Ümit YALDIZ
Yıldırım’ın 4T’sinin bendeki izdüşümü!
29 Nisan 2013 Pazartesi

İçinden geçtiğimiz ya da içimizden geçen süreci anlamaya, yorumlamaya çalışıyoruz.
Kimi zaman ibretle, kimi zaman hiddetle… Daha önce iki kez ‘yol kazası’ yaşanan açılım sürecinde bu kez oldukça mesafe kat edilmiş görünüyor. İmralı-Kandil turları, gelen/giden mektuplar, okunan bildiriler, akil insanlar… Tabi ki ortaya çıkan toplumsal kabul ve de destek. Son olarak ‘asla’ denmesine rağmen TBMM de işin içine sokuldu, tam oldu…
Adında bile mutabık olamadığımız kimilerine göre barış, kimilerine göre ihanet, kimilerine göreyse çözüm sürecinden dem vuruyoruz. Endişeli kafalarda onlarca soru işareti var hala.
Adına barış diyenlere göre ülke 30 yıldır amansız bir savaşın içinde. Ya da iç savaşın… Türk’ün ve Kürdün taraf olduğu bu savaşın sonuna gelindi.
İktidara göreyse sürecin adı ‘çözüm’ olmalı. Yani varlığı kabul edilen bir sorunu ortadan kaldırmaya dönük bir girişim. Varlığı resmen kabul edilen sorun ne?
Kürt sorunu mu terör sorunu mu? Ya da her ikisi birden mi?
Süreci endişeli gözlerle izleyen muhalefetin bir kanadına göre devleti yönetenler büyük bir ihanet içinde... Bahçeli’nin öncülük ettiği bu yapı atılan her adımın ‘Yüce Divanlık’ olduğunu savunuyor. Partisinde Bahçeli’den daha sert, radikal fikirler olmasına karşın sürece temkinli yaklaşmaya çalışan CHP Lideri Kılıçdaroğlu’na göre de pazarlık unsuru öne çıkıyor. Bir ucunda Öcalan’ın öbür ucunda Başbakan Erdoğan oturduğu bir masada yapılıyor pazarlık da... Al gülüm, ver gülüm pazarlığı…
Aslında yaklaşık 3 yıldır devam eden bir takım görüşmelerin sonrasında başta ABD olmak üzere dış konjonktürün de yoğun desteğiyle bu noktaya gelen sürece dair bilgi sahibi olanların sayısı bir elin parmaklarını geçmiyor. En kapsamlı bilginin Obama’da olduğuna şüphesi olan yoktur herhalde… Cumhurbaşkanı Gül, Başbakan Erdoğan, Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay, MİT Müsteşarı Hakan Fidan, TBMM Başkanı Cemil Çiçek… Tabi ki terörist başı Öcalan ve BDP’nin eşbaşkanları…
Hafta sonu anladık ki bu listeye Ulaştırma Bakanı Yıldırım’ı da eklememiz gerekiyor. En azından terör örgütüyle yapılan pazarlıklar konusunda yaptığı açıklamalar bize bunu düşündürtüyor.
Bunlar dışında sürecin önemli yapı taşlarından kabul edilen akiller de bir şey bilmiyor kabinedeki bakanlar da... Hatta TSK bile süreci önemli ölçüde medyadan takip ediyor bence. Başbakan Erdoğan ‘Bana güvenin, bu gemiyi limana sağ salim götüreceğim’ diyor sadece. Muhalefet ve ‘endişeli’ kitle ise daha fazla bilgi istiyor, şeffaflık istiyor. Ki böylesine kritik bir süreçte konuşan tek tarafın PKK ve BDP olması akıllardaki soru işaretlerini artırmaya yetiyor.  
Kiminle neyin pazarlığı yapıldı? Kime ne (söz) verildi? Endişeli kitle kafasını karıştıran bu iki soruya yanıt bulmaya çalışıyor. Ki yanıt bulması halinde sürece dönük toplumsal desteğin yüzde 90’lara çıkması işten değil…
Hükümet kanadı pazarlığın P’sini bile kabul etmezken Bakan Yıldırım yapılan pazarlığın şifresini İzmir’de açıkladı. Pazarlığın formülü
4T idi.
Tek devlet, tek millet, tek vatan, tek bayrak…  
Gazetelere ‘pazarlık’ itirafı olarak manşet yapılan bu sözleri pekâlâ ‘Pazarlık/mazarlık yapmadık. Aksini iddia eden yalan söyler’ diyerek de okunabilirdi aslında… Çünkü endişeli kitlenin kafasındaki soru işaretleri daha çok 4T ile ilgiliydi. Bölünme endişesini tetikleyen 4T pazarlığı Yıldırım tarafından hem açıklanıyor hem de yalanlanıyordu aynı zamanda.
Ama endişeli kitleye Yıldırım’ın 4T’si de yetmemişti.
Haber portallarındaki okuyucu yorumları, sosyal medyadaki başlıklar endişeli kitlenin beklentisinin yüksek olduğunu anlatmaya yetiyordu.
En azından iki T daha bekleniyordu iktidardan. Tek Dil’in ve Türklüğün T’si… Yani, söz konusu kitle, Türklük ve Tek Dil (Türkçe) meselesinin de pazarlık masasında ‘ödün verilemeyecekler’ listesinde olmasını arzu ediliyordu.
Yeni Anayasa çalışmalarında ‘Türklük’ kavramına ilişkin her gün yeni bir senaryo yazılırken ‘resmi dil, tek dil’ meselesi de halen netliğe kavuşabilmiş değil çünkü. Kaldı ki PKK ya da BDP kanadından yapılan açıklamalarda Başbakan Erdoğan’a rağmen ‘silahlarıyla birlikte çekileceği’ açıklanan teröristlerin Yeni Anayasa sürecine bağlı hareket edeceği ilan ediliyordu. Esasen silahlarıyla birlikte Türkiye sınırından en fazla 2 saatlik mesafede konuşlanacak olan PKK terör örgütünün Demokles’in kılıcı gibi sürecin üzerinde sallanması
en önemli sorundu.
Ve bu ortamda ‘barıştan’ söz etmek biraz zordu.
Böylesi kritik bir konuna Yıldırım’ın yaptığı radikal çıkışın bendeki izdüşümüne gelince; Öncelikle bugüne kadar hiçbir netameli konuda konuşmayan, gazetecilerin ısrarlı soruları karşısında bile ‘benim alanım değil’ diye yanıt vererek, topu taca atmayı tercih eden Yıldırım’ın ‘çözüm topuna’ bodoslama girmesi Erdoğan’a sadakatle açıklanabilir öncelikle. Süreci hem ülkesi hem partisi için ‘olmak ya da olmamak meselesi’ olarak görmek de alışılmışın dışındaki durumu anlatmaya yetebilirdi belki.
Ama kuşkusuz Erdoğan’ın elindeki anketlere göre İstanbul’da Topbaş’ın aday yapılma olasılığı artmışken, kendisine reva görülen İzmir adaylığını da ‘istenmiyorken’ genel siyasete ilişkin radikal çıkışların birkaç yan anlamı daha olabilirdi belki.
Bakan Yıldırım ya koltuğundan ziyadesiyle memnundu (En azından 2015’e kadar orada oturmak istiyordu) ya da ‘duble yol, liman, demiryolu, havaalanından’ anladığım kadar ‘genel siyasetten de anlarım’ demeye çalışıyordu.
Ki bu mesajın Erdoğan sonrasına dönük yansıması hem teşkilatta hem de kamuoyunda farklı olacaktı.
Yine sızdırılan anketlerde Erdoğan sonrası partinin başında kimi görmek istersiniz sorularında ilk 4’e giren ve giderek yükselen bir grafiği olan Yıldırım, bana göre ‘potansiyel bir başbakan’ adayıydı bir süredir.
Ya da ‘ustam’ dediği başbakanının talebiyle ‘çözüm sürecinde’ ezilme riskine karşın elini taşın altına koymaktan imtina etmemiş bir ekip arkadaşıydı sadece.
Hiç kuşku yok ki bence de AK Parti iktidarının en başarılı bakanı Binali Yıldırım’dır. 15 bin kilometre duble yol, onlarca havalimanı, liman, otoyol, demiryolu… Söz konusu ‘hizmet’ olduğunda matematiğe güvenirim. Çünkü rakamlar yalan söylemez.
Belki de Bakan Yıldırım’ı ‘başarılı’ yapan faktörlerden biri de iç siyasete neredeyse hiç girmemesi, ideolojik konularda açıkça taraf olmaması ya da sıcak gündeme ilişkin ileri/geri konuşmaması, hatta mümkünse o toplara hiç girmemesiydi.
Hizmet/proje temelli duruşu sayesinde partiler üstü bir kimliğe bürünen hatta İzmir özelinde CHP’lilerin bile sempatisini kazanan Yıldırım’ı daha çok ‘temel atarken ya da kurdele keserken’ gören bizler için bile son dönem demeçlerinin sırrını çözmek kolay değildi. Yine futboldan örnek vermek gerekirse ‘golcü’ bildiğiniz bir oyuncunun sahaya kaleci olarak çıkmasına benzetebiliriz tabloyu. Yıldırım’ı alışık olmadığımız bir mevkide izlemek ilginç oluyor. Gördüğüm kadarıyla Bakan Yıldırım şimdilik zorlanmadan bu mevkide de oynayabiliyor. Ama böylesine kritik süreçler ateşten gömlek gibidir. Yani İstanbul’daki üçüncü köprüye benzemez. Daha çok ‘sırat köprüsü’ne benzer.  
Kıldan ince, kılıçtan keskin…
Çözüm sürecine ilişkin radikal 4T çıkışına Ekonomi Muhabirleri Derneği İzmir Şubesinde imza atan Yıldırım, aynı toplantıda İzmir siyasetini ısıtacak iki radikal açıklama daha yaptı. Birincisi Kurvaziyer Limanı’na projelendirilen AVM, ötekisi de İzmir Büyükşehir’in bakanlığa devretmek için 2 yıl önce başvurduğu 3 metro projesiyle ilgiliydi. Hükümetin seçim beyannamesinde de yer alan 3 metro projesini hala devralmadıkları konuşmasından anlaşılan Yıldırım, ‘Onların projeleri bile henüz hazır değil’ derken Konak Tüneli’ne de plansız/projesiz başladığını unutuyor gibiydi.
Ama Yıldırım, Alsancak’taki Kurvaziyer Planı içindeki AVM konusunda haklıydı. “100 metre öteye 3,5 emsal imar verenler limandaki AVM’ye karşı çıkıyor” derken yani.

Yeni Kent Merkezi ya da Manhattan Planı olarak bildiğimiz Liman Arkası Projesi’nde gökdelenler yükselmeye başladı. Başta trafik olmak üzere pek çok konuda Yeni Kent Merkezi’ni eleştirenlerin gerekçesiyle Liman’daki AVM’ye karşı çıkanların gerekçesi aynı çünkü. O zaman haliyle adama soruyorlar. ‘Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu’ diye.

Yazdır   Önceki sayfa   Sayfa başına git  
YORUMLAR
Toplam 1 yorum var, 1 adet görüntüleniyor. Onay bekleyen yorum yok.

Küfür, hakaret içeren; dil, din, ırk ayrımı yapan; yasalara aykırı ifade ve beyanda bulunan ve tamamı büyük harflerle yazılan yorumlar yayınlanmayacaktır.
Neleri kabul ediyorum: IP adresimin kaydedileceğini, adli makamlarca istenmesi durumunda ip adresimin yetkililerle paylaşılacağını, yazılan yorumların sorumluluğunun tarafıma ait olduğunu, yazımın, yetkililerce, fikrim sorulmaksızın yayından kaldırılabileceğini bu siteye girdiğim andan itibaren kabul etmiş sayılırım.
 
üzülüyorum 30 Nisan 2013 Salı 20:13

sayın Yaldız sizden ricamız büyükşehir bünyesinde İzenerji personeli olarak çalışan bizlerin sözleşme süreciyle ilgili yazı yazmanızdır. aynı şartlar altında aynı saatler içerisinde hatta kendilerinden daha gayretli çalıştığımız diğer şirket çalışanları 2bin liraya yakın maaş alıyorken bizler evli değilsek bin lira alamıyoruz. Lütfen konuyu araştırıp yazın gerçek gazeteciliğinize inancımız sonsuzdur. Aziz başkan çok duyarlıdır sizin gibi usta gazetecinin yazısını dikkate alacaktır. yardımbeklyrz

Yorumu oyla      11      5  
FACEBOOK YORUM
Yorumlarınızı Facebook hesabınız üzerinden yapın hemen onaylansın...
Mehmet KARABEL
Mehmet KARABEL
Latife Hanım çam devirince!
Neşe ÖNEN
Neşe ÖNEN
Dün ve bugün Türkiye (3): 'Dans eden ayılar' ve 'Sokak hayvanları'
İhsan Özbelge ÖZDURAN
İhsan Özbelge ÖZDURAN
'Eskidendi çok eskiden...'
Ayda ÖZEREN
Ayda ÖZEREN
Metanoya!
Tayfun MARO
Tayfun MARO
Türkiye'nin İslam’la sınavı
Engin ÖNEN
Engin ÖNEN
Kamu yararı Çeşme Projesi’nin neresinde?
Kemal ANADOL
Kemal ANADOL
12 Eylül ve yeni Anayasa
Prof. Dr. Mustafa KAYMAKÇI
Prof. Dr. Mustafa KAYMAKÇI
Atatürk’ün Toprak Kanunu ya da feodalizmin tasfiyesi uğraşısı
Dr. Hakan TARTAN
Dr. Hakan TARTAN
Siber ve milli!
Rifat ÖZER
Rifat ÖZER
Germir bağları
ÇOK OKUNANLAR
ÇOK YORUMLANANLAR
FACEBOOK'TA EGE'DE SON SÖZ
GAZETE EGE'DE SONSÖZ
KünyeKünye İletişimİletişim FacebookFacebook TwitterTwitter Google+Google+ RSSRSS Sitene EkleSitene Ekle Günün HaberleriGünün Haberleri
Maxiva