Gönül Soyoğul
Oysa sessizlik, haksızlığa alkıştır…
31 Ekim 2014 Cuma

‘Yazı yazanlar için zor olanı, konu ne olursa olsun, yazıyı okunur üslupla dile getirmek olmalı’ diye düşünenlerdenim.
Zira, ne yazacağım deyip konuyu bulursunuz lakin, fiskeyle dağılan ruhunuz yazdan kışa dönüşüverdiği için bir anda… I ıh!
Kıvransanız kanırtsanız, boğazınıza takılan kılçık misali gitmez, klavyeye söz geçmez, elleriniz beyninize kafa tutar. Yazamazsınız.
İki şık şık, bir tık tık yapamazsınız.
Konuyu buldun mu –ki bolluk bereket ülkesidir bu konuda bu ülke- gerisi kolay değildir hiç. Bir bakarsın ki, bulduğun ya da yazman gerektiğini düşündüğün konu ile ruhun kedi-köpek gibi! Uymaz. İçinizden kimseyle uğraşmak gelmez. Çünkü o an sizi hiç kimse, hiçbir mesele ilgilendirmez.
Bilgisayar ekranına boş/takatsiz gözlerle bakarken, aklınıza sadece boşluk gelir.
Siz o anda yazı yazmak değil,
Çekip gitmek, kaçırdığınız yaza inat sonbaharın koynuna girmek, çayır çimene uzanıp saatlerce gökyüzünü, serseri bulutları, kendini rüzgara kaptırmış divane yaprakları izlemek ya da toprağa bakıp son gayretle erzaklarını taşımaya çalışmaktaki karıncaları saymak,
‘Yetti artık’ diyen daralmış ruhunuzu ‘zorunlu izne’ çıkarmak istersiniz.
İşte bu durumlarda imdadınıza ya çok beğendiğiniz bir köşe ya da okuyucudan, dostlardan gelmiş bir yazı yetişir.
Kimin olduğunu bilemediğiniz ama usta bir kalemin elinden çıktığı belli satırları, üstelik tam da an itibariyle bünyenize uyduğu için buyur eder, yazı alanınızı sessizce gelen bu misafire bırakıverirsiniz…
* * *
“Bavulları hep toplu durmalı insanın…
Bir gün telefonların hiç çalmayabileceği hesaplanmalı. Tül perde arkasından misafir yolu gözlemekten vazgeçilmeli. İhanetlere, terk edilmelere, bir başına bırakılmalara hazırlıklı olmalı. Yalnızlığa alışılmalı…
Çünkü ‘omuz omuza’ günlerin vakti geçti.
Dayanışma… Günümüz borsasının değer kaybeden hisse senetlerinden biri artık.
Bireyin keşif çağı, geride kırık dökük yalnızlıkları bıraktı. Zaman, birlikte kuvvet doğurma zamanı değil; zaman, tek başına dimdik ayakta kalabilmeyi becerme zamanı…
İşte o yüzden alışmalı yalnızlığa…
Sokaklar dolusu ıssızlıkla baş başa yaşamayı göze almalı insan.
Güvendiği dağlardaki karlara bakıp ders çıkarmalı…
Hüzünlü bir şarkıyla paylaşılan gecelerde, başı dayayacak bir omuz arama huylarından vazgeçmeli. Sofrada tek tabağa, tabakta az yemeğe alışmalı.
Romanlardan yalnızlığı yücelten paragraflar asmalı, evin en görünür duvarlarına…
‘Yalnızlık paylaşılmaz/paylaşılırsa yalnızlık olmaz’ dizeleriyle başlamalı güne…
Telesekretere ‘şu an size cevap verebilecek kimse yok’ denmeli, ‘…belki de hiçbir zaman olmayacak…’
Cevapsızlığa, sessizliğe ısınmalı…
 
Oysa sessizlik, haksızlığa alkıştır.
Haklılığın onuru yaşatır insanı. Susmanın onuru öldürür.
O yüzden en sessiz gecelerde ‘doğruydu yaptım’la teselli bulmalı insan.
Feryada komşuların yetişmemesine, soğuk duvar diplerinde sessizce iç geçirmeye alışmalı… Kendiyle hesaplaşmaya çalışmalı..
Gece yastıkta uykusuzluğa, sabah aynayla gülüşmeye, kendiyle hüzünlenip kendiyle keyiflenmeye hazır olmalı…
Hep başını alıp gidebilecek kadar cesur, ama hep kalıp savaşacakmış kadar gözü pek olabilmeli.
Sessizliği sese dönüştürebilmeli…
Ve sırt çantasını her daim hazır tutmalı insan…
Yollarla barışmalı. Yalnızlığa alışmalı…”
 
* * *
 
Hiçbir yere kaçıp gittiğim/gideceğim yok. Benimkisi sadece farazi…
‘Oğlum yüzme de bilmezdi suyun içinde ne yapacak?’ diyen, yüzünü her gördüğümde gözlerime yaş dolduran bir anne,
‘Babam suyun içinde mi, çıplak mı kaldı’ diye soran 2.5 yaşındaki kızına ne cevap vereceğini bilemeden aylardır maaşsız/ekmeksiz/susuz yaşamlarının, nasıl insafsız vicdanlarla karşı karşıya olmalarının yalnızlığını ‘kendimiz kavrulur, kendimiz sönerdik’ dediğinde… O çaresizliği bana da geçiren bir eş için ‘hiçbir şey yapamıyorum, elimden hiçbir şey gelmiyor’ duygusuyla baş edebilme çabaları sadece…
Arsız ve yüzsüzlerin dünyasından sıyrılıp bir an için boşluğa çıkma, nefes alma gayretleri…
Bir an için, cümlelere sığınmaktan başka bir yol bulamama hali…
“Hayat devam ediyor ama yaşamak istediğim hayat bu değil” deyip dönmeden önce rutin acıların yazılarına,… kısacık, farazi de olsa başını alıp gitme durumu sadece. Biline.
 
 
  

Yazdır   Önceki sayfa   Sayfa başına git  
YORUMLAR
Toplam 2 yorum var, 2 adet görüntüleniyor. Onay bekleyen yorum yok.

Küfür, hakaret içeren; dil, din, ırk ayrımı yapan; yasalara aykırı ifade ve beyanda bulunan ve tamamı büyük harflerle yazılan yorumlar yayınlanmayacaktır.
Neleri kabul ediyorum: IP adresimin kaydedileceğini, adli makamlarca istenmesi durumunda ip adresimin yetkililerle paylaşılacağını, yazılan yorumların sorumluluğunun tarafıma ait olduğunu, yazımın, yetkililerce, fikrim sorulmaksızın yayından kaldırılabileceğini bu siteye girdiğim andan itibaren kabul etmiş sayılırım.
 
3 Kasım 2014 Pazartesi 09:02

harika bir yazı olmuş yüreğnize sağlık...

Yorumu oyla      14      5  
susmak 1 Kasım 2014 Cumartesi 12:34

Evet Gönül hanım ne demiş Aziz Nesin "İnsan yalnızca söylediklerinden değil, Sustuklarından da sorumludur." Dünya kötü bir halde ise susup izleyenler yüzünden.

Yorumu oyla      18      5  
FACEBOOK YORUM
Yorumlarınızı Facebook hesabınız üzerinden yapın hemen onaylansın...
Filiz SEZER
Filiz SEZER
Etkili fedakârlık ve kayıp milyarlar
Nedim ATİLLA
Nedim ATİLLA
İzmir’in deprem bölgesindeki büyük dayanışması…
Mehmet KARABEL
Mehmet KARABEL
Bu seçimin neden bunca talibi var?
Engin ÖNEN
Engin ÖNEN
İzmir kimin ya da neyin kalesi?
Tayfun MARO
Tayfun MARO
Erkek dediğin öldürür
Cumhur BULUT
Cumhur BULUT
Foça, Tire, Çeşme ve Dikili de MHP diyecektir
Kemal ARI
Kemal ARI
Oyumuz, onurumuz ve özgürlüğümüzdür...
Dr. Berna BRIDGE
Dr. Berna BRIDGE
Diktatör
İhsan Özbelge ÖZDURAN
İhsan Özbelge ÖZDURAN
Sağduyu marifeti ile seçebilmek…
Rifat ÖZER
Rifat ÖZER
Son hafta
ÇOK OKUNANLAR
ÇOK YORUMLANANLAR
GAZETE EGE'DE SONSÖZ
KünyeKünye İletişimİletişim FacebookFacebook TwitterTwitter Google+Google+ RSSRSS Sitene EkleSitene Ekle Günün HaberleriGünün Haberleri
Maxiva