Gönül Soyoğul
Kim derse ki ’‘acımadı’’, o yalan söyler’…
6 Ocak 2011 Perşembe

Televizyon ekranlarından dökülen görüntülerde, ellerine kan bulaşmış zanlıların, aramıza sevinç/zafer naralarıyla katılışlarını dehşet içinde izliyoruz birkaç gündür.
Gazetelerde deseniz yürek yakan, zaten bir süredir açıkta duran sinir uçlarımızı yakıp geçen ’‘sürpriz af’’ hikayelerinin özneleri ve yüklemleri, her gün.
Özneler, çoğu birden çok cana kıymış olmakla suçlananlar’… Yüklemlerse o canların acılarıyla baş başayken bir de o acılara sebep olanların hayata karışmasıyla, yüreklerine ’‘hiç değilse adalet yerini buldu’’ hafifliği bile çok görülenler’… İkinci bir hoyratlıkla karşı karşıya kalanlar’…
*
Dün, bugün, ondan önceki ve daha önceki’… En tuzu kuru görünenlerin bile ağzında kekremsi bir tatla dolaştığı, mutluluk gibi heyecan gibi duyguların, çok arada bir içimizden birini yoklayıp sonrasında geldiği gibi hızla gittiği günler’… Birbirine eklenmekte.
Neden böyle peki?
Bireysel olarak mutlu olabilecek her koşul size hizmet ederken bile coşkuyla dolamamak neden?
’“Hem ’‘insan toplumsal bir varlık’’ deyip sosyal birer canlı olduğumuza inanacaksın, hem de tüm kötülüklerden/olumsuzluklardan kendini soyutlayıp mutluluk türküleri çığıracaksın, mümkün mü bu’” diye cevapladı bir arkadaşım bu sorumu. Aslında sorudan çok onaylanmayı bekleyen düşüncemi paylaştı dostum demek, belli ki daha doğru.
Başınızı sokacak bir eviniz, yürüyen bir arabanız, doğru dürüst okuyan/doğru dürüst işe sahip çocuklarınız, hala gidebileceğiniz bir işiniz, mutfakta pişen aşınız, hepsinden önemlisi yerinde olan sağlığınıza rağmen’…
’‘Toplumsal depresyon’’a yakalanmış gibiyiz.
Ağız dolusu gülemiyoruz. Tutuğuz. Heyecansızız. İsteksiziz. Karamsarız. Kötümseriz. Ruhsuzuz. Yavaşız. Kaymış gibiyiz’…
Pek çok nedenden sonra’… Acabalarla dolu şüphelerimize/güvensizliklerimize, hepimizin bir gün başımız dara düştüğünde sarılabileceğimizi düşündüğümüz ’‘adalet’’in, nasıl da lime lime dökülmüş olduğunu izliyoruz çünkü.
’‘Tuzun koktuğunu düşünmek’’ başka, ’‘tuzun koktuğunu görmek’’ bambaşka; ki, tuzun da koktuğunu, bir gün bize de lazım olduğunda, başımıza gelebilecekleri, o ’‘son kale’’nin halini görüyoruz işte.
Zaten yeterince tehlikelerle sarılı hayatımıza, yeni canlı tehlikelerin, kanlı cinayetle anılanların, ipten kazıktan kurtulanların katıldığına şahitlik ediyoruz.
Yeterince travmatik değil mi?
Anne babalarımızdan öğrendiğimiz gibi, elimizdekilere nasıl ’‘çok şükür’’ ya da ’‘nereye kadar çok şükür’’ diyebiliriz ki?
                                                                          *        
Hepimizin yolunun bir şekilde/bir nedenden düştüğü mahkemelerin iş yükünün ne kadar ağır olduğunu, yerel mahkemelerde gel/git sonuçlanan davaların yıllarca da Yargıtay’’da beklediğini bilmeyenimiz yokken; bu yükün, 8 yıldır tek başına iktidar olan, her tür kanunu/reformu yapabilecek güce sahip AKP tarafından bilinmemesi mümkün mü peki?
Af bile değil, ’“yargılama süresinin uzunluğu yüzünden’” çaresiz gerçekleştirilen tahliyelerin, en hakiki suçlusu kim şimdi?
AKP isteseydi; yargının yükü, yapacağı düzenlemelerle hafifletilemez miydi?
’“Bir ülkede adalet ne kadar çabuk ve doğru tecelli ederse, siyasetçinin kendi işi dışındaki meselelere etkisi de o derece azalır. Adalet sistemini kusursuz hale getirmek siyasetçilerin işine gelmiyor’” diyenler, haksız mı peki?
*
Ez cümle’… ’‘Adaletin kestiği parmak acımaz’’ der dururduk.
Acıdı be! Çok acıdı; kesilen, sanki kendi parmağımızmış gibi acıdı hem de’…
Kanaması/sızısı da uzuuuun sürecek besbelli.
 

Yazdır   Önceki sayfa   Sayfa başına git  
YORUMLAR
 Onay bekleyen yorum yok.

Küfür, hakaret içeren; dil, din, ırk ayrımı yapan; yasalara aykırı ifade ve beyanda bulunan ve tamamı büyük harflerle yazılan yorumlar yayınlanmayacaktır.
Neleri kabul ediyorum: IP adresimin kaydedileceğini, adli makamlarca istenmesi durumunda ip adresimin yetkililerle paylaşılacağını, yazılan yorumların sorumluluğunun tarafıma ait olduğunu, yazımın, yetkililerce, fikrim sorulmaksızın yayından kaldırılabileceğini bu siteye girdiğim andan itibaren kabul etmiş sayılırım.
 

Bu haber henüz yorumlanmamış...

FACEBOOK YORUM
Yorumlarınızı Facebook hesabınız üzerinden yapın hemen onaylansın...
Rifat ÖZER
Rifat ÖZER
Pişmanlıklar
Nedim ATİLLA
Nedim ATİLLA
Gürgen Kral
Mehmet KARABEL
Mehmet KARABEL
Atatürk bizden biridir!
Neşe ÖNEN
Neşe ÖNEN
Dün ve Bugün Türkiye (6) “Hamam mı? yoksa Spa mı?”
Engin ÖNEN
Engin ÖNEN
Rüşvet ile jest arasında!
Oytun NALBANTOĞLU
Oytun NALBANTOĞLU
Stoilov’a nazar değdi!
Ayda ÖZEREN
Ayda ÖZEREN
Kirpi ikilemi – Hayır deme sanatı
Tayfun MARO
Tayfun MARO
Netameli meseleler 7
Kemal ANADOL
Kemal ANADOL
Bir portre: Sadullah Usumi
Prof. Dr. Mustafa KAYMAKÇI
Prof. Dr. Mustafa KAYMAKÇI
Nasıl toprak reformu yapılmalı?
ÇOK OKUNANLAR
ÇOK YORUMLANANLAR
FACEBOOK'TA EGE'DE SON SÖZ
GAZETE EGE'DE SONSÖZ
KünyeKünye İletişimİletişim FacebookFacebook TwitterTwitter Google+Google+ RSSRSS Sitene EkleSitene Ekle Günün HaberleriGünün Haberleri
Maxiva