11 Mart 2011 günü Avukatları ile yaptığı görüşmede Abdullah Öcalan, İmralı'da
Devlet görevlileri ile görüşmelerin devam ettiğini söyleyerek; ' Uzlaşırsak umut
var diyeceğim, olmazsa ben yokum diyeceğim. İşe KCK mı girer, başka bir şey
falan mı devreye girer bilemem. Çözüm gelişmezse topyekûn savaş gelişir,
topyekûn savaşa karşı topyekûn savunma yaparlar' ifadesini kullandı.
Terör Örgütü PKK'nın başı;
*Başbakan'ın emriyle Türkiye Cumhuriyeti Devleti yetkilileriyle İmralı'da
görüştüğünü doğruluyor.
*AKP Hükümetinin kendisini muhatap kabul ettiğini doğruluyor.
*Uzlaşmak için AKP Hükümetiyle arasında bir plan(Yol Haritası) olduğunu kabul
ediyor.
*Talepleri kabul edilmezse 'ben yokum' diyerek devreden çıkacağını söylüyor.
*Çözüm gelişmezse, Türkiye Cumhuriyetini, 'Topyekûn Savaş' ile tehdit
edebiliyor.
*11 Mart'ta yapılan bu görüşme, 12 Mart'ta Haber Ajansları tarafından
kamuoyuna duyuruluyor ve tam 10 gündür AKP Hükümeti tarafından
yalanlanmıyor.
PKK'nın Siyasi kanadı BDP ve KCK tarafından düzenlenen Nevruz
Kutlamalarında;
*PKK lehine sloganlar atıldı, Apo'nun binlerce posteri ve PKK bayrakları taşındı.
*Ahmet Türk; 'Artık Yola çıkıldı, dönüş yok' dedi.
*Gülten Kışanak; Demokratik Özerk Bağımsız Kürdistan mutlaka kurulacaktır'
dedi.
*Açılan pankartlarda; 'İmralı'ya bin selam' ve 'Nevruz ateşiyle Demokratik
Ulusu ve Ortak Vatanı inşa edelim' yazıyordu.
*PKK Gençlik Kolu olan Komalen Civan'dan yapılan açıklamada, gençlere
meydanlara inme talimatı verilirken, 'Halkımızın özgürlüğe olan susuzluğu 2011
Nevruzu ile özgür yaşam seçeneğine dönüşecektir' denildi.
*BDP Genel Başkanı; Kürtlerin kendi elleriyle, kendi çözümlerini yaratacağını
savunarak, 'Bölge şu anda barut fıçısıdır. Patlama noktasına gelmiş, kimse
bunun farkında değil. Bu insanlar bir gün kesintisiz isyana başlarsa, kimse bunu
durduramaz. Böyle bir patlama noktası biz görüyoruz' dedi.
Buraya kadar yazdıklarım, benim hiç yorum katmadan, sadece yapılan
açıklamalardan ve kamuoyu önünde gerçekleşen eylemlerden, basın tarafından
yazılan ve tekzip edilmeyen gerçeklerden ibarettir. Aksini iddia edenin aklından
şüphe etmek gerekir.
Gerçekleri yazmaya devam edelim;
*19 Mart 2003 ABD Irak'ı işgal ediyor, Bush 'Amerika olarak Irak'a demokrasi
götüreceğiz' dedi.
*19 Mart 2011 Libya bombalanıyor, Obama 'Amerika ve müttefik güçler olarak
tehdit altındaki Libyalılara özgürlük ve yardım götürüyoruz' dedi.
*Afganistan, Irak, Tunus, Mısır'dan sonra şimdi de Libya işgal altında.
Bu yazdıklarım da gerçeğin ta kendisi…
Peki biz ne yapıyoruz?
Başbakan Erdoğan, bunlardan hiç bahsetmeden kendisince daha önemli
saydığı, 'Arap Birliği' için Cidde'de, Mekke'de çağrı yapıyor, sadece konuşuyor.
Aynen Irak'ta olduğu gibi, sözde Müslüman halkın yanında yer alacağını
söylüyor ama, Irak'ta on binlerce Müslüman kadın işgalciler tarafından tecavüze
uğrarken, bir milyonu aşan Müslüman insan öldürülürken sesini çıkaramıyor.
Ayrıca hem işgalci ABD askerlerine hava sahamızı açıp destek oluyor, hem de
Amerikan askerlerinin sağ-salim ülkelerine dönmeleri için dua ediyor!.. Aynı
davranışı Libya'da da gözlemliyoruz. Bir taraftan Libya halkını koruyoruz diye
nutuk atılıyor, diğer yandan iki aydır Libya işgali için yapılan NATO Planlarının
hepsine Türkiye olarak katıldığımız ve onayladığımız açıklanıyor.
Başını Amerika'nın çektiği bu uluslararası çete, artık dünyada istediği her ülkeyi
vurup, işgal edebilir. Bunun için o ülkede herhangi bir etnik grubun, mezhebin
veya azınlık grubun kışkırtılması, ayaklanmaya zorlanması ve iç çatışma
çıkartılması yeterli olacaktır. Bu konuda uzmanlığı dünyaca kabul edilmiş
CIA ajanları için bu işler çok kolaydır. Önce çatışma, ardından ya 'demokrasi
götürme' ya da 'ezilen halkı kurtarma' bahanesiyle işgal!..
Bir ülke, böyle bir saldırıdan nasıl korunabilir, neler yapması gerekir?..
*Ülkenin; Kendi tarihini ve çağın gerçeklerini bilen, dünyayı anlayabilen itibarlı
liderleri olması gerekir.
*Ülkenin insanlarında; Her türlü saldırıya karşı koyabilecek bir 'Halk İradesi'
olmalıdır.
*Ülkenin; Güçlü, teknolojinin en son olanaklarından yararlanan, morali son
derece yüksek, caydırıcı niteliği olan bir Ordusu olmalıdır.
Yazımızın başından itibaren söylediklerimizin ışığında Türkiye'mizi
değerlendirirsek;
*AKP Hükümeti sayesinde, uluslar arası ilişkilerde 'günlük' düşünür haldeyiz.
ABD-Türkiye ilişkilerinde çok sayıda soru işareti ve karşılıklı güven bunalımı var.
AB maceramız tamamen kapanmış gibi görünüyor. 'Komşularla sıfır Problem'
gibi hayalci projeler sayesinde, Azerbaycan, Yunanistan, İran, Tunus, Mısır şimdi
de Libya ile ciddi problemlerimiz oluştu ve bu ülkelerde güven kaybına uğradık.
*Türk insanı sindirilmiş, korkutulmuş, milliyetçi duygular ve vatanseverlik
neredeyse 'suç' haline getirilmiş, 'Millet' olma özelliğimiz ise 'Tebaa' olma
yolundadır.
*Dünyanın en güçlü ordularından olan Türk Silahlı Kuvvetlerine, bizzat kendi
içimizden tertip-tuzak ve saldırılar yapılmaktadır. Generallerimizin %10'u,
olmayan darbenin 'girişiminden' dolayı tutukludur.
Moral ve motivasyon yönünden TSK tarihinin en zayıf dönemini yaşamaktadır.
*Kürtçü-Bölücü örgütler, AKP Hükümetinin açılım politikası sebebiyle, ülkemizi
bölünmeye götürecek girişimlere açıkça devam ediyorlar. Ne kanun tanıyorlar
ne de nizam. Vuruyorlar, kırıyorlar, öldürüyorlar. Dış güçlerden işaret geldiği
zaman ayaklanmaktan ve ortalığı kan gölüne çevirmekten bir dakika bile geri
durmazlar…
Türkiye'nin başına gelebilecek bu tarz dertlerden, belalardan tamamıyla mevcut
hükümet sorumludur. 9 senedir Türkiye'yi tek başına yöneten AKP İktidarı artık
bu gerçekleri görmek ve tedbirlerini almak zorundadır. Hiçbir seçim, hiçbir
iktidar Türkiye'nin bekasından daha önemli olamaz…
Not; 26 Mart 2011 Saat 13.30 İzmir-Kıbrıs Şehitleri Caddesi Tansaş önü.
Unutma, unutturma…