Adım adım Avrupa

İnsanoğlu kuş misali...

Bir hafta geçti gitti...

Ah ki ah, ah ki ne ah!

Önce Hollanda, sonra Almanya...

Amsterdam, Rotterdam, Duisburg, Osnabrück, Siegen, Mülheim, Essen ve Düsseldorf...

Kimlerle tanışmadım, hangi konular üzerine, kimlerle ne görüş alışverişleri yapmadım; sormayın a dostlar!

***

Önce Amsterdam'da uçaktan indim…

Sevgili Rüstem Kürer ve Mehmet Bey karşıladı...

İlk etkinliğimiz Rotterdam'daydı…

Türkiye'nin övüncü, pek çok ödülün sahibi diş hekimi Dr. Ahmet Kaya'nın ön ayak olmasıyla, Prof. Dr. Binnur Sönmez hocamla birlikte olduk…

Binnur Hoca gerçekte bir tıp profesörü; Türkiye'nin tanınmış kalp cerrahlarından birisi. Ancak kendisini yakın tarih olaylarına vermiş bir entellektüel ve aydın…

***

Ben, Buhara'dan gelen, Timur'un kılıcını anlattım; değerli hocam da Sarıkamış'ı...

150'ye yakın dinleyiciye hitap etmekten, aman ne mutlu oldum, deme gitsin. ADD Rotterdam Başkanı Sayın Şerife Alparslan'da gelmişler; hoş gelmişler elbette...

Ve elbette sevgili Ebru ve Esra Kürer...

İki asistan karıncam...

Nasıl da nefes nefes beni asiste etmeye çalıştılar; insan emeği, alın teri, göz nuru…

Unutulur mu hiç?

Onları hiç, hiç unutmayacağım…

İki günün sonunda; karındaşım Muhterem ve değerli ablam Nejla Hanım kalkmışlar, ta Diusburg'tan beni almaya gelmişler.

Biniyoruz Muhterem'in düldülüne, bir topuk; ver elini Almanya...

***

Hollanda ovaları berekete yatmış; her tarafta su kanalları göze çarpıyor, balıkçı kuşları, oradan buradan nasılsa düze inmiş geyikler.

Yol boyu yeşili görüp soluyarak gidiyoruz. Avrupa Birliği bir özgürlük projesi, Belçika'nın yakınlarından bir çizgi çizer gibi geçiyoruz ve Almanya'dayız…

Ne Almanya'nın soğuğu, ne sisi ne pususu; kim ne tutar! Süzülerek giriverdik, Mülheim'e...

Önce dinlendim; bir kaç saat... Ne ihtiyacım varmış meğer!

Ardından, Diusburg'a hareket ettim ve sevgili Hüseyin Ural ile Laiklik ve Teokrasi üzerine bir söyleşi yaptık…

***

Kimleri görmedim, kimleri...

Nariye Topal Hanımı, eşi Ahmet Bey hemşehrimi; Hüseyinler'i (Çınar ve Özkan) İsmail ve Bülent Beyler'i...

Ve tabii Dursun Arı Hocamı...

Sonraki gün de düştük yola kuzeye doğru çıkıyoruz ve Osnabrük'teyiz.

Orada da aynı söyleşiyi yeniledik.

Konumuz yeni çıkan ortak kitabımızla aynı başlığı taşıyor:

'Teokrasi ve Laiklik: Türkiye'de Şeriat Tehlikesi Var mı?'

Bana göre yok. Kimi sıkıntılar yaşanabilir ama Türkiye'nin aydınlık yüzü, şeriat karanlığına geçit vermez. Onca deneyimimiz, yaşanmışlıklarımız buna engel. Şahsen ben böyle bir tehlike görmüyorum…

Önce kahvaltıya oturduk; eski Başkan sevgili Türkan hanım; sonra yeni başkanları Zeynep hanım, sevgili Ahmet kardeşim ve ötekiler...

Ancak bir gün ayırabildim Osnabrück'e…

Daha sonraki gün de Siegen'e hareket...

Git ha git...

Gidiyoruz ama, Hüseyin Bey ve Muhterem kardeşimle, çocuklar gibi şen, türküler, şarkılar söyleyerek…

Ve Siegen'deyiz…

Ohhh...

Kendi evimize geldik, yabancı değil ki gittiklerimiz! İşte, Tufan Bozdoğan Ağabeyim, işte Kadir Koçyiğit arkadaşım...

Sevgili eşleri ve Ali Uçak öğretmenim, değerli eşleri; Gündoğdu Bey, ötekiler, ötekiler, ötekiler...

Ve yerlerini, yani lokallerini yenilemişler…

Her tarafta nezahet, şıklık ve özen kendini gösteriyor. Işıltılar içinde her taraf.

Ve Uğur Kalelioğlu geliyor; değerli büyüğümüz Oğuz Kalelioğlu hocamızın oğulları…

Oğuz Kalelioğlu denilince, Kıbrıs Olayları'na çeviriniz bakışınızı; Magosa Direnişi'nde EOKA'cılara karşı burayı nasıl bir direniş kalesi yaptığını anımsayınız!

Oğuz Bey, şimdi bir üniversitede öğretim üyesi... Oğlu, sevgili Uğur Kaleli, orada yüksek lisansını tamamlamış ve doktoraya başlamak üzere.

Yanında Azerbaycan Türk'ü bir arkadaşı...

İşte bu.

Gençlik filiz verdi, ana köke bağlı, büyüyor ki deme gitsin.

Yemek; ardından yeniden gecenin bir vakti geri dönüş ve Mülheim...

Arkası günlerde gezi programı...

Örneğin Köln'e gidiyoruz. Kölner Dom ve otobüsle kent gezisi...

Ve elbette başka yerler.

Essen ve Münster'i unutamayız.

Yürek yüreğeyiz, Türkiye sevdalıları ile…

İnsanca ve umut dolu. Ve içimde nice heyecanlar yaşayarak, DüsseldoTürkiye'ye, İzmir'e uçuyorum…

Hiç bir şey boşa gitmez, hiç bir şey…

Türkiye daha aydınlık ve daha güzel günler görecektir…