Gönül Soyoğul
Mühim bir mesele, taze fasulye…
16 Ağustos 2011 Salı

Kimi filmlerin unutulmaz replikleri olur ya içinizde bir yerlere sessizce dokunmuş… ‘Dondurmam Gaymak’da, intihara yeltenen baş karaktere köyün bilge dedesinin, hayatın bırakılıp gidilmeyecek güzelliklerini sayarken ‘insan Ayşe kadın fasulyenin tadını bırakıp da gider mi’ deyişini hatırladım bir anda.
‘Ayşe kadın fasulyenin tadı uğruna yaşanacak bir dünya.’
Okuyunca ne komik geliyor size de değil mi?
“Dünyaya bir pencereden bakar geçeriz, hepsi bu. Bu kadar da gözünde büyütme her şeyi, her derdi” diyen bilge dedenin, taze fasulyeyle verdiği örnek… Basit bir felsefe aslında.
Elimizdekilerin kıymetini unutarak, hep mühim, hep önemli hadiselerin peşine takılıp sonra o takıldığımız yolda kaybolmak, o yollara karışmak. Hepimizin hep yaptığı değil mi o yolda dümdüz/bodozlama giderken sağdaki soldaki limon ağaçlarını, servileri, zakkumların baştan çıkaran renklerini/kokularını bile giderek hiç görmemek, gözleri görmemeye, kokuları duymamaya endekslemek…
Oysa… O stabilize yollara girildiğinde, tangır tungur olsa bile, zeytin ağaçlarının meyveye durduğunu bu yıl da görmüş olmaktan, hayatın yürüdüğünü fark etmekten mutlu olmaya da hakkın var senin.
Tangır tungur yollarda, katır kutur, okudukları cümleleri bile anlamaktan aciz ama yönetmek üzere seçilmiş zavallı adamların zavallı bir gayretkeşlikle seni çekmeye çalıştıkları petrol artığı poşetlerin içine girmeden de yazmaya hakkın olduğu gibi… 
 
Yoldan çıkıp, çiçek böcek hatta taze fasulye yazmaya başladığını düşünecek mesela şimdi kimi sersemler. Hatta ufak ufak araziye uyduğunu falan.
Bırak sansınlar. Gül geç.
Bu kadar çok ‘dış’ seslere dayamaktan kulağını, ne zamandır sağırsın ‘iç’ seslerine. İçine.
Ne diyor o sesler sana, asıl ona bak. Dinle!
Ağustos böcekleri korosunun zamanı şimdi. İçine nasıl baktığına, nasıl dinlediğine de bağlı o koronun sesi. Delirtici de olabilir, ya da zaten bir aylık ömürleri olduğunu hatırlayıp şimdi duyduğun gibi muhteşem de. 
Keyfini çıkar o zaman o koronun, aylaklar ordusu sazlarının…
 
İçimize sanki bir Alman mürebbiye yerleşmiş de hiç durmadan, ayağını pıt pıt yere vurarak tekrarladığı komutlara kan ter içinde yetişmek zorundaymışız gibi. Hayatın hep o çok mühim meselelerini yazmak, sorunlara bilmiş kocaman cevaplar/öğütler vermek, laf çakmak, nasıl da geçirdim ama diye gerinmek gibi bir gayretkeşlik içinde olmak…
Haydi ‘taze fasulyenin tadı uğruna yaşanacak dünya’ komik geliyor da, bu cümle de çok sıkıcı hatta berbat durmadı mı şimdi sizce de?
Hayat taze fasulyeden ibaret değil ama bi sürü derme çatma adamın yaptığı hatta yapamadığı derme çatma işlere cevap yetiştirmekten, nefes tüketmekten de ibaret değil, olmamalı değil mi?
E ne duruyoruz o zaman? Dur o zaman işte.
Küçük bir sessizlik çatlamasını ciddiye al işte. En sessiz adımda dur. ‘Artık ben yürümeyeyim yahu’ bile deme yani. O kadar sessiz ol. Poşetleşme sürecinin dibine doğru bir arpa boyu giderken tam olarak hiçbir şeyin olmadığını anlayıverince, öylece kal. Kalakalıver. Sen durunca dünya da durmuyor zaten. Öyleyse sen dur, onlar geçsin yanından/sağından/solundan, altından/üstünden. Sen sadece dur. Dur ve düşün. En son el yazısıyla bembeyaz bir A4’e yazılmış bir mektubu ne zaman aldığını?
Ya da kenarı kıvrılmamış, serin bir kağıda giderek daha kargacık burgalaşmaya başlamış yazınla bir mektup karaladığını? Mürekkepli kalemi bile unuttuğunu itiraf et şimdi kendine. Et ki bütün o yazamadığın yazılar da affetsin seni.
Çocukluğunun belki de en güzel yazlarını geçirdiğin, seni ‘hışırım’ diye seven, kokunu içine çekerek öpen halanı ara şimdi hemen. Çocukluğunun bütün o güzel kokuları/anıları yeniden üşüşsün beyninin kıvrımlarına. Serin bir karpuzu akıta akıta yerken, sularının dirseğine süzülüşüne kıkırdamanı hatırlatsın sana.
‘Koca kadın oldun, karpuz öyle mi yenir’ diye uyaranları görme/duyma, hatta mümkünse hatırlama bugün.
Bugün mühim işleri, mühim insanları yok sayma, bütün o mühim işleri o mühim insanlara bırakma günün.
Bugün taze fasulyenin tadının peşine düşme günün. Taze bardacıkların lezzetten yarılmış, balı akmış kabuklarını okşayıp ‘bu yıl da gördük, çok şükür tattık’ deme günün. Bugün ‘Ah! Minel hayat’ demeden durup sadece nefes almak, aldığın her nefeste bütün o mühim hayatlara gülüp geçme günün… Çok bilmiş adamlara çok bildikleri dünyayı bırakıp ‘hiç kimse’ olma günün… Kim tutar seni, kendinden başka?

Yazdır   Önceki sayfa   Sayfa başına git  
YORUMLAR
Toplam 5 yorum var, 5 adet görüntüleniyor. Onay bekleyen yorum yok.

Küfür, hakaret içeren; dil, din, ırk ayrımı yapan; yasalara aykırı ifade ve beyanda bulunan ve tamamı büyük harflerle yazılan yorumlar yayınlanmayacaktır.
Neleri kabul ediyorum: IP adresimin kaydedileceğini, adli makamlarca istenmesi durumunda ip adresimin yetkililerle paylaşılacağını, yazılan yorumların sorumluluğunun tarafıma ait olduğunu, yazımın, yetkililerce, fikrim sorulmaksızın yayından kaldırılabileceğini bu siteye girdiğim andan itibaren kabul etmiş sayılırım.
 
zahide özpelit 18 Ağustos 2011 Perşembe 07:26

bazen şehrin bir başka yerinde... bazen de, dünyanın sana uzak bir yerlerindeki bir insanla aynı anda aynı şeye sus(a)mak ne şaşırtıcı:)) cümleler ne kadar farklı olsa da, hissiyat aynı: 'durma isteği'...

Yorumu oyla      12      6  
17 Ağustos 2011 Çarşamba 20:39

Biraz tatile çıkmalısınız .Yazınızı ben de beğendim.

Yorumu oyla      13      6  
Sadece vatandaş 16 Ağustos 2011 Salı 18:38

Yazınızı tam gelgitler içinde olduğum bir sırada okudum. Oldukça güzel ve düşündürücü bir yazı. 55 gün kaldığım Bodrum-Türkbükü'nde bir kere bile denize girme hevesi duymadan, sadece tüm koyu görebilen bir noktadan denizi seyretmek ve düşünmek ve de çalışmaktan başka bir şey yapmamıştım. Yazınız hem düşünmeme hem de 1 gün olsa bile yaşamdan zevk almaya çalışma kararımı canlandırmaya yardım etti. Teşekkür ederim.

Yorumu oyla      13      7  
Zehra paker 16 Ağustos 2011 Salı 16:08

dusunup de diyemedigim ne çok cümle yazmışsınız..bu tür yazılar okumayali çok olmuş.gönülüm yüreğine ve kalemine saglik.zevkle ve gururla sayfamda paylaşıyorum.gururla çünkü sen benim arkadasimsin....Mordoğan pazarına gidiyorum şimdi ,aysekadin fasulye almaya..mis kokulu tarla domates ile pişireceğim.kendi bahçemden koparacağım salatalıkla ve koy Mandrasindan alınmış kese yoğurdu ile yapılmış cacik yanında.. Tadı uğruna yaşanacak bir yemek sunacağım aksam esime ve torunuma...

Yorumu oyla      15      7  
AYSUN ERBAY 16 Ağustos 2011 Salı 14:46

Durmak ne kelime kaldımmm.. Hem de çakılıp kaldım.. Hayatla başetmeğe çalışırken, herşeyin farkında olup da hiçbir şey yapamamanın ezikliğini ruhumun derinliklerinde hissederken sarsıldım.. Ne diyebilirim şahane bir yazı, gönlüne, yüreğine, kalemine sağlık..

Yorumu oyla      17      7  
FACEBOOK YORUM
Yorumlarınızı Facebook hesabınız üzerinden yapın hemen onaylansın...
Oytun NALBANTOĞLU
Oytun NALBANTOĞLU
Stoilov’a nazar değdi!
Mehmet KARABEL
Mehmet KARABEL
Gönlüm hep seni arıyor neredesin?
Ayda ÖZEREN
Ayda ÖZEREN
Kirpi ikilemi – Hayır deme sanatı
Nedim ATİLLA
Nedim ATİLLA
İzmirli giderek kendini daha kötü hissediyor
Tayfun MARO
Tayfun MARO
Netameli meseleler 7
Kemal ANADOL
Kemal ANADOL
Bir portre: Sadullah Usumi
Engin ÖNEN
Engin ÖNEN
Tire pazarında…
Neşe ÖNEN
Neşe ÖNEN
İsrailli çocuklara mektuplar (2) Barış sizin elinizde çocuklar!
Prof. Dr. Mustafa KAYMAKÇI
Prof. Dr. Mustafa KAYMAKÇI
Nasıl toprak reformu yapılmalı?
Nüvit TOKDEMİR
Nüvit TOKDEMİR
Yaşamak...
ÇOK OKUNANLAR
ÇOK YORUMLANANLAR
FACEBOOK'TA EGE'DE SON SÖZ
GAZETE EGE'DE SONSÖZ
KünyeKünye İletişimİletişim FacebookFacebook TwitterTwitter Google+Google+ RSSRSS Sitene EkleSitene Ekle Günün HaberleriGünün Haberleri
Maxiva