Adamların adamı uykuda mısın?

Ömrü yetseydi…

Bu sabah 69 yaşına gözlerini açacaktı…

Olmadı…

Yazgıyı silip, yenisini yazamıyorsun…

17 yıl geçivermiş, gidişinin üstünden ama…

Kimliği… Kişiliği… Eserleriyle…

Hala aranıyor…

***

Mutlu bir İzmirli'ydi…

Kahkaha atmasını bilen…

Kendisiyle barışık o adam…

Garip bir heyecan bulaştırırdı etrafına…

İzmir'i Sevme Sanatı'nı…

Başkalarına aşılamayı pek bi'iyi bilirdi…

O'na sorarsanız…

'İzmir'i sevmek aşkların en güzeli' demekle de yetinmezdi…

***

Sezen Aksu'nun'un pek güzel bir şarkısı vardır…

Adı bile soyludur:

'Adamların Adamı'

Yitip, giden bir can'ın ardından yazılmıştır…

Aslında…

Bir şarkının, tek başına…

Nasıl / ne kadar acıtıcı olabileceğinin kanıtıdır…

Sözleri bir mıh gibi çakılır beyninize…

Hele Nükhet Duru söyleyince…

Hicrandır, ağıttır ama…

Kim için söylenirse, yakışır o adama!

'Bu yaz güneş biraz daha eksik / El ele verin azaldık… / Yine o tanıdık serinlik… / İşimiz çok zor…'

***

Nasıl da cuk oturmuştu, O'na bu şarkı…

Ni'tekim…

Bu melodi ile uğurladık O'nu sonsuzluğa…

***

Sabah, Levent Piriştina aradı…

Hüzün bulaşıcı…

'Keşke şimdi burada yanımızda olsa…' diyesi gelirken insanın…

İçimden geçeni okur gibi…

Dudağının ucunda biriktirdiklerini söyleyiverdi, bi'solukta:

'Bugün, ah aramızda olsaydın babam… Sabah sabah; Damla, Arya ve Mia ile sürpriz bir sabah baskını yapmaz mıydık sana? Sen de yatakta, torunlarının yanında o meşhur kahkahanla yol verirdin yeni yaşına… Hiç başımızdan eksik olma temennileriyle keserdik pastanı… Her zamanki gibi, biraz kızardın tabii; (Ne gerek vardı?) diye… Annem birazdan uğrayacak sana, güzel çiçekler getirecek... Bizler iyiyiz; merak etme... Tek sorun var; çok özledik babam...'

***

Tam o anda…

Odamın penceresindeki camları döverken İzmir'in yağmuru…

Telefonun öbür ucunda…

Meslektaşım Tülin Biçer Yıldız

Meğer, ikimiz de aynı şeyi düşünmüşüz…

Hiç kesmedim sözünü:

'Herhalde aşıları tamamlanmış olurdu... Alsancak'taki evi depremde zarar gördüğü icin kentsel dönüşüme girip yıkıldı; belki bundan kaynaklanan sorunlarla uğraşırdı ya da kendisine yeni yeni işler yaratmış; onlarla haşır-neşir olup vakit geçirirdi... Sonra torun sevinci var tabii... Hayatın güzellikleri... Politikadan söz etmiyorum o konuda söyleyeceği iyi şeyler olmadığından ama yine heyecan içinde olurdu... Yapacak şeyler... Konuşulacak insanlar... Gidilecek yerler... Ah, hay Allah… Gidilecek yerler deyince, aklıma geldi… Kanada seyahatindeydi... Şehri gezerken görüp, beğenmiş… O zaman teknoloji şimdiki gibi değil tabii; çek WhatsApp'tan yolla gitsin yok… Fotoğrafı çekmiş; bir stüdyo bulup karta bastırmış… Oradan doğru postaneye… Fotoğrafı belediyeye faksla yollamış... Üstünde de bir not; daha doğrusu talimat: (Ben gelmeden yapın…) Fotoğrafta elektrik direklerine asılmış çiçeklikler var… O zamanın park bahçeler müdürü Müştak Bey, başkan dönmeden projeyi bitirme heyecanıyla çalışmaya başlamış... Heyecan da bulaşıcı bir şey aslında... Şevk verir, yaşama ve çalışma sevinci verir insana... Yoksa herkes şimdiki gibi gerekeni gerektiği kadar yaparsa monotonluğun yoruculuğuyla baş başa kalırız... Ahmet Başkan gittiğinden beri İzmir'de eksik olan şey bu heyecan mı yoksa?'

***

'Ah koca oğlan oyun ettin… / Bu iş burada bitmez… / Söylenecek çok söz kaldı… / Sana bir ömür yetmez...'

***

Ahmet Piriştina'ya…

Bu köşeden…

'İyi ki doğmuşsun…' diye seslenirken…

O'nun yakın çalışma arkadaşı…

Konak'ın önceki başkanlarından…

Meslektaşım Erdal İzgi

'Bu kez, ben nokta koyabilir miyim şu gönül sesi satırları?' diye çaktı selamı…

Kim tutar kalemini?

'Aradan yıllar geçmesine rağmen…

Bir insan…

Kişiliği ve hizmetleriyle unutulmuyor…

Her yıl artan bir özlemle anılıyor ve aranıyorsa…

Bu çok önemli bir sosyolojik bir olaydır…

O kişi iyi incelenmeyi, araştırılmalı ve bunun nedeni bulunmalıdır…

Tıpkı Ahmet Piriştina gibi…'

***

'Ah, nerelere gittin aman söyle…

Bu ayrılık ne yaman söyle…

Adamların adamı, uykuda mısın?'

Nokta…

Sonsöz: 'Üzülme, herkes ölür; kimi toprağa kimi yüreğe gömülür… / Hz. Mevlana…'