Kamu görevlisi olan bir Savcının yerinin değişmesinin bu kadar gürültü koparması, demokratik anlayış ve demokratik olgunluk kalitemiz hakkında net bilgiler vermektedir.
Bu konuda o kadar çok haber, yorum program yapıldı ki, Japonya'daki dünyamızı tehdit eden nükleer sızıntı, Libya ve Suriye'deki olaylar bile çok geride kaldı.
Hukuk Devlet olduğuna inanmak istediğimiz Türkiye'de her kamu görevlisi gibi Savcı Zekeriya Öz de, diğer kamu görevlilerinin uymak zorunda olduğu kurallara uymak zorundadır. Bunlar atama, terfi veya görevi sırasında yaptığı yanlışların hesabını vermektir. Hata yapan, yasaların kendisine verdiği yetkileri usulsüz ve yanlış kullanan kamu görevlileri mutlaka hesap verecektir. Ama bugün, ama yarın. Demokratik rejimlerde kimse ulaşılamaz, hesap sorulamaz değildir.
Savcı Öz'ün yerinin değişmesiyle ilgili olarak eski Adalet Bakanlığı Müsteşarı, yeni Adalet Bakanına görüşü soruldu; 'Öz'ün kılına zarar gelmesine razı değiliz, buna imkan vermeyiz' dedi…
Bu söylem, Adalet Bakanlığı koltuğunda oturan birinin 'Demokratik Olgunluğa' erişemediğinin ifadesidir. Demokratik rejimlerde kimsenin 'Hami-Koruyucu' olmasına gerek yoktur, tek koruyucu Anayasa ve yasalar, yani hukuk sistemidir.
Adama sorarlar; 'Siz kimsiniz ki, her Türk vatandaşının sahip olduğu, yasalarla korunma hakkının yerine kendinizi oturtabiliyorsunuz, hangi yetkiyle, hangi güçle ?'
Bu çarpık mantığı geçenlerde Eşbaşkan Erdoğan'dan da duyduk. Kendisi televizyondan
'Her vatandaşın hayat tarzının garantisi benim(!)' dedi. Aynı soruyu Eşbaşkan'a sormak lazım; Size bu garantörlük yetkisini kim verdi? Siz kendinizi yasaların üzerinde mi görüyorsunuz? Siz gidince bizim teminat da sizinle gidecek mi?
Demokratik rejimlerin yerleştiği, kişilerin 'Vatandaş' olmanın bilincine eriştiği, karşılıklı saygı ve yasalara itaat etme kültürünün oluştuğu toplumlarda kimse böyle konuşamaz. Konuşan olursa derhal o makamdan indirip, tedaviye göndeririler.
Bir de, Gelişmiş Demokrasilerde Devlet ve Siyaset adamları 'Kıl-Tüy' işleriyle uğraşmazlar. Bunlar bize özel işlerdir.
Örneğin Eşbaşkan Erdoğan'ın sürekli olarak kullandığı bir cümleyi ileri demokrasilerde bulamazsınız, o cümle; 'Tüyü bitmemiş yetimin hakkını yedirtmemdir.' Bu sözün anlamı, kılı ve tüyü olmadığı için, 'ana rahmine yeni düşen ceninin bile hakkının korunması' şeklinde anlaşılabilir. Henüz ana rahmine yeni düşmüş ceninin hakkını koruyan, yedirtmeyenlerin şu soruların cevaplarını vermeleri gerekmektedir;
*Damat Bey'in başında bulunduğu Medya Grubuna, Devlet Bankalarından verilen 750 Milyon Dolar kredinin teminatları nelerdir?
*Milletvekilliği dokunulmazlığı niçin sadece 'kürsü dokunulmazlığı' olarak sınırlandırılmaz?
*Çocuklarının sünnet ve düğün takılarıyla servet artışının açıklanması niçin sadece Türkiye'de olur?
*Almanya'da, gariban insanlarımızın sadaka paralarını dolandırıp cezaevine girenlerin Türkiye'deki davaları hakkında neden 'Gizlilik Kararı' alınır?
*Satış sözleşmesinde olmamasına ve Danıştay Kararına rağmen Eşbaşkanın dostu Hariri'nin Telekom'u nasıl Türk Milletine ait taşınmaz malları satabilmektedir?
Bu ve benzeri sorular yıllardır basın tarafından sorulmakta fakat cevap alınamamaktadır. Bu yolsuzlukları yaptıkları iddia edilenlerin hepsinin kılı-tüyü, sakalı bıyığı var. Hele Deniz Fenerindekilerin sakalları tam göbeklerine kadar uzanıyor…
Bunlar niçin ve kimler tarafından korunmaktadırlar? Yoksa Eşbaşkanın gücü sadece Kılı-Tüyü olmayanlara mı yetiyor?..
Sözün özü, her şey Demokrasiyi ve bu kültürün değerlerini kabul edip, uymaktan geçer. Önce insan olup, sonra da demokrat olursak çok sayıda problemimizi çözmüş oluruz. Kıl-Tüy, Sakal-Bıyıkla doğru insan olunmuyor. İnsanda utanmak, yasalara saygı ve Allah korkusu olması lazım. Demokrat olmak için de Demokrasinin evrensel kurallarına uymak şarttır. Ama siz basılmamış kitabı 'Örgütsel Doküman' olarak kabul eder ve bilgisayarlardan silmek için özel timler kurarsanız, istediğiniz kadar Kıldan-Tüyden bahsedin size kimse inanmaz ve gerçek ileri Demokratlar size popolarıyla gülerler.
Haydi hayırlı traşlar…