Tayfun MARO
Söz konusu ceberut devlet ise, gerisi teferruattır
11 Ağustos 2011 Perşembe

Cumhuriyet Devrimi 1938 yılında fiilen son bulduktan sonra 70 yıldır bu ülkede yaşananların özeti, yazının başlığında ifade ettiğim gibidir.
 
Halk, devletin bekası için fedakarlık eden kalabalıktır. Millet, ulus devletin üniter yapısının unsurudur. Laiklik, halka karşı silahlı kuvvetler tarafından korunan bir ilkedir. Ordu-bürokrasi, Cumhuriyet’in hamisidir.
Şimdi, 60 yıldır karşı devrimin ardıllarınca yönetilen ülkede bu yapı çözülüyor.
 
Ulusalcı ve/veya milliyetçi çevrelerin kabullenmekte zorlandığı bu gerçek; İslamcı-Kürt iş birliğine ilginç fırsatlar sunuyor… Lozan’ın rövanşı gibi…
 
Ezber bozan yeni siyasetin karşısına dikilerek, savunulacak pek bir tarafı olmadığı halde baskıcı resmi ideolojiyi savunan veya savunmak zorunda kalan ulusalcı cenah, statükocu olmakla suçlanıyor. Zaman içinde bu suçlama kanıksandı. Daha kötüsü, inadına savunulur oldu bu köhnemiş devlet yapısı.
AKP’nin Cumhuriyet’i dönüştürmeye dayalı politikalarına karşı çıkmak adına, Cumhuriyet’in tükenmiş kurumlarını savunmak, halk indinde inandırıcı olmuyor.
 
Öyle zannediyorum ki, değişimi anlamak ve yönetmek için kafa yormak yerine, değişime kafa tutmakla sınırlı siyaset yapmak politik rutin olmuş.
AKP iktidarının değiştirmek istediği her şeye karşı çıkmak siyaset yapmanın yöntemine dönüşünce; neyi, nasıl değiştireceğini bilemeyen ulusalcı muhalefet, eskiyi olduğu gibi muhafaza etmeyi çözüm olarak görmeye meyletti.
Halbuki değişim bir zorunluluk olarak kendini topluma dayatıyor.
 
İki kutuplu dünya düzeni son bulduktan sonra, siyasal liberalizm ve serbest piyasa anlayışına dayalı ekonomik düzen, bütün değer yargılarını yeniden oluşturdu.
Kitlesel tüketim, kitlesel üretim, marka fetişizmi, banka borcu (kredi) ve en yüce değere dönüşen para; yeni dünya düzeninin iktisadi yapısı böylece şekillendi.
Uluslararası sistem yeni dünya düzenini inşa ederken, gurup haklarına dayalı insan haklarını, sivil toplumu, demokrasiyi, serbest piyasa düzenini sistemin temel unsurları olarak ilan etti.
Demokrasi, insan hakları, sivil toplum gibi kavramlar kulağa hoş gelmekle birlikte, yeryüzünde yaşanagelmekte olan sıkıntılar bu kavramların içeriklerinin sorunlu olduğunu gösteriyor. Ancak, düşe kalka da olsa değişim sürüyor.
 
Tam da bu nedenle, süren değişime itiraz etmek, öfkelenmek yerine; “Bu süreci nasıl yönetmek gerekir”in sorunsalı üzerinde kafa yormak gerektiğini düşünüyorum.
Olan-bitene sadece karşı çıkmak, statükoyu korumakla aynı şeydir. Oysa halk, siyasetin bugüne dair yeni şeyler söylemesini bekliyor.
 
Gerçek şu ki, “Onuncu yıl”ı överek veya yererek bir yere varamayız. Yıl 2011 ve 500 yıldır yeryüzüne egemen olan kapitalist sistemin yolun sonunda olup olmadığı tartışılıyor. Onuncu yılı konuşsak ne olur!
Ne yazık ki, Atatürk’ün hedef gösterdiği ‘çağdaş uygarlık’ can çekişiyor. Mülkiyetin keşfiyle birlikte varlık koşulları ortaya çıkan uygarlık, bugün bulunduğu düzey itibarıyla, dünyanın erken sonunu getirmek üzere tahribata devam ediyor.
İnsanlık uygarlığa son vermezse, uygarlık insanlığın işini bitirecek.
 
Burjuvazinin sınıf olarak ortaya çıkış sürecinin ürünü olan Rönesans’tan Aydınlanma’ya, Sanayi devriminden Modernizme bütün büyük dönüşümler sorgulanıyor. Modernite post olsa ne yazar!
Bilimsel düşüncenin Newtoncu temelleri sarsılıyor. İlerleme fikrinin yanılsama olma ihtimali artık kabul görüyor. Sosyal bilimciler, yeni bir dil kurmanın kaçınılmazlığını işaret ediyorlar.
Bilişim devrimi, bütün yapıları temelinden sarsmaya başladı.
 
Dünyada ve yurtta değişimin hükmü sürüyor. Cumhuriyet’in içi hızla boşalıyor. Ve bu boşluk, İslamcı düşünce ve Kürt etnik hareketi tarafından dolduruluyor. Ulusalcıların ve Kemalistlerin öfke krizleri bir işe yaramıyor.
Türkiye’de değişimi doğru okuyan ve değişim sürecini yönetecek sosyal demokrat düşünceye şiddetle ihtiyaç var.
 
NOT: Sayın malumatfuruş yorumcu; “Öteki” kavramı üzerine yapılacak bir tartışmada, Binnaz Toprak, referans alınacak kişi değildir. Her şeyi birbirine karıştırmışsınız. “Ötekileştirme” kavramının bu şekilde kullanılmasına karşı olduğumu defalarca yazdım. Kemalistlerin ve İslamcıların, Ulusalcıların ve Kürtlerin birbirini anlamasına yardımcı olur düşüncesiyle, “Öteki” ve “Ben” kavramlarının felsefede ve psikanalitik diskurda imgesel temsilini ve karşılıklı konumlanışını öne çıkarmıştım. Anlamak isteyene…
Sizin yaptığınız gibi, ön yargılı metin okumaları sonucu haddini ve amacını aşan eleştiriler pek kayda değer olmuyor. Siz de bunun farkında olmalısınız ki, hakaret ederek yazdıklarınızın etkisini artırma yoluna gidiyorsunuz.
Centilmenlik en az iki centilmenle oluyor…
Saygılarımla.

Yazdır   Önceki sayfa   Sayfa başına git  
YORUMLAR
Toplam 11 yorum var, 10 adet görüntüleniyor. Onay bekleyen yorum yok.

Küfür, hakaret içeren; dil, din, ırk ayrımı yapan; yasalara aykırı ifade ve beyanda bulunan ve tamamı büyük harflerle yazılan yorumlar yayınlanmayacaktır.
Neleri kabul ediyorum: IP adresimin kaydedileceğini, adli makamlarca istenmesi durumunda ip adresimin yetkililerle paylaşılacağını, yazılan yorumların sorumluluğunun tarafıma ait olduğunu, yazımın, yetkililerce, fikrim sorulmaksızın yayından kaldırılabileceğini bu siteye girdiğim andan itibaren kabul etmiş sayılırım.
 
Korkmaz Biçen 12 Ağustos 2011 Cuma 15:22

Sayın Hamurabi,Çiçek,Ceyda bizde zaman çok.Boş gezenin boş kalfasıyız.Allah şükür başkalarının eserleri üzerinden sahtekarlık yapmıyoruz,milleti birbirine kırdırmıyoruz.hakikat neyse onu söylüyoruz. Saygılarımla

Yorumu oyla      13      8  
hamurabi 12 Ağustos 2011 Cuma 14:26

Sayın egedesonsoz.com yetkilileri. Burada köşe yazarı olmak isteyen arkadaşlar var. açık açık söyleyemiyorlar ama ben kendilerine tarcüman olayım :) sizlerin çok boş zamanı var anlıyorum ki. Bana sorarsanız yorum kutucukları içinde harcanıyorsunuz. Tüm yorumlarınızı toplayıp bir yayın evinin yolunu tutun derim ben daha çok kişiye ulaşma şansınız olabilir veya ne kadar boş konularla kendinizi yorduğunuzu anlayıp boş zamanınızı daha verimli kullanabilirsiniz. Her iki türkü de kazanç. Bir de anlayacağınız dileden bir mesaj; http://tr.wikipedia.org/wiki/Ego

Yorumu oyla      14      6  
Korkmaz Biçen 12 Ağustos 2011 Cuma 13:49

Sayın yazar yazınızda düzeltilecek o kadar çok şey var ki.Bir ton kavram kargaşası yaratıp hiç bir şey söylememek bu olsa gerek.Yine vazifenizi yapıyorsunuz mikser gibi karıştır, Milletin kafasına ayrılıkçı düşünceleri sok, sonra ülkenin sosyal demokrasiye ihtiyacı var de.Eğer sosyal demokratlar sizin gibi olmuş ise vay bu memleketin haline.Ama olmadığını biliyorum.Fethiye'de kurtuluş mücadelesi veren mümtaz dedenizden de mi nasiplenmediniz sayın yazar? Lütfen kendinize gelin.Bu ülkenin vatan severlerinin birlik olması gerekiyor. 'Bilimsel düşüncenin Newton’cu temelleri sarsılıyor.' diyorsunuz bende gülüyorum.ne zaman bilmin temeli New ton fiziği oldu? Bu mudur bilimsel düşünceye bakışınız bilimi rehber edinmeniz.Kuantum bile eskimeye başladı siz nerede kaldınız?Suç üstü yaptığımız şiir sahtekarı farklı isimler ile ortaya çıkma gayretinde ama nafile.Artık size itibar yok.-) saygılarımla Not: yorumcular ile bilgi yarışına gitrmeyin.Bilinki bir yerde; en az bir şeyi, sizden daha ileri düzeyde bilen birisi vardır.

Yorumu oyla      14      8  
Mustafa Terziahmetoğlu 12 Ağustos 2011 Cuma 13:17

Benim derdim Hamurabi’ye laf yetiştirmek değil. Zira bundan 800 sene evvel Şirazlı Sadi şöyle söylemiş. Daha çok şeyler söylemiş.”Cahiller içinde akıllının, âlimin sözüne ehemmiyet verilmezse şaşma, çünkü davulun gümbürtülü sesi kopuz sesini bastırır. Kezalik, sarımsağın kötü kokusu, amber kokusuna galebe gelir. “ Yani acz içine düştüğünde davul gibi gümbürtülü ses verirsin. Gazetemizde bugün en çok okunanlar listesinde yer almayan şöyle bir haber var. Muğla milletvekili Çandar: “AKP’li olmayan iş bulamıyor.” Demiş. Hâlbuki en çok okunan haberler listesinde yer almalıydı. Bu iddia gerçeği yansıtmadığı için en çok okunanlar listesi içinde yer almamış diyerek gerçeğe sırtımızı dönmemek gerekir. Bu ülkenin bütününe hâkim olan bir eylem planıdır. İşsiz ve ekmeksiz insanları parti üyeliği karşısında iş ve ekmek sahibi yaptığınızda sizin demokrasi yutturmacanız havada kalır. Zira demokrasi fırsat eşitliği rejimidir. Bugün AKP’nin oy oranında fırsat eşitsizliğinin yarattığı faktörlerin önemli bir rolü vardır. İş ve ekmek karşılığında ideoloji dayatması yatmaktadır. Yani demokrasiyi tayin eden unsurlardan politikacılar ile seçmenler arasındaki faydacılık ilişkisi azami seviyelere yükselerek siyasi yozlaşmanın azami hadlere ulaştığının göstergesi olmuştur. İşte bu yüzden Global Corruption indekste alt sıraları paylaşmaktayız. Bu durum toplumun işçi sınıfını ilgilendirdiği kadar burjuva dediğimiz kesimini de yakından ilgilendirmekte ve aynı uygulamalar göze çarpmaktadır. Zaten “bitaraf olan bertaraf olur” sözü bu paradigmayı yansıtır. Sayın Maro’nun 8 Ağustos tarihinde Neden Suriye makalesine 16.39 da bir yorum yapmışım ve “,bugün dünyada hakim olan global krizi aşabilmek için yönetimler Friedman'ın monetarist ve aşırı liberal politikalarının sınıfta kaldığının farkında olarak Keynesyen politikalara geri dönüşün hesabını yapıyorlar. Bunların başını da Amerika çekiyor. Ama bazı sebeplerden dolayı bu uygulamayı devreye sokamıyor. Bunun tartışması çok uzun yorumları icap ettirir. Dolayısıyla global kriz aynı zamanda Liberalizm'in dramını da gündeme getirmekte.” Demişim. Şimdi değişim ve liberal sistem gibi kavramlar üzerinden hareket noktası bulmaya çalışanlara şantiyede meydana gelen olgulardan bir örnek sunacağım. Yalnız bu yorumun kriterini aşacağı endişesiyle 2. yorumumda işaret edeceğim. Konu İngiltere’de meydana gelen yağma, talan olaylarıyla ilgili. Yani GLOBAL KRİZ ile ilgili… Akademik bir misyona sahip bir sitede konusunda uzman bir ekonomist Global Krizi kısaca şöyle analiz ediyor:” Birmingham gibi sanayinin yoğun olduğu şehirlerin hepsinde zenci vardır. Bunun sebebi, İngiliz’lerin sömürgeciliği diğer Avrupa ülkelerinden farklı olarak uygulamasıdır. Kömürün dışında çok fazla bir doğal kaynağı bulunmayan ziraata elverişsiz bir adaya sıkışmış toplum, hayatını sömürgelerden elde ettiği ile sürdürmüştür. Uyanık oldukları için Commonwealth’i (İngiliz Milletler Topluluğunu) ihdas etmiş, böylece sömürgelerini görünüşte serbest bırakırken kendisine bağlı tutmuştur. Bunun bir bedeli olacaktır. O da, Commonwealth’e dâhil olan ülkelerin vatandaşlarına, İngiltere’de yerleşme, çalışma, iş kurma hakkı tanımaktır. Commonwealth üyelerinden Hindistan, Pakistan ve eski Afrika sömürgelerinin halkı böylece İngiltere’ye yerleşir ve çalışırlar. İngilizler giderek kuzenlerine(Amerikalı’lar) benziyor. Dilleri bozuldu. Özenle korudukları ve 5 kattan fazla inşaat iznini çok zor verdikleri Londra’nın dokusu giderek bozuluyor. City bölgesinde Amerikan özentisi gökdelenler yükseliyor. Bundan 40 yıl önce Londra’da yine çok zenci vardı. Ben o sıralarda Londra’da zencilerin yoğun bulunduğu Brixton bölgesinde 20 gün kadar kalmıştım. Ama o zamanki zenci bırakın polise silâh çekmeyi, sabah size selâm verir, yolda kazaen size çarpsa özür dilerdi. Amerikan zencisi, yolda size çarpsa, döner bir de küfür eder. Bu sefer çıkan olaylarda işin karakteri değişik görünüyor. İşin temelinde ekonomi yattığı anlaşılıyor. İşsiz geliri olmayan veya az gelirli zenciler, bu olayı fırsat bilerek talana yönelmişler. İnsanları yok sayan, millî gelirin dağılımını zengin lehine bozan monetarist ekonomilerin varacağı noktanın bu olacağı belli idi. Ancak, insan hırsı sınır tanımıyor. Kazanan daha fazla kazanmak istiyor. Kuzenlerinin(Amerikalı’lar) uyguladığı acımasız sosyal politikalara özenen İngilizler özellikle Thatcher zamanında çarpıcı bir sosyal politika değişimine giderek devletin üzerindeki sosyal harcamalar yükünü kaldırmaya çalıştılar. Sosyal yardımlar budandı. Ücretler sınırlandırıldı veya düşürüldü. Sosyal güvenlik primleri arttırıldı. Sosyal güvenlik özelleştirildi. Bunun sonucunda, zengin ile fakirin geliri arasındaki makas giderek açıldı. Avrupa ve ABD’nin bu kötü ekonomik durumunun nedeni küreselleşme diye dünyâya dayatılan yeni sömürgecilik sistemidir. ABD sömürgecilikte başarılı olamadığı için yine yanlış hesap yaptı. Az gelişmiş nüfusu yoğun Asya ülkelerinin emeğini köle fiyatına, tabiî kaynaklarını yok pahasına kullanıp, zehirli atıklarını masrafsızca onların ülkesine bırakıp, orada üreterek ucuza mâl ettiğini dünyâya pazarlamaya kalkışırken, silâh ters tepti. Çok uluslu sermaye, ABD dışına kaçtı. 1929 krizinde de ABD ekonomisi çökmüştü ama üretim araçları ABD’de idi. Kurtuldular. Şimdi hem kriz var hem üretim araçları artık ABD’de değil. Çok uluslu sermayenin milliyeti yoktur. Neresi kârlı ise orada çalışır. Kaçan üretim tesislerini ABD’ye döndürmek için hükûmetlerin çok uluslu sermayeye büyük tâvizler vermesi gerekir. Bu, bütçe yükü demektir. Zâten dünyâ enerjisini eline geçirmek için çıkarttığı savaşlardan dolayı büyük açık veren ABD bütçesi, bu yükü kaldıramaz. Bu yükü yüklenmeye kalsalar dahi, üretimi Uzakdoğu’ya kaydırılan yüksek teknoloji ürünlerinin üretim teknikleri bu ülkelerin eline geçmiştir, çok uluslu firmalar Uzakdoğu ülkelerinden çekilse bile, o üretimin yerini başta Çin olmak üzere üretimin kaydırıldığı ülkeler ucuz fiyatlarla dolduracaktır. Bu sebeple ABD’ye dönen firmalar eski pazarlarını da kaybedecektir. Görünüş odur ki, ABD artık, dünyâ ekonomisini yönlendirme konumunu kaybetmektedir. Ekonomik durum kötüye gitmeye devam ederse, askerî konumu da kötüye gidecektir. Meydana gelen boşluk bir şekilde doldurulacaktır. Boşluğu doldurmaya aday ülkeler ise Çin ve Rusya’dır.” Bu yorum bahsettiğim yorumumla aynı noktayı işaret etmekte ve biz halen değişim ve liberalizm gibi fetiş olmuş ve hiçbir şey üretmeyen putlardan medet umuyoruz. Geliniz Kemalist ideolojide kendi ekonomik koşullarımızı oluşturalım. Verdiğim balon misali. Rotanızı kaybetmişsiniz, elinizde pusula yok, Kemalist ideolojiye çamur atıyorsunuz. Saygılarımla

Yorumu oyla      13      8  
hamurabi 12 Ağustos 2011 Cuma 12:18

Ezberlediğiniz isimlerin, teorilerin, pek çoğu hayatın içinde yani pratikte iş görmeyen bilgilerin o kadar etkisinde kalmışsınız ki patinaj çekiryosunuz. Bildiğinizi mi göstermeye çalışıyorsunuz yoksa antitez mi üretiyorsunuz belli değil. Yumruğunu sürekli boşa "sallayan" boksör gibisiniz. Sürekli sinirlenmenizden de belli. Söylenen gayet net ve açık bu ülkenin en büyük sorunu siz ve sizin gibi bağnazlardır. Bunu görmek için sıkı sıkıya tutunduğunuz kaynaklarınızda okumuş olmanız gerekiyorsa buyrun burdan okuyun Hamurabi demişti diye satarsınız biryerde. Şu da kulağınıza küpe olsun biraz hayata karışın hayat google dan wiki den öğrenilmez.

Yorumu oyla      15      8  
Mustafa Terziahmetoğlu 12 Ağustos 2011 Cuma 11:19

Bu işler sallamakla olmaz Hamurabi. Önemli olan bilgidir. Yüce Allah Kitab’ında “ ben bilgice her şeyi kuşattım.” Der. Bizim kul olarak görevimiz onun bu bilgisine ulaşma yolunda olarak bilgice her şeyi kuşatmaya çalışmamız gerek. Öyle sığ ve derin edebiyatlarıyla bu işler olmuyor. Bilgiye sarkazm ile ulaşmaya çalışmak amberi sarımsak kokusuyla bastırmaya benzer. Yine Yüce Kitap’da “karşı delillerinizi getirin.” Buyurmuş Allah. Karşı delillerini getireceksin. Beğensen de beğenmesen de bahsettiğin kaynak uluslararası bir bilgi kaynağıdır. Çeşmeye su getirmesini bilmeyenler, çeşmeden akan suyun kıymetini bilmezler. Düşünür şöyle demiş. “irfanım öyle bir noktaya erişti ki, hiçbir şey bilmediğimi anladım.” Demiş. Bilginin sonsuz derinliğinde bir bilgi kırıntısı bile insana irfan sahibi olabilme yolunda aşama kazandırır. Bu irfana bilgiyi küçümseyerek değil, önemseyerek erişilir. Karşı delil getireceksin. Öne sürülen tezi karşı delillerinle çürüteceksin. Buna yanlışlanabilirlik(falsification) ilkesi denir ve bilim bu ilke ile mesafe kat eder. Bunu Karl Popper vaz etmiş ve bilimin temel kuramı demiştir. Varsa elinde tez veya referanslar onunla çürütürsün. Yoksa kerameti kendinden menkul sözlerle kendin çalar kendin oynarsın. Ben kaynaksız ve bilimsel temele oturmayan hiçbir şeye itibar etmem. Benim karşıma senin gösterdiğin kaynak böyle söylüyor ama bu kaynak veya çalışma da böyle söylüyor diye çıkacaksın. Şu da kulağına küpe olsun.”Başaklar doldukça yere eğilirler.”

Yorumu oyla      13      7  
Korkmaz Biçen 12 Ağustos 2011 Cuma 10:19

EDİTÖR: Yorumunuz yazarımızın özel hayatıyla ilgilidir. Bu konuyu kendisine mail yoluyla sorabilirsiniz, teşekkürler...

Yorumu oyla      13      7  
Mustafa Terziahmetoğlu 12 Ağustos 2011 Cuma 01:30

Bu işler iktidarın eylemlerine meşruiyet kazandıracak söylemlerle olmuyor. Bu ancak tarihimizi göz ardı ederek iktidarın ganimet paylaşımından kendine bir pay çıkarabilme çabalarıdır. Bu ise bir aydının görevi değildir. Siz bir taraftan 60 yıllık bir karşı devrimden bahsedeceksiniz, diğer taraftan ezber bozan bir siyasi misyondan bahsedeceksiniz ve yine diğer taraftan baskıcı bir rejim ve köhne bir devlet yapısından ve değişimlerden bahsedeceksiniz… Şimdi arkadaşlar Cumhuriyet’i eleştirmekle bir noktaya gelemezsiniz. Cumhuriyet’i meydana getiren tarihsel süreci göz ardı etmek değişim diye ifade edilen propagandanın eğreti bir temele oturduğunu gösterir. Lord Curzon “her yüzyılda bir dahi çıkar.Bu yüzyılda ise Türkler’e nasip oldu.” Sözünü boşa söylemedi. Bir an önyargılardan ve propagandalardan sıyrılın. Hepimiz sıyrılalım. Bilim adamlarımıza, tarihçilerimize ve kaynaklara dikkatimizi verelim, okuyalım. Malumatkeş olmamak için sadece başlıklarıyla sunmaya çalışacağım. Cumhuriyet’i anlayabilmek ve eleştirebilmek için bu tarihsel süreci gün ve gün iyi anlamamız lazım. Eğer bunu anlayabilirsek Atatürk gibi bir dehaya sahip olduğumuz için övünebilir, fakat eksik gördüğümüz şeyleri tamamlama imkânı elde edebiliriz. 1-Tanzimat Fermanı -1839 Demokratikleşme sürecine ilk adım 2-Islahat fermanı - 1856 3- Birinci meşrutiyet -1876-Osmanlı anayasal düzeni -32 yıl askıda kaldı. 4- İkinci meşrutiyet -1908- 1920 veya 22 arası. Osmanlı Batı’nın aydınlanma ve modernleşme sürecine ayak uyduramadığından zafiyete uğradı. Neredeyse bir asıra yakın bir süreç içinde demokratikleşme, Anayasal düzen gibi Aydınlanma unsurlarını tamamlayamadı. Bakınız bu hususta tarihçi bilim adamımız İlber Ortaylı ne diyor. Bu benim çok çarpıcı bulduğum, içine bir asırdan fazla bir süreci ve onun mücadelelerini sığdıran bir ifadedir. “Cumhuriyet devrimcileri bir Ortaçağ toplumuyla değil, son asrını modernleşme sancıları içinde geçiren imparatorluğun kalıntısı bir toplumla yola çıktılar. Cumhuriyetin radikalizmini kamçılayan öğelerden biri de yeterince radikal olamayan Osmanlı modernleşmesidir." Değişim denen şey işte bu modernleşme radikalizmidir. Bu modernleşme radikalizmine karşı yapılan karşı devrim ancak modernleşme radikalizmini baltalamayı ve 1839 öncesine dönmeyi ifade eden değişim olur. Yani kendi kendimizi aldatmayalım,bu ülke hepimizin ülkesi… Saygılarımla Eklemeyi unutmuşum.Özür dilerim. Sayın Serdaroğlu ve sosyal bilimcilerin üzerinde durduğu gibi olayları içinde bulunduğu tarihsel sürecin koşulları altında değerlendirmek gerekir. Ben burada Osmanlı'yı yermek için söylemiyorum,şu da bir gerçektir,Osmanlı'nın bir asır içinde gerçekleştiremediği bir olguyu,Atatürk çok kısa bir süreç içinde gerçekleştirmiştir.İşte o yüzden deha tanımlaması yapılmıştır.Ama yiğidin hakkını yiğide vermekte tereddüt içinde olursak bu ancak tarihimizi inkar etmek demektir.Pek tabiidir ki,1800 lü yıllardan itibaren Fransız Devrimi'nin rüzgarları Osmanlı'yı etki alanına sokmuş,hantal ve merkezi yapı buna monarşik yönetim sebebiyle bir müddet direnmeye çalışmış,ancak rüzgara kapıldığında bu bir bilgi ve eylem birikimi sağladığından Atatürk bunları çok güzel bir şekilde değerlendirmiştir.Ve bu değerlendirmeden beğensek de,beğenmesek de bu ülke ve onun Cumhuriyet'i çıkmıştır.

Yorumu oyla      14      8  
hamurabi 12 Ağustos 2011 Cuma 01:09

Halkın hamurunda bağnazlık var belli ki! Allah'ı kitabı sadece gösterildiği kadar bilen cahilin körü körüne inancı bir yana. Atatürk'ü ve nutuk'u ilkokulda babası Ali Rıza Bey, annesi Zübeyde Hanım bilgisiyle anlamış sığ adam, en az dini duyguları sömürülerek yönetilen adam kadar kapalı, bir o kadar da manipülasyona açık olur. "Yıkın heykellerimi" sözü belli ki size hiçbir anlam ifade etmemiş. Be hey hayatı wikipedia dan anlamaya çalışan sığ zihniyet, ezberi bozulunca haddini aşan adamla otobüste kadın döven adam arasında ne fark var? Bu milletin en büyük sorunu bağnazlıktır.

Yorumu oyla      17      7  
Mustafa Terziahmetoğlu 11 Ağustos 2011 Perşembe 17:39

Her ne kadar Sayın editörümüz yorumumdaki bir kelimeyi yayınlamamışsa da önemli değil.Yine de teşekkürler.:) Centilmenlik dersi verenlerin her kelimesinden buram buram ajitasyon akıyor.Centilmen olan bir kişi halkı kalabalık olarak tanımlamaz."Halk, devletin bekası için fedakarlık eden kalabalıktır." İşte bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olursan halkı kalabalık olarak nitelendirirsin. Demek ki liberalizmin değişen rüzgarları artık halkı kalabalık olarak tanımlamaya başlamış. Ne yapalım,böyle durumlarda kişileri bilgilendirmek için malumatfuruş olmak gerekiyor.Kendisi yine bunu sarkazm amaçlı kullanmış ama "aklı başında,fikri yerinde bir yazardır. itina ile korunması gereklidir." anlamını içerdiğini bilememiş.Yani bana teveccüh göstermiş.Teşekkür ederim.Zaten ben bu kelimeye takılmamış,centilmenlik kavramına takılmıştım. Sayın Maro,isterseniz makalenizde kalabalık sözcüğünü çıkarın. Çünkü kalabalık bir yerde niceliği olan ve niteliği olmayan bir topluluğu ifade eder gibi bir tedai yapıyor. Yani kelle tedai ediyor. "Halk en genel tanımıyla insan topluluğu demektir." "Halkı milletten ayıran en önemli fark; halk, bir toplumda halen yaşamakta olan çeşitli toplum kesimlerini kapsamaktadır." Yani şöyle ifade etseydiniz,"Halk, devletin bekası için fedakarlık eden toplum kesimleridir." daha iyi olmaz mıydı? Malumatfuruştan bir link:http://tr.wikipedia.org/wiki/Halk Saygılar

Yorumu oyla      14      8  
FACEBOOK YORUM
Yorumlarınızı Facebook hesabınız üzerinden yapın hemen onaylansın...
Tayfun MARO
Tayfun MARO
Atatürk’ten rövanşı alacaklar da…
Ender ALDANMAZ
Ender ALDANMAZ
Halkın gerçek gündemi sahnede!
Mehmet KARABEL
Mehmet KARABEL
Şimdi ne olacak?
Neşe ÖNEN
Neşe ÖNEN
Dün ve Bugün Türkiye (10) 'Bak Postacı Geliyor'
Serdar DEĞİRMENCİ
Serdar DEĞİRMENCİ
Sonbahar
Dr. Hakan TARTAN
Dr. Hakan TARTAN
Başıboş canileri toplamak!
Rifat ÖZER
Rifat ÖZER
Bu da geçer
Nedim ATİLLA
Nedim ATİLLA
Yemek kitabı değil Kültürel Miras!
Oytun NALBANTOĞLU
Oytun NALBANTOĞLU
Son nefeste Göztepe!
Cumhur BULUT
Cumhur BULUT
Townç Sowyer'in maceraları
ÇOK OKUNANLAR
ÇOK YORUMLANANLAR
FACEBOOK'TA EGE'DE SON SÖZ
GAZETE EGE'DE SONSÖZ
KünyeKünye İletişimİletişim FacebookFacebook TwitterTwitter Google+Google+ RSSRSS Sitene EkleSitene Ekle Günün HaberleriGünün Haberleri
Maxiva