Fikret İLKİZ
Tuh sana/Yarabbi şükür!
28 Şubat 2010 Pazar

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, bir televizyon kanalının ’“Başsavcılık basıldı’” şeklindeki haberlerine "Tuh sana. Basıldı denmez, arama kararıyla arama yapıldı denilir."’¶ sözleriyle tepki göstermişti. Böylece haberlerin nasıl yazılıp yayınlanacağını, başlıkların nasıl atılacağını gazetecilere öğretmiş oldu’… 

Ne denir? Bir devlet büyüğümüz tarafından suratımıza tükürüldüğü için ’“yarabbi şükür’” mü demeliyim acaba? Böyle bir söz, sahibine aynen iade de edilemez ki! Çok ayıp olur. En iyisi bu gazetecilik dersini aldıktan sonra, ’“yargı üzerine’” -eğer başarabilirsem- ’“gerginlik’” yaratmayacak bir yazı yazmayı denemeliyim.  

Hakimler ve savcıların görevlerini yaparken bağlı oldukları etik ilkeler var mıdır?   
Yargıtay Ceza Genel Kurulu’’nun yol gösterici bir kararından hareketle açıklayalım:   
Hakimler ve Savcıların görev ve yetkilerinin ne olduğu, sorumlulukları, görev ve yetkilerini hangi ilke ve esaslara göre yerine getirecekleri ve uymaları gereken ilkeler önemlidir. Hakimlik ve savcılık ayrı ayrı görevlerdir. Ancak bizim hukuk sistemimizde uymaları gereken meslek kuralları açısından aralarında önemli bir fark yoktur.  
Hakimlerin / savcıların görevlerini hangi esaslara göre yapmaları gerektiği konusunda mevzuatımızda açık bir düzenleme yoktur. Bu konudaki en önemli uluslar arası metin Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komisyonu’’nun 23 Nisan 2003 tarihli oturumunda kabul edilmiş olan Bangolar Yargı Etiği İlkeleri’’dir. Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu 2006 yılında Bangolar Yargı Etiği ilkelerinin benimsenmesine karar verdi. Bu karar tüm hakim ve savcılara genelge şeklinde duyuruldu. Bu belgede korunması ve uyulması istenilen 6 temel değer; bağımsızlık, tarafsızlık, doğruluk ve tutarlılık, dürüstlük, eşitlik, ehliyet ve liyakat olarak sayılmıştır.

Bağımsızlıktan bahsedilirken;
’“hakim, genelde toplumdan, özelde ise karar vermek zorunda olduğu ihtilafın taraflarından bağımsızdır.’” ,
Tarafsızlıktan bahsedilirken; ’“Tarafsızlık, yargı görevinin tam ve doğru bir şekilde yerine getirilmesinin esasıdır. Bu prensip, sadece bizatihi karar için değil. Aynı zamanda kararın oluşturulduğu süreç açısından da geçerlidir. Hakim, yargısal görevlerini tarafsız ve önyargısız ve iltimassız olarak yerine getirmelidir. Hakim, mahkemede ve mahkeme dışında, yargı ve yargıç tarafsızlığı açısından kamuoyu, hukuk mesleği ve dava taraflarının güvenini sağlayacak ve artıracak davranışlar içerisinde olmalıdır.’”,

D
oğruluk ve tutarlılıktan bahsedilirken, ’“Hakim, mesleki davranış şekli itibarıyla, makul olarak düşünme yeteneği olan bir kişide herhangi bir serzenişe yol açmayacak hal ve tavır içinde olmalıdır. Hakimin hal ve davranış tarzı, yargının doğruluğuna ve tutarlılığına ilişkin inancı kuvvetlendirici nitelikte olmalıdır. Adaletin gerçek anlamda sağlanması kadar gerçekleştirildiğinin görüntü olarak sağlanması da önemlidir.’”,
Dürüstlükten bahsedilirken, ’“Dürüstlük ve dürüstlüğün görüntü olarak ortaya konuluşu, bir hakimin tüm etkinliklerini icrada esaslı bir unsurdur. Hakim, hakimden sadır olan tüm etkinliklerde yakışıksız ve yakışık almayan görüntüler içerisinde olmaktan kaçmalıdır. Kamunun sürekli denetim suresi olan hakim, normal bir vatandaş tarafından sıkıntı verici olarak görülebilecek kişisel sınırlamaları kabullenmeli ve bunlara isteyerek ve özgürce uymalıdır. Hakim, özellikle yargı mesleğinin onuruyla uyumlu bir tarzda davranmalıdır. Hakim, kendi mahkemesinde hukuk mesleğini icra eden kimselerle olan bireysel ilişkilerinde, objektif olarak bakıldığında tarafgirlik veya bir tarafa meyletme görüntüsü ya da şüphe doğuracak durumlardan kaçmalıdır. Hakim; ailesinin, sosyal veya diğer ilişkilerinin, hakim olarak mesleki davranışlarını veya vereceği yargısal kararları etkilemesine izin vermemelidir. Hakim, hakimlik mesleğinin prestijini; kendisine, aile üyelerinden birisine veya herhangi bir kimseye özel çıkar sağlayacak şekilde ne kendisi kullanmalı ne de başka birisine kullandırmalıdır. Ayrıca hakim, yargı görevinin yerine getirilmesinde, herhangi bir kimsenin kendisini etkileyebileceği izlenimine ne kendisi yol açmalıdır, ne de başkalar m böyle bir izlenime yol açmalarına müsaade etmelidir. Hakim ve aile üyeleri; yargısal görevlerin yerine getirilmesine ilişkin olarak, bir şeyin hakim tarafından yapılması, yapılmaması veya yapılmasına kayıtsız kalınması ile ilintili herhangi bir hediye, bir kredi, bir teberru ya da bir iltimas talebinde bulunmaları veya kabul etmeleri konusunda izin veremez.’”,
Eşitlikten bahsedilirken; ’“Yargıçlık makamın gerektirdiği performans açısından asil olan; herkesin mahkemeler önünde eşit muameleye tabi tutulmasını sağlamaktır.’”
Ehliyet ve liyakatten bahsedilirken; ’“Hakim, yargısal görevlerini layıkıyla yerine getirilmesine uygun düşmeyen davranışlar içerisinde bulunamaz.’”,
denilmek suretiyle bir hakimin (savcının) uyması gereken etik değerler özü itibarıyla ortaya konulmuştur. (YCGK 20.11.2007 T. 2007/5’–83, E. 2007/244 K.)

Avrupa Savcıları  Konferansı’’nın 29’–30 Mayıs 2005 tarihli 6. oturumunda kabul edilen, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’’nca 2006 yılında benimsenmesine karar verilerek hakım ve savcılara duyurulan Savcılar İçin Etik ve Davranış Biçimlerine İlişkin Avrupa Esasları ’“Budapeşte İlkeleri’” de hemen hemen Bangalor ilkeleri ile benzer mahiyettedir. Şu halde; hakimler ve savcılar Anayasa ve yasalarla verilen görev ve yetkileri, yazılı olsun ya da olmasın evrensel nitelikteki bu etik kurallara tabi olarak yerine getirmelidirler. Bizde ise, aksi uygulamalar çoktur.

Evrensel ilkelere göre davranan yargıçlar ve savcılar istemiş olmakla; acaba bu yazdıklarım hükümetin eleştirisi olarak algılanır mı? Eğer öyleyse; Başbakan’’ın deyimiyle ortalığı kızıştırıp, ortalığı geren yazılar yazan köşe yazarı sayılır mıyım? Başbakan’’a ve hükümete ters gelen yazılar yazdığım için bu köşeden kovulmam mı gerekir? Çünkü Başbakan, medya patronlarından beğenmediği ve ortalığı germekle suçladığı köşe yazarlarının işten atılmasını istedi.
O halde ’“tuh sana’” diyerek suratımıza tükürülmesiyle başlayan ve Başbakan’’ın, patronlardan köşe yazarlarını işten kovmasını istemesiyle devam eden bu durum;  aslında işten atılacaklar yerine hükümetin tavsiye edeceği köşe yazarları sayesinde ’“basın özgürlüğünün’” devlet tarafından sağlanacağının ’“resmi’” garantisidir.   

Yazdır   Önceki sayfa   Sayfa başına git  
YORUMLAR
 Onay bekleyen yorum yok.

Küfür, hakaret içeren; dil, din, ırk ayrımı yapan; yasalara aykırı ifade ve beyanda bulunan ve tamamı büyük harflerle yazılan yorumlar yayınlanmayacaktır.
Neleri kabul ediyorum: IP adresimin kaydedileceğini, adli makamlarca istenmesi durumunda ip adresimin yetkililerle paylaşılacağını, yazılan yorumların sorumluluğunun tarafıma ait olduğunu, yazımın, yetkililerce, fikrim sorulmaksızın yayından kaldırılabileceğini bu siteye girdiğim andan itibaren kabul etmiş sayılırım.
 

Bu haber henüz yorumlanmamış...

FACEBOOK YORUM
Yorumlarınızı Facebook hesabınız üzerinden yapın hemen onaylansın...
Oytun NALBANTOĞLU
Oytun NALBANTOĞLU
Son nefeste Göztepe!
Cumhur BULUT
Cumhur BULUT
Townç Sowyer'in maceraları
Neşe ÖNEN
Neşe ÖNEN
Dün ve Bugün Türkiye (9) 'Bizim radyo tiyatrolarımız vardı'
Engin ÖNEN
Engin ÖNEN
Bektaşi Devleti tartışmaları!
Mehmet KARABEL
Mehmet KARABEL
‘Erkekler bastığım kaldırımı öperdi!’
Ender ALDANMAZ
Ender ALDANMAZ
Parti tabanı Özel’den kopuyor mu?
Kemal ANADOL
Kemal ANADOL
CHP ne yapmalı?
Prof. Dr. Mustafa KAYMAKÇI
Prof. Dr. Mustafa KAYMAKÇI
Neden toprak reformu yapılmalı?
Tayfun MARO
Tayfun MARO
Eril toplumda kıyamet alametleri...
Nedim ATİLLA
Nedim ATİLLA
İzmir’e kruvaziyer niye gelsin?
ÇOK OKUNANLAR
ÇOK YORUMLANANLAR
FACEBOOK'TA EGE'DE SON SÖZ
GAZETE EGE'DE SONSÖZ
KünyeKünye İletişimİletişim FacebookFacebook TwitterTwitter Google+Google+ RSSRSS Sitene EkleSitene Ekle Günün HaberleriGünün Haberleri
Maxiva