nu bırakıp gitmişti… Sonunda Sağlık Bakanlığı, amfetamanin zararının farkına vardı ve 10 yıldır piyasada olan ilaçları yasakladı… Ama, Belgin Doruk için iş işten geçmişti… Zayıflamak için kullandığı o ilaç yüzünden sinir sistemi altüst olmuştu… Hızla kilo almaya başladı… Şişli'deki Fransız Lape Psikiyatri Hastanesi'nde O'nu yatağa bağlamak zorunda kaldılar… Evine icra geldi… Dayanamadı, başucuna bir mektup bıraktı; uyku hapı yutarak intihara kalkıştı… Zor kurtardılar…
***
Sadece bir kez…
O dönemde Vita Yağı reklamında oynadı… Yıl, 1985'ti… Ancak reklamdan çok 'Küçük Hanımefendi'nin kiloları konuşulunca bir kez daha hayal kırıklığı yaşadı… O tarihten itibaren, 'Hayranlarım beni hep filmlerdeki gibi hatırlasın' diyerek inzivaya çekildi… Ölene kadar da kimseye görünmedi…
***
Belgin Doruk, kalp yetmezliğinden 26 Mart 1995'te henüz 59 yaşında iken bu dünyaya veda etti… Gözleri gibi 'kara bahtı' izin verseydi… Yaşasaydı, bugün 81 yaşında olacaktı…
Sonsöz: 'Şöhret, mutlu olmaya yetmiyor…'