Meslek hayatımın en acı veren takvim yaprağıydı, 13 Mayıs 2014... Cumhuriyet Tarihimiz'de, Büyük Marmara Depremi'nden sonra ulusça kahreden bir gün yaşıyorduk... Manisa Soma'daki faciada 301 madenci şehit olmuştu... Kurbanların cesetleri çıkarılırken Ege TV canlı yayındaydı... Şehit yakınlarının çığlıkları hala kulaklarımda... Türkiye kan ağlıyordu... Vatan sathında yardım kampanyaları birbirini izledi... Kor gibi yanan yüreklere bir nebze su sıkıldı ama, ateş düştüğü yeri yakıyordu... Nitekim, aradan bunca zaman geçti, davalar hala sürüyor...
Bu davalardan biri çok önemli...
Soma'daki iş mahkemesi, aylar önce 301 madencinin annesi, babası, evliyse eşi ve çocukları adına manevi tazminat ödenmesine karar verdi... Mahkemenin bu kararına hem maden şirketinin hem de Türkiye Kömür İşletmeleri'nin avukatları itiraz etti...
Itiraz dilekçesindeki bir cümle akılları durduracak cinstendi...
Karşı tarafın avukatları, 'tazminatların zenginleşme aracı olarak kullanılmaması gerektiğini' ileri sürerek kararın bozulmasını istedi... Top artık 'Yargıtay'da idi...
Bakın sonra ne oldu...
Türkiye'de yargılamaların yolunda yapılıp yapılmadığını incelemekle görevli yüksek yargı kurulu 'Yargıtay'ın 21. Hukuk Dairesi...
Ne ilginç rastlantıdır ki, Türkiye'de CHP'nin başlattığı 'Adalet' yürüyüşü sürerken...
Soma faciası mağdurlarının manevi tazminat davaları için emsal olacak bir karara imza attı...
Yargıtay, 'Aslolan insan yaşamıdır... Ve bu yaşamın yitirilmesinin yakınlarında açtığı derin ızdırabı hiçbir değerin telafi etmesi olanaklı değildir... Burada amaçlanan sadece bir nebze olsun rahatlama duygusu vermek, öte yandan da zarar veren yanı da dikkat ve özen göstermek konusunda etkileyecek bir yaptırımla caydırıcı olabilmektir...' dedi ve bastı imzayı...
Şimdi bu 'altın' karar, Soma Faciası mağdurlarının manevi tazminat davaları için emsal olacak; bir nebze daha acılı kalpleri rahatlatacak...
Sonsöz: 'Hak, hukuk ve adalet'ten asla umudumuzu kesmeyelim...'