Tam 20 yıl önce dünyanın en kozmopolit şehri New York'un simgeleşmiş 2 binasına yapılan saldırıları televizyonlardan çaresizce ve şok içinde seyretmiştik. 20 yıl sonra bambaşka bir dehşetengiz günde uçakların rolü karanlığa terkedilen bir ülkeden kaçmaya çalışanların tutunmaya çalıştıkları kanatlar ve iniş takımları şeklinde oluyor. Bütün bu felaketlerden sorumlu tutulan radikal terör grupların kimler tarafından ne amaçla ve ne şekilde beslendiği de büyütülen bu canavarın elbette kendini besleyenleri de yuttuğu malum, bunlar zaten şu anda da yeniden tartışılıyor. Diğer yandan ve her şeyden önce sorulması gereken bir ülkenin 20 yıl önce savaşmaya başlanan radikal terör örgütlerine teslim edilerek çıkılmasının hesabının kime verileceği olmalıdır.
Bütün dünya bugün Afganistan'da yaşananları bir reality şhow izler gibi izliyor. BBC'nin haberine göre 20 yıl boyunca 170 binden fazla kişi öldüğü ve 2 trilyon doların harcandığı bir sürecin sonunda ABD başta olmak üzere Batı ülkelerin güçlerinin arkalarına bakmadan kaçtığı gerçeğinin dışında kimin ne elde ettiğini sorgulamak ne kadar mümkün olabilecek bilemiyorum. Ancak gelinen noktada en büyük bedeli bölgede yaşayan kadınların ve çocukların var olma haklarıyla ödeyecekleri buz gibi bir gerçek.
Besledikleri karanlığa karşı başlarını kuma gömerek kendi güvenli alanlarına dönenlere bu yaptıklarının kötülük seviyelerini ise hiç bir direniş göstermeden ülkelerini ilk fırsatta terk eden erkek yöneticileri değil yıllardır bu karanlığa meydan okuyan kadınlar haykırabiliyor. Afgan kadın hakları aktivisti Seraj Mahbouba, TRT World' de yaptığı konuşmada dünya liderlerine verdiği mesaj pek çoğumuzun içinden geçen sözlerdi eminim 'Kendinizden utanın! Tüm dünya, Afganistan' a, dünyanın bu bölgesine son 20 yıldır yaptıklarınız için kendinizden utanın. (…) Size seslendik, yardım talep ettik, her şeyi yaptık. Umurunuzda olmadı (…) Hepiniz iğrençsiniz'
Ülkede az da olsa rastlanan direnişlerde, protesto yürüyüşlerinde canları pahasına yer alan cesur kadınları görmek çok etkileyici. Bu protestoların ne şekilde bir fark yaratabileceğine dair şüphe etmeden önce Pakistan'da Taliban kontrolüne geçen bir bölgede kız çocuklarının eğitim hakkının yasaklanmasına rağmen okula gittiği ve dış basında sesini duyuran yazılar hazırladığı için başından vurulan ve bir mucize eseri olarak hayatta kalmayı başaran Malala Yusufzay'i hatırlamakta fayda var. Çocukların eğitim hakkı için mücadelesine devam eden ve Nobel Barış Ödülüne aday gösterilen en genç insan olan Malala, bazen en ufak bir hareketin bile büyük bir fark yaratabileceğine dair en umut verici örneklerden biri.
Afganistan'ın Taliban altına alınmamış tek bölgesi olan Penşir Vadisinde ise silahlanan kadınlar en ön saflarda yer alırken içinde kadınların yer almadığı hiçbir hareketin başarılı olamayacağının işareti gibi adeta.
Bütün bu olaylardan önce de hayatın her alanında yer almaya çalışan kadınlardan birinden de bahsetmek isterim. Bir süredir sosyal medya hesaplarından da geniş kitlelere seslenmeye çalışan ressam ve graffiti sanatçısı Shamsia Hassani 1988 doğumlu genç bir kadın. Kabilli ailesi savaş nedeniyle göç ettiği İran'da resim yeteneğini keşfetse dahi Afgan kızlarına böyle bir izin verilmediği için resim dersi alamaz.
2005 ' de ülkelerine döndükten sonra Kabil Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesinde Resim eğitimi alır. Görsel sanatlar üzerine master çalışması yapar. Aynı üniversitede resim ve anatomi ressamlığı üzerine ders vermeye başlar ve sonrasında doçent olur. Hem çizimleri hem de grafiti çalışmalarıyla önemli bir kariyer kurar. Duvar resimleri ABD, Almanya, İsviçre, İtalya, Türkiye, Danimarka, Kanada, İran, Hindistan gibi ülkelerde sergilenir. Afganistan' ın ilk kadın graffiti sanatçısı olarak savaşın kötü etkilerini renkli çizimleri ile silmek ister. Savaş dolayısıyla yıllarca acı çekmiş Afgan kadınlarını resmeder ve kadın hakları için daha barışçıl bir yol olan sanatı kullanır. Yenilenmiş, daha enerjik ve güçlü, hareketli ve mutlu bir Afgan kadını hayalini yansıtmaya çalışır. Elbette ülkede ona karşı çıkanların, tehdit edenlerin sayısı çoktur. Öyle ki büyük duvar resimleri yapamaz çünkü çalışmasını bir an önce bitirip olay yerinden ayrılmak durumundadır. Yine de farklı bir ülkeye gitmeyi düşünmez, ülkesinde kalıp kendi yolundaki mücadelesine devam eder. Bu konuda ülkenin okumuş ama yurt dışına kaçmış insanlarına tepkisini koymaktan çekinmez. Sanatı ile katıldığı sergilerde, seminerlerde Afgan imajını biraz olsun düzeltebilmeyi umar ve özellikle graffitiye yönelmesinin nedenini daha geniş kesimlere ulaşabilmek olduğunu söyler. Ne yazık ki geçen bu zor zamanlarda onun çizgilerine yansımış ve son çalışmaları koyu bir karanlığa dönmüştür. Yaptığı bir resim ise bütün bu olayların nedenini açıklar gibidir.
Afgan kadınları ile dayanışma için dünyadan vicdanlı sesler yükselirken ülkemizin kadın hakları savunucuları da bununla ilgili çalışmalar yürütüyorlar. Kuşkusuz bir insanlık suçuna sessiz kalanlar da buna sebep olanlarla tarihin aynı sayfasında yer alacaktır.