Teodora HACUDİ
Nezihe Muhiddin, hatırlanması gereken bir kadın…
6 Mart 2015 Cuma

Bir arkadaşım mesaj atmış
“keşke 8 Mart yazında Nezihe Muhiddin’i ansan” diye.
“Bir önceki yazımın başlığı neden “Ben yine dellendim” sanıyorsun” dedim.
Kaç kişi bu bağlantıyı kurabilmiş ve
Nezihe Muhiddin’i hatırlamıştır,
hatta kaç kişi onu tanıyor,
bu toprakların ilk feministlerinden olan
Nezihe Muhiddin’in bir akıl hastanesinde öldüğünü biliyordur acaba.

Yazayım yazmasına da
Nezihe Muhiddin’i yazabilir miyim,
işte onu geçekten bilemedim.

Nezihe Muhiddin,
onunla tanışmamı hep ilahi bir işaret olarak görmüşümdür.
Sene 2004,
annemi kaybedeli henüz birkaç gün olmuş,
aklım, duygularım allak bullak,
kafamı dağıtmam lazım,
zor,
ancak kitapların içinden başka bir boyuta geçebilirim
ama mümkün değil,
bir türlü odaklanamıyorum,
bırakın kafamı boşaltmayı
okuduğumu anlamam bile mümkün değil.
Günlerden Pazar,
ne kadar gazete varsa hepsini almışım,
ilanları bile okuyorum,
o günlerdeki gündemi sorsanız,
hatırlamıyorum,
boş okuyorum çünkü…

Sıra Can Dündar’a geldi,
köşe yazısının başlığı;
“Unutulmuş bir kadın”.
8 Mart arifesinde
unutulan,
unutturulmaya çalışılan
bir kadını yazmış.
Hayatımdaki en önemli kadını kaybettiğim,
hem unutmak
hem de unutmamak
için bu kadar mücadele verdiğim bir dönemde,
“Unutulmuş bir kadın”
diyordu…

Başlığı gördükten ne kadar zaman sonra
yazıyı okuyabildiğimi hatırlamıyorum,
ama gazeteyi göğsüme bastırıp ağladığımı
çok iyi hatırlıyorum...

Sonrasında okudum,
Nezihe Muhiddin’in yazdıklarını,
Nezihe Muhiddin için yazılanları okudum.

Okuyunca neden “unutturulmak” istenildiğini daha iyi anladım…

Dellendim yine
ama beni Nezihe Muhiddin gibi
akıl hastanesine yollayamayacaksınız,
o yüzden ben sizi delirteyim biraz…

Erken Cumhuriyet dönemi yazarı olarak bilinse bile,
Osmanlı Feminizmin öncülerindendir,
yanlış duymadınız,
Osmanlı’da da feminist hareketleri vardı,
zaten aksi düşünülemez,
kadının olduğu her yerde kadın hareketleri de vardır.
Asıl sorun da zaten kadının “var olduğunu” kabul edememek değil mi?

Baskı döneminde büyümüş,
kültürlü, eğitimli, aktivist bir kadın,
hürriyet aşığı,
hal böyle olunca da
daha Cumhuriyet ilan edilmeden,
Cumhuriyet’e inanarak ilk adımı atmış ve
Haziran 1923’te
“Kadınlar Halk Fıkrası”nı kurmuş.
Henüz “Cumhuriyet Halk Fıkrası” kurulmamış olduğundan
kabul etseniz de etmeseniz de
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulan ilk siyasi partisi
bir “KADIN PARTİSİ”dir…
Ancak
“1909 tarihli seçim kanuna göre kadınların siyasi temsili mümkün olmadığından”
mazereti ile
başvuru kabul edilmemiş ve partinin faaliyetlerine izin verilmemiş.
Hatta bu başvurusu alay konusu bile olmuş,
dönemin Cumhuriyet gazetesi;
“Havva’nın kızları, meclise girip yılın manto modasını tartışacak”
diye açık açık alay da etmiş bu taleple…

1 Nisan 1923’de Seçim Kanunu değiştirilip,
“her 50bin erkek bir mebus seçer” maddesi
“her 20bin erkek bir mebus seçer” olarak değiştirilirken
kimsenin aklına nedense
kadınların da seçme ve seçilme hakkı olduğu gelmemiş.
Hadi haksızlık yapmayayım
Bolu Milletvekili Tunalı Hilmi Bey’in aklına gelmiş
ve düşüncesini dile getirmiş
amma velâkin
“Şeriata hürmet ediniz!” figanları arasında susturulmuş…
5 Aralık 1934’de
kadınlara seçme ve seçme hakkı verilmesi ise,
aslında 9 yıl boyunca
kadınların seçme ve seçilme hakkına
direnilmesinden başka bir şey değildi.

“Ama” diye başlayan itirazlar duyar gibiyim,
çoğu da
“ama biz birçok ülkeden önce” diye başlayan cümleler.
O zaman lütfen
Yeni Zelanda, Avustralya, Finlandiya, Norveç, Danimarka, İzlanda, Rusya, Hollanda, İngiltere, Almanya, Avusturya, Letonya, Polonya, Arnavutluk, ABD, Azerbaycan, Ekvator, Romanya, İspanya ve niceleri
ne zaman
kadınlara seçme ve seçilme hakkı
tanımıştır bir zahmet bakıverin…

Kadının seçme ve seçilme hakkı bize sunulan bir lütuf değildir,
siz vermediniz,
biz aldık,
hem boşuna dememişler;
“hak verilmez alınır” diye…

Ondan da vazgeçtim,
verdiniz veya aldık da ne oldu.
Kadın hala siyasi hayatta erkekle eşit değil,
olmadığı sürece de
bana kimse eşitlikten,
haktan,
hukuktan bahsetmesin.

Genel seçimlere 3 ay kaldı,
aday adayları açıklandı,
biri de çıkıp yüzdeleri hesapladı mı?
Hiç sanmam,
hesaplasa ne değişecek ki,
zaten mevcut meclis ve bakanlar kurulu
söz konusu kadın olduğunda
yeterince acınacak durumda değil mi?

535 milletvekilinin 77’si kadın.
Bırakın eşitliği
ki eşitlik dendiğinde %50 olmalıdır,
%15 bile değil
sadece  %14.39…

Bakanlar Kurulu ise içler acısı,
24 kişilik kabinede sadece BİR KADIN BAKAN var,
o da Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı.
Kadın kısmı zaten başka neden anlar ki,
anlasa anlasa bir aileden anlar…

Ey ahali,
(bakınız özellikle ahali diyorum
ne de olsa sözüm hem kadınlara hem de erkeklere)

kadının bir birey olarak “var olduğunu” kabul edin artık.
Okumuş, okumamış,
başı açık, kapalı,
evli, bekar,
çocuklu, çocuksuz,
çalışan, işsiz,
ve daha binlercesi;
kadınlar toplumun eşit bireyleridir,
bırakın her alanda var olsunlar,
kadını vitrin malzemesi olarak kullanmaktan vazgeçin.

Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren
kadın hiçbir zaman gerçekten hak ettiği konumda olamadı,
sadece erkeklerin tercih ettikleri
uygun gördükleri
izin verdikleri kadar olabildiler ne oldularsa.

Kadın başını açmak istiyorsa, bırakın açsın.
Kadın başını örtmek istiyorsa, bırakın örtsün.
Kadın çalışmak istiyorsa, bırakın çalışsın.
Kadın okumak istiyorsa, bırakın okusun.
Kadın çocuk doğurmak istiyorsa, bırakın doğursun.
Kadın çocuk doğurmak istemiyorsa, bırakın doğurmasın.
Kadın evlenmek istiyorsa, bırakın evlensin.
Kadın evlenmek istemiyorsa, bırakın evlenmesin.
Kadın gülmek istiyorsa, bırakın gülsün.
Kadın siyaset yapmak istiyorsa, bırakın siyaset yapsın.
Bırakın kadınları,
kadın ne yapmak istiyorsa yapsın,
ama siz istediğiniz,
siz uygun gördüğünüz için değil,
kendi istediği için yapsın…
 
Olmadı,
yazamadım yine,
yine anlatamadım yüreğimden geçenleri.
Kızgınım çünkü
hem de çok kızgın,
üstelik herkese kızgınım,
tüm siyasi partilere,
tüm inançlara,
tüm görüşlere kızgınım.
Hem erkeklere
hem de kadınlara kızgınım,
kısacası kadını birey olarak görmeyen herkese kızgınım.

NOT:
Horace Mann;
“Kızgınlık geçici bir deliliktir” demiş ve
“Bu yüzden duygularınıza sahip olun. Yoksa onlar size sahip olurlar” diye devam etmiş.
Gördüğünüz gibi henüz beni delirtemediniz, geçici deliliklerimle idare edeceksin artık…

Yazdır   Önceki sayfa   Sayfa başına git  
YORUMLAR
Toplam 2 yorum var, 2 adet görüntüleniyor. Onay bekleyen yorum yok.

Küfür, hakaret içeren; dil, din, ırk ayrımı yapan; yasalara aykırı ifade ve beyanda bulunan ve tamamı büyük harflerle yazılan yorumlar yayınlanmayacaktır.
Neleri kabul ediyorum: IP adresimin kaydedileceğini, adli makamlarca istenmesi durumunda ip adresimin yetkililerle paylaşılacağını, yazılan yorumların sorumluluğunun tarafıma ait olduğunu, yazımın, yetkililerce, fikrim sorulmaksızın yayından kaldırılabileceğini bu siteye girdiğim andan itibaren kabul etmiş sayılırım.
 
seniye nazik ışık 8 Mart 2015 Pazar 00:37

keyifle okudum. bir yanım kızgınlık bir yanım umut! doğru ve heyecan verici. mücadelenin ve umudun ağır basması dileğiyle.

Yorumu oyla      13      5  
Leyla 7 Mart 2015 Cumartesi 08:40

sabahın erken bir saati, yazının keyfini çıkarıyorum. bir yanım kızgınlık içinde bir yanım umut

Yorumu oyla      13      5  
FACEBOOK YORUM
Yorumlarınızı Facebook hesabınız üzerinden yapın hemen onaylansın...
Tayfun MARO
Tayfun MARO
Türk kimliğine husumet beslemek
Ender ALDANMAZ
Ender ALDANMAZ
İmamoğlu’nun el uzattığı Somalı köylüler
Mehmet KARABEL
Mehmet KARABEL
Erken seçim hangisine yarar?
Nedim ATİLLA
Nedim ATİLLA
Mahfi Eğilmez’den Yeni Ekonomi ve Çevre
Nüvit TOKDEMİR
Nüvit TOKDEMİR
Endüstriyel futbol öğütüp yutuyor!
Muhittin AKBEL
Muhittin AKBEL
Bugün hepimiz çocuk olalım!
Engin ÖNEN
Engin ÖNEN
Görgüsüz açlık ve ikiyüzlü siyaset!
Fatih YAPAR
Fatih YAPAR
Gömleğin ilk düğmesini yanlış iliklemek!
Dr. Berna BRIDGE
Dr. Berna BRIDGE
Çok başarılı bir STK örneği: EÇEV
Cumhur BULUT
Cumhur BULUT
Bizim Yahudiler neden susuyor?
ÇOK OKUNANLAR
ÇOK YORUMLANANLAR
FACEBOOK'TA EGE'DE SON SÖZ
GAZETE EGE'DE SONSÖZ
KünyeKünye İletişimİletişim FacebookFacebook TwitterTwitter Google+Google+ RSSRSS Sitene EkleSitene Ekle Günün HaberleriGünün Haberleri
Maxiva