Bak, Mahmut Hoca size geliyor Hafize Ana!..
Acıkmıştır şimdi...
Biraz da yorgun...
Hadi, bir tabak yemek koy masaya...
Varsa, bir tas da üzüm hoşafı fena olmaz yanına...
Çağır Şaban'ı, Ferit'i, Güdük'ü, karşılasınlar hocalarını...
Ama tembih et, söndürsünler sigaralarını...
Konuşacak çok şeyleri vardır, doldur çaylarını...
Sonra Sadri, Vahi, Nubar, Feridun, Cevat, Sami, Necdet, Zeki, Levent de katılır belki sohbetlerine...
Hulusi Bey meşguldür şimdi...
Fabrika çıkışı yalıya döndüğünde görür artık dostunu...
Kızar tabii biraz, bıyıklarını bükerek...
Sonra da kükrer davudi sesiyle:
'Niye geç kaldın bu kadar Yaşar Usta! Çok mu işin gücün vardı oralarda...'
Aç kapıyı Veysel efendi...
Çıkan Hababam değil...
Gelen Mahmut hoca...
Git haber ver 'Paşa Nuri'ye, 'Külyutmaz Necmi'ye, 'Ben sana yandım Zühtü'ye, Akil hocaya...
Haa, 'paragöz' müdür beyi de pas geçme...
Git Veysel efendi, hadi git!..
Merak etme, sıvışmaya kalkmaz cennetteki mektebinizden hiç kimse...
Aaa! Ağlıyor musun yoksa sen Hafize Ana!..
Bak selam getirmiş Mahmut hoca, Hayta'dan, Bacaksız'dan, Badi'den sana...
Kızların Türkan, Hülya, Filiz, Fatma, Emel, Gülşen, Ayşen, Hale de ellerinden öpüyorlarmış saygıyla...
Hadi ama sil gözyaşlarını, ağlama...
Bekleyin bizi de Hafize Ana...
Film bitmedi daha...
Geleceğiz hepimiz birgün yanınıza...
Kimimiz Mahmut hoca gibi yavaş yavaş...
Kimimiz Ferit'imiz, Tarık'ımız gibi pattadanak!..
İşte o gün tekrar buluşacağız...
Ve...
Siz yine mutluluk dağıtacaksınız, 'cennet sineması'nın beyaz badanalı perdesinden...
Ve...
Biz yine alkışlayacağız sizi, ayağa kalkarak o sinemanın mavi boyalı tahta sandalyesinden...