Ağustos, Türkler’in zafer ayıdır

Hep denir; 'Ağustos, Türkler'in zafer ayıdır' diye.

Evet, büyük ölçüde bu doğrudur; gerçekten de Türk Ulusu'nun tarihte ayakta kalmasını ve Anadolu'yu yurt edinmelerini sağlayan büyük zaferlerin bir çoğu bu ay içinde gerçekleşmiştir.

İlk aklımıza gelen ikisi 1071 Malazgirt Zaferi, ikincisi de 1922'deki BüyükTaarruz'dur.

Ancak başkaları da var;

Otlukbeli Savaşı 1473 yılının Ağustos'unda gerçekleşti. Fatih Sultan Mehmet, Uzun Hasan komutasındaki Akkoyunlu hükümdarını büyük bir yenilgiye uğratarak, Doğu Anadolu'dan gelecek tehlikelerin önüne geçti. Doğu'dan gelen tehlike bertaraf edilince Osmanlı Devleti yönelişini batıya doğru daha güvenli yapabildi.

1514 yılında gerçekleşen Çaldıran Savaşı da ağustos ayında olmuş ve bu savaşta Fatih Sultan Mehmet'in torunu Yavuz Sultan Selim Şah İsmail'in hükümdar olduğu Safevi Ordusunu yenmişti. O da dedesi gibi doğudan gelecek tehlikeyi önlemişti; bu yapılabildiği için Yavuz Kuzey Afrika'ya yöneldi ve iki yıl sonra Memluk ordusunu Halep'te yenerek, Suriye üzerinden Afrika'ya doğru ilerledi.

Ve Yavuz Sultan Selim'in oğlu, ünlü Osmanlı padişahı Kanuni Sultan Süleyman 1521 yılı ağustos ayında Belgrat'ı ele geçirdi ve böylece Osmanlı Devleti için Orta Avrupa'nın kapıları açıldı.

Bu tarihten beş yıl sonra da 1526'da Mohaç zaferi gerçekleşti. Macar ordusu Kanuni komutasındaki Osmanlı ordusu tarafından yenildi. Artık Avrupa büyük ölçüde Türkler'in egemenliğine geçmişti.

Ve Kanuni Sultan Süleyman'ın oğlu, İkinci Selim zamanında, 1571 yılı Ağustos'unda Kıbrıs adası ele geçirildi.

Bu olaylar dizgisi içinde ikisi var ki, etkileri ötekilere göre çok daha kalıcı oldu ve adeta tarih yeniden belirlendi.

Yazımızın başında belirtmiştik; bunların ilki 26 Ağustos 1071'de gerçekleşti ve bu büyük zaferle, Anadolu'nun kapıları ardına kadar Türkler'e açıldı.

Savaş Muş'un Malazgirt ovasında yapıldı. Selçuklular gelip Doğu Anadolu'da, başta Ahlat olmak üzere Anadolu'nun kapılarına yerleştiklerinde, bunu büyük bir tehlike olrak gören Bizans İmparatoru Romanos Diogones bölgedeki Türk varlığını yok etmek istedi.

Büyük bir ordu kurarak, bölgeye doğru ilerlediğinde karşısına Selçuklu Hükümdarı Sultan Alparslan çıktı. Alparslan bütün beyleri ve bireyleri Bizans ordusuna karşı mücadeleye çağırırken, kendisi de kefene benzer beyaz bir giysi giydi. Etkili bir konuşma yaparak, eğer bu savaşta ölürse, üzerindeki giysi ile gömülmesini vasiyet etti.

Ardından büyük vuruşma başladı; ortalığı kan götürdü. Selçuklu ordusundan birkaç kat büyük olan Bizans ordusu, Türk ordusu karşısında tutunamadı ve ağır bir yenilgiye uğradı. Bizans imparatoru IV. Romanos Diogenes savaşta tutsak oldu. Alparslan bu savaşta Hilal Taktiği adı verilen bir savaş stratejisi uyguladı.

İkincisi ise bundan yaklaşık bin yıl sonra, Aynı coğrafyada gerçekleşti. İlkinde Türklere yurt olarak Anadolu'nun kapıları açılırken, ikincisinde Anadolu'dan atılarak Türk varlığı sona erdirilmek istendiğinde, Türk Ulusu bir bağımsızlık savaşı verdi. Bu büyük direnişin ve kurtuluş eyleminin ilk savaşı, 1921 yılı içinde gerçekleşti.

Kitaplara 'Sakarya Savaşı ve Zaferi' olarak geçen bu büyük savaş, 22 gün 22 gece sürdü. Savaş çok kanlı oldu ve on binlerce insan yaşamını yitirdi; özelikle Türk ordusunda subay sınıfı büyük kayıplar verdi.

Subayların olağanüstü özverisi ile kazanılan bu zaferle, emperyalizmin Anadolu'nun bağrında yaptığı istilacı ataklar kırıldı. Ana-dolu'nun büyük kısmını işgal etmiş olan Yunan ordusu geriye çekilmek zorunda kaldı. Geri çekilen yalnız sahada olan Yunan ordusu değil; onların destekçisi olan bütün emperyalist bloktu. Öyle ki bu zaferden sonra artık hiçbir şey eskisi gibi değildi; karşı taraftaki birlik bozuldu; Anadolu ise büyük bir zafere hazırlanmak için olağanüstü bir dönme girdi.

Bu savaşta Mustafa Kemal Paşa (Atatürk) yeni bir strateji uyguladı ve bunu şu sözleriyle ifade etti:

'Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır. O satıh bütün vatandır. Vatanın her karış toprağı yurttaşların kanıyla sulanmadıkça, terk olunamaz'…

Sakarya'dan sonra Türk ulusu bütün varını yoğunu ortaya koyarak, büyük bir hazırlığa başladı. 26 Ağustos 1922 günü Mustafa Kemal Paşa'nın emriyle büyük tarruz başladı. Dört günlük kanlı muharebeler sonunda 30 Ağustos 1922 günü, Yunan Or-dusu Anadolu'nun ortasında, Dumlupınar'da Türk ordusu tarafından büyük ölçüde imha edildi. Bu imha hareketinin hemen ertesi günü Gazi Mustafa Kemal Paşa tarihi buyruğunu verdi:

'Ordular ilk hedefiniz Akdeniz'dir, ileri!'

Ardından büyük takip harekatı başladı ve bu da neredeyse Eylül ayının sonlarına, hatta Ekim ayına kadar sürdü. Ancak 9 Eylül günü Türk orduları, Atatürk'ün hedef olarak ortaya koyduğu İzmir'e girmişler ve hükümet konağına Türk bayrağını çekmişlerdi. Bu hedefe ilk ulaşan kişi olarak Yüzbaşı Şerafettin Bey (İzmir) kabul edilmiş ve bunun anısına kendisine Buhara Cumhuriyeti'nden gönderilen ve Büyük Emir Timur'a ait olduğu söylenen kılıç armağan edilmişti. Bu kılıcın 1402'de İzmir'in fethinde, Timur tarafından kullanılan kılıç olduğu söylenmekteydi.

Görüldüğü gibi; 1071 Malazgirt savaşı nasıl Türklere yurt olmanın kapılarını açmışsa, ondan bin yıl sonra gerçekleşen Sakarya Savaşı ve Büyük Taarruzla Türkler Anadolu'dan atılmak üzereyken, bu coğrafyayı yeniden yurt olarak elde bulundurmak gücünü ve istencini bütün dünyaya göstermiş oldular.

O nedenle ağustos ayı gerçekten de Türk Ulusu için şanlı zaferlerle dolu bir aydır. İşte bu günlerde bu önemli zaferleri kutlamanın büyük coşkusu içinde bulunuyoruz.