Uzun zamandır yazmayı düşündüğüm bir konu da Arkeologlar Derneği idi… Gerek sosyal medyada gerekse de ulusal basında sık sık rastladığım haberleri okurken 'Memlekette bir şeylerin değişebileceğini bize anlatmaya çalışan, savaşan, arkeologlar için mücadele veren' bir oluşuma neden bu kadar ilgisiz kalındığını sorguladım kendimce. Sonunda fırsat bulabildim ve Dernek Başkanı Sayın Dr. Soner Ateşoğulları ile küçük bir söyleşi gerçekleştirdim.

Öncelikle merhaba Soner Bey. Sizi Kısaca tanıyabilir miyiz?

K. Maraş Göksun'da doğdum. Lisans eğitimimi Ankara Üniversitesi DTCF'de, yüksek lisans ve doktoramı Hacettepe Üniversitesi Arkeoloji Bölümünde yaptım. Başta İDOL Dergisi yazı işleri müdürlüğü olmak üzere derneğin birçok kademesinde görev aldım. 2013'ten beri Arkeologlar Derneği Genel Başkanlığını yürütüyorum.



Arkeologlar Derneği ne zaman kuruldu ve amaçları nelerdir?

Derneğimiz tam 40 yıl önce 1975 yılında kurulmuş. 12 Eylül 1982 askeri darbesiyle diğer tüm dernek ve sendikalar gibi kapatılmış, 1992 yılında da tekrar açılmış. Derneğimizin Genel Merkezi Ankara'da. İstanbul, Hatay ve Bursa'da şubelerimiz var. Bugünlerde İzmir şubemizi açmaya çalışıyoruz. Zengin tarihi ve kültürel dokusuyla dünyada seçkin bir konuma sahip ülkemizde; evrensel ve ulusal kültürel mirasın açığa çıkarılması, korunması, tanıtılması ve toplumsal bilincin geliştirilmesine çalışmak ana amaçlarımız arasındadır. Bu çalışmaları büyük bir özveriyle gerçekleştiren arkeologların dayanışma içerisinde olmalarını sağlamak, toplumda ve kamuda arkeologların sosyal ve ekonomik haklarını korumak ve yükseltmek, arkeolog istihdamını artırmak Arkeologlar Derneği'nin öncelikli amaçlarını oluşturmaktadır.
Arkeologlar Derneği Başkanlığına seçildiğiniz 2013 yılından beri yoğun bir mücadele içinsiniz. Sizler bu (tabiri caizse) davanızın peşinde koşarken meslektaşlarınızdan yeteri kadar destek alıyor musunuz?

Tam olarak destek aldığımızı söyleyemeyiz. Ama dernek işleri hep böyledir. Birileri çıkıp Don Kişot'luk yapmazsa bu işler yürümez! Maalesef biz toplum olarak sivil toplum örgütlerine pek sıcak bakmıyoruz. Hep oturalım bekleyelim birileri gelsin, bizi kurtarsın diye bakıyoruz. Meslektaşlarımızın çoğu derneğe üye olup çalışmalarımıza destek vermek yerine oturduğu yerden eleştirmeyi tercih ediyor. Her şeye rağmen derneğimiz kültürel ve doğal mirasımızın korunması için olanakları ölçüsünde öncülük görevi üstlenmeye çalışıyor.

Arkeoloji sektörünün son dönemlerde bir sıçrama gerçekleştirdiğini düşünüyor musunuz? Yapılan işlerin değerlendirmesini yapacak olursanız neler söyleyebilirsiniz?

Elbette ülkemizde arkeoloji alanında son yıllarda olumlu gelişmeler oldu. Yapılan kazılarda çok iyi sonuçlar alınıyor. Bugün geçmişin araştırılması, incelenmesi artık arkeologların, antropologların, sanat tarihçilerin ve tarihçilerin tekelinden çıkmış, çok disiplinli bir boyut kazanmıştır. Günümüzde arkeoloji, diğer toplum bilimleri, doğa ve yaşam bilimlerinin ayrılmaz bir parçası durumuna gelmiştir. Artık arkeolojide fen bilimlerinden fazlasıyla yararlanılmaya başlanmıştır. Dünyadaki bu gelişmelerin yansımaları ülkemizde de kabul görmüş, kazı işi interdisipliner bir hal almıştır. Ekibinizde sosyal bilim uzmanları yanında fen bilimlerinden de uzmanlar olmak zorundadır. Birçok konuda olduğu gibi arkeoloji de Atatürk'ün mirası üzerinde yükselmektedir. Bugün bilim alanında dünyayla başa baş gittiğimiz dalların başında arkeoloji gelmektedir. Ancak her şeye rağmen ülkemizde arkeolojinin, sadece akademik dünyayla sınırlı kaldığını ve toplumla yeterince kucaklaşamadığına tanık oluyoruz. Halkın anlayacağı düzeyde yayınlar yapılmıyor. Maalesef ülkemizde arkeologlar hala 'defineci' veya 'mezarcı' olarak bilinmektedir. Oysa arkeologlar insanlığın ortak geçmişini kazılar yoluyla araştıran, son derece özverili insanlardır. Bu yanlış anlayışı elbirliği ile biran önce değiştirmemiz gerekiyor.
Arkeologların ve müze araştırmacılarının ek göstergelerinin 3600'e çıkartılmasına ilişkin verdiğiniz mücadeleyi takdirle karşılıyoruz. Bu konu hakkında bir şeyler söylemek ister misiniz?

Derneğimiz en önemli amaçları arasında arkeologların ek göstergelerinin 2200 den 3600'e çıkarılması bulunmaktadır. Yönetim Kurulu olarak bu konuda mecliste çeşitli girişimlerimiz oldu ancak henüz başarıya ulaşamadık. Ama mücadelemiz devam etmekte. 3600 konusunda Kültür ve Turizm Bakanlığı yetkililerinden destek bekliyoruz. Biz, arkeologların da mimar ve mühendisler gibi 3600 ek gösterge alması gerektiğine inanıyoruz. Şu anda arkeologlar 2 yıllık yüksekokul mezunları gibi maaşı alıyorlar. Oysa arkeologlar 4 yıllık yüksekokuldan mezun oluyorlar ve son derece teknik bir iş yapıyorlar. Yaptığımız işin ve yüklendiğimiz sorumluluğun karşılığının bu olmadığını düşünüyoruz. Düşünün, dünyanın en değerli hançeri olarak kabul edilen Topkapı Hançeri'ni ortalama 2 bin 500, 3 bin lira maaş alan arkeolog veya sanat tarihçisine zimmetliyorsunuz. Oysa o kişiye işini daha salim kafayla yapması için yeterince maaş vermeniz ve motivasyonunu yüksek tutmanız gerekmez mi?


Son olarak Türkiye'de müzecilikte yaşanan gelişmeleri değerlendirmenizi ve ilerisi için düşüncelerinizi öğrenebilir miyim?

Müzecilik konusunda ülkemizde son yıllarda olumlu gelişmeler yaşanıyor. Özel sektör tarafından birçok yeni müze açıldı. Kültür ve Turizm Bakanlığı Zeugma Mozaik Müzesi, Aydın Arkeoloji Müzesi, Eskişehir Eti Arkeoloji Müzesi, Hatay Arkeoloji Müzesi ve Şanlıurfa Arkeoloji Müzesi gibi birçok yeni ve büyük müzeyi ziyarete açtı. Ayrıca var olan müzeler günün koşullarına göre yenileniyor. Müzecilerimiz bina, sergileme ve depo koşulları açısından oldukça gelişti. Tabii bir de madalyonun diğer yüzü var. Gayet modern müzeler yapmakla iş bitmiyor. Bunun bir de işletmesi, tanıtımı ve ziyaretçiyi kendinize çekme konusu var. Bugün Türkiye'de müzelerde çalışan mevcut personel sayısıyla bunu yapmanız mümkün değil. Müzelerimizde teknik personel, güvenlik görevlisi, arkeolog, sanat tarihçisi, antropolog, Hititolog vb gibi meslek elemanlarının sayısının arttırılması gerekiyor. Üniversitelerin ilgili bölümlerinden her yıl binlerce genç mezun oluyor ve büyük bir çoğunluğu işsiz kalıyor. Meslektaşlarımızın çok büyük bir çoğunluğu, büyük bir ümitle başladığı mesleğinde, mezuniyet sonrasında umutsuz ve mutsuz bir yaşamla baş başa kalıyor. Devlet en kısa sürede buna bir çözüm bulmalı. Ya bu kadar üniversite açıp öğrenci mezun etmemeli, ya da mezun olan bu öğrencilere yeterli iş olanağı yaratmanın yolunu bulmalıdır.