Gönül Soyoğul
Yemek bahane, tatil şahane
14 Temmuz 2011 Perşembe

Metabolik bir problem, genetik özellikler, zorunlu ilaçlar vs. yoksa, kilo sorunu da olmuyor 20’li, 30’lu yaşlarda…
Ama işte ne oluyorsa oluyor; sorun 40’tan sonra başlıyor.
40’lı yaşlar, yani ‘su içsem yarıyor’ dönemleri.
Her ne kadar bu işin uzmanları, ‘yediklerini azalt, hareketi artır’ gibi görünürde basit bir formül önerse de, basitlik ‘görünürlük’te işte.
Sonuçta yolun yarısına kadar edindiğin/kazandığın ne kadar yeme/içme alışkanlığı varsa, hepsini tümden değiştirmekte yatıyor iş ki…
Bu da göründüğü kadar basit değil, bilirsiniz.
Çayı iki şekerle içiyorsan mesela, tümden kaldıracaksın.
Caanım kızartmalara, şekerli/gazlı içeceklere kedi/ciğer muamelesi çekeceksin. Ciğer demişken, sakatatı değil yemek, adını bile ağzına almayacaksın.
Lokmaları ardı ardına tıkıştırmaktan vazgeçip her birini içinden 20’ye kadar sayarak yiyeceksin.
Karnını şişirmek, çok yemeyi önlemek için açılışı çorba veya salatayla yapacaksın.
Çikolata reyonlarının önünden geçmeyeceksin.
Pastayı sadece doğum günlerinde tadacaksın.
Lokumları, akide şekerlerini, kurabiyeleri, bisküvileri, peynirin yağlısını, tatlının kaymaklısını unutacaksın.
Bakın tereyağlı baklavayı, kıtır kıtır tulumba tatlılarını, şuruplu lokmaları hiç saymıyorum bile.
Ya da bütün bu saydığım günahkar (ve de lezzetli) yiyeceklerin hepsinden miktarlarını azaltarak/tadına bakar gibi yemeğe devam edip her gün günde 5 kilometreden az olmamak kaydıyla yürüyeceksin.
Belki de iki saat yüzeceksin.
Asansör icat edilmemiş farz edeceksin, merdiven tırmanacak, sık sık tabanvaya başvuracaksın.
Yemek keyfi olan, hayatında spor yapmamışlar için (mesela ben) ölümlerden ölüm beğen gibi oldu ama… Öyle.
Kilolarla ilgili her haberin üzerine atlıyorum işte bu yüzden.
Hani ‘dört kollu’ya bindirtmeyecek sihirli bir karışım, şıp diye zayıflama, bir hapla bütün yağlardan/fazlalıklardan kurtulma falan gibi mucize bir çözüm bekliyorum ben de pek çoğunuz gibi de…
Geçen gün okuduğum bir yazı, moralimi dibe çekmiş durumda. ‘Havada bulut, kilo vermeyi unut’ demedikleri kalmış çeviriyi yapan arkadaşların.
Araştırmaya göre; yemek yediğimiz tabağın büyüklüğünden, mutfakta ya da yemek yediğiniz mekandaki ampülün watt’ına, içtiğiniz bardağın uzunluk/kısalık/kalınlığından, mutfağınızın kullanım alanına kadar her şey ‘kilo alma ya da verme nedeni’ zira.
Çok uzun araştırmanın bir tanesini yazayım mesela:
‘The Portion Teller Plan’ adlı kitabın yazarı Dr. Lisa Young, “Çoğumuz tabağımızı ağzına kadar doldurmak ve ne koyduysak hepsini yeme alışkanlığına sahibiz” diyor. Fakat 1970’lerden beri, yemeklerde kullanılan tabakların çapı yüzde 25 oranında büyüyerek 30 santim ve daha fazlasına ulaştı. Cornell Üniversitesi’nden Dr. Brian Wansink’e göre yiyeceğinizi, çapı 5 santim daha küçük bir tabakta yemek, öğün başına yüzde 22 daha az kalori almanıza neden oluyor. Bu da bir ayda yaklaşık bir kilo verilmesini sağlıyor.
Dr. Young’a göre öğün ayarlarında da değişiklik yapılmalı. Et ve makarna gibi yüksek kalorili yiyecekleri tüketirken salata tabağı kullanılmalı ve bu tabak sebzeyle donatılmalı. Dr. Wansink ise “En uygun boyut 25 santim veya daha küçük çapa sahip bir tabak” diyor.
Bir de aydınlatmayı ilave edeyim tabak boyutlarına ki, o da şöyle:
Araştırmalara göre yemek yenilen ortamdaki yüksek watt’lı aydınlatma, stres seviyesini yükseltiyor ve iştah artırarak normalden daha hızlı yemeye sebep oluyor. Ancak düşük aydınlatma da pek masum değil. O da yemeğin yavaş tüketilmesini engelliyor.
Dağınık mutfağın strese sebep olduğu, bunun da kandaki kortizol seviyesini yükselterek açlık duygusunu artırdığını,
Bir başka ayrıntıyı; geniş bardaklarda kola/meyve suyu içme alışkanlığının yılda 1.5 kilo demek olduğunu eklemeliyim ki, içinizin sıkıntısı artsın. Hatta benimki gibi tavan yapsın!
 
İçim sıkıldı politikadan/yesinler birbirlerini, kendime başka konular yaratacağım, insanın şuurunu oynatan bu sıcakta ‘serin yazılar’ deneyeceğim derken şu duruma bakın.
En iyisi bir süre kaybolmak, ‘serin yazı’ yazacağım diye debelenmek yerine, bünyeyi kilolarla birlikte ‘serin sulara’ bırakmak.
Tatile çıkmak için bundan iyi bahane mi bulunurmuş?

Yazdır   Önceki sayfa   Sayfa başına git  
YORUMLAR
 Onay bekleyen yorum yok.

Küfür, hakaret içeren; dil, din, ırk ayrımı yapan; yasalara aykırı ifade ve beyanda bulunan ve tamamı büyük harflerle yazılan yorumlar yayınlanmayacaktır.
Neleri kabul ediyorum: IP adresimin kaydedileceğini, adli makamlarca istenmesi durumunda ip adresimin yetkililerle paylaşılacağını, yazılan yorumların sorumluluğunun tarafıma ait olduğunu, yazımın, yetkililerce, fikrim sorulmaksızın yayından kaldırılabileceğini bu siteye girdiğim andan itibaren kabul etmiş sayılırım.
 

Bu haber henüz yorumlanmamış...

FACEBOOK YORUM
Yorumlarınızı Facebook hesabınız üzerinden yapın hemen onaylansın...
Oytun NALBANTOĞLU
Oytun NALBANTOĞLU
Stoilov’a nazar değdi!
Mehmet KARABEL
Mehmet KARABEL
Gönlüm hep seni arıyor neredesin?
Ayda ÖZEREN
Ayda ÖZEREN
Kirpi ikilemi – Hayır deme sanatı
Nedim ATİLLA
Nedim ATİLLA
İzmirli giderek kendini daha kötü hissediyor
Tayfun MARO
Tayfun MARO
Netameli meseleler 7
Kemal ANADOL
Kemal ANADOL
Bir portre: Sadullah Usumi
Engin ÖNEN
Engin ÖNEN
Tire pazarında…
Neşe ÖNEN
Neşe ÖNEN
İsrailli çocuklara mektuplar (2) Barış sizin elinizde çocuklar!
Prof. Dr. Mustafa KAYMAKÇI
Prof. Dr. Mustafa KAYMAKÇI
Nasıl toprak reformu yapılmalı?
Nüvit TOKDEMİR
Nüvit TOKDEMİR
Yaşamak...
ÇOK OKUNANLAR
ÇOK YORUMLANANLAR
FACEBOOK'TA EGE'DE SON SÖZ
GAZETE EGE'DE SONSÖZ
KünyeKünye İletişimİletişim FacebookFacebook TwitterTwitter Google+Google+ RSSRSS Sitene EkleSitene Ekle Günün HaberleriGünün Haberleri
Maxiva