Ümit YALDIZ
Kanıksadık!
21 Haziran 2010 Pazartesi

Sözlük anlamına baktım. ’‘Fazlasıyla alışmak. Artık rahatsız olmamak’’ yazıyor.
Başka bir sözlükte ise; "İmkansız, olamaz, mümkün değil" tepkisinin zamanla "Olur böyle şeyler, normaldir" haline dönüşmesidir.’’ diyor. (Ekşi sözlük)

Yine sözlüklerde; ’‘Çöpçülerin çöpleri, kokuya herhangi bir tepki göstermeden toplamaları bu duruma örnektir’’ diyor.

En doğrusu bu sanırım. Kendinizi bir çöpçünün yerine koyun.

**
40 derece İzmir sıcağı’… Kokudan çöp bidonlarının yanına bile yaklaşılmıyor. Burnumuzun direği kırılıyor adeta. Çöpçüler ise kokuya aldırmadan onlarcasını elleyip, arabaya yükleyebiliyor.
İşte kanıksamak tam olarak budur.

Kimi zaman iyi sonuç verse de ağır bir hastalıktan başkaca bir şey değildir kanıksamak bence.
İyi anlamda kanıksamak uyumdur, adaptasyondur bir bakıma’…
Gencecik bir terör gazisinin kolsuz, bacaksız, tekerlekli sandalyede yaşama alışması gibi’…
Ama hastalık olanı ağır sonuçlar doğurur.
Örneğin şehitler... Şehitlerimiz! Aslan parçaları’… Babalar gününde ay yıldızlı tabuta sarılı olarak anasına/babasına dönen 12 vatan evladı.
İki gün feryat, figan’…
Üçüncü gün eser kalmıyor tepkiden. Gündelik hayata devam’…
Gündem yeniden Behlül, Ezel, Kurtlar Vadisi, Dünya Kupası’’na dönüyor.
İki gün bağırtı, çağırtı’… Üçüncü gün ’‘tık’’ yok.
Kanıksamışız çünkü. 30 yıldır süren, 40 bin vatan evladını genç yaşta aramızdan alan terörü, PKK’’yı bile kanıksamışız.
Normal, arada bir olan hatta olması gereken bir şeymiş gibi’…

**

Geriye dönük tüm terör olaylarını araştırın.İster karakol baskını, ister mayınlı tuzak isterse bombalı katliam olsun.
Öncelikle; Şehit sayısı 2’’den fazla değilse, medyamız için haber değeri bile taşımaz. Tek sütuna zor girer.

Dağlıca, Şemdinli, İskenderun gibi yarım düzine, bir düzine askerimizi kaybetmişsek işler değişir.
Dokuz sütuna manşetler çakılır. Anında Bahçeli’’den çok sert bir açıklama gelir. BDP ya da terörün siyasal uzantıları küstahlıkta sınır tanımaz.

İktidar savunmaya geçer. Cumhurbaşkanı olayı kınar, terörün kökünün kazınacağına ilişkin 30 yıldır verilen ama bir türlü yerine getirilmeyen cümleler kurar.
Şehidin memleketinde tepki biraz daha büyüktür.
On binlerin omzunda, sloganlar eşliğinde topağa verilir garibim.
Sonra’…
Ağlarsa anası ağlar, gerisi yalan ağlar.
Ne diyordu Nazım yarım asır önce’…
’“20. Yüzyılda en çok bir yıl sürer ölüm acısı’”
 
Şimdilerde bir yıl bile sürmüyor. On, on beş gün sonra hayat normale dönüyor.
Çünkü kanıksamışızdır olanları’…Beylik lafları, beylik tepkileri’… Hatta küstahlıkları’…
Yıllar önce ’‘Teröristbaşı, bebek katili’’ diye hitap ettiğimiz Abdullah Öcalan’’a medya, siyaset dünyası ’‘İmralı’’ diye hitap ediyor artık.
Ayrı bir cumhuriyetin başkenti gibi’…
Türkiye’’yi, hükümeti kast ederken, ’‘Ankara’’, ABD'yi kast ederken 'Washinton, Beyaz Saray' denilmesi gibi.
Açılım görüşmelerinde muhatap alınıyor/alınmaya çalışılıyor 'İmralı'.
Dağdayken yaşadığı ölüm korkusuyla hata yapan teröristbaşı, en sağlıklı gıdalarla beslendiği, askerimiz tarafından korunduğu, klimalı, televizyonlu tatil köyünden avukatları aracılığıyla dağdaki terörü  yönetir.
Cezası kesinleşmiş, mahkemesi çoktan bitmiş başka bir mahkum yoktur ki düzenli olarak avukatlarıyla görüşsün.
Ama 'bizim İmralı' düzenli olarak görüşür, düzenli olarak tehditler savurur.
 
**

Hatırlayınız’… PKK’’dan söz ederken’… ’‘Sözde’’ ibaresi kullanılırdı önceden. ’‘Sözde terör örgütü’’ denirdi mesela’… Şimdi devlet politikalarında muhatap kabul edilerek devletle masaya oturtulması konuşuluyor, öneriliyor. Sözde ibaresinin kalkmasını da kanıksadık, muhatap kabul edilmesini de içimize sindirdik.
Sonuçta acıyı, bölücüyü kanıksamak böyle bir şey işte! Eli kanlı terörü, bebek katillerini kanıksamak...
Sadece terörü mü kanıksadık, içimize sindirdik, normalleştirdik, legalleştirdik sanıyorsunuz?
Öyle sanıyorsanız fena halde yanılıyorsunuz.
Hırsızlığı, yolsuzluğu, açlığı, sefaleti, vurdumduymazlığı, hastanelerdeki rezaleti, okullardaki skandalları, çocuklara tecavüzü, yöneticilerimizin aymazlığını, yalanı, talanı’…
Hatta ihaneti, beceriksizliği, hesap sormamayı’…

İzmir özelinde ise;
İşlerin yavaş yürümesini, körfezin kokusunu, yatırımların engellenmesini’… Medyasının yokluğunu, başkanlarının, siyasetçisinin dönekliğini/tutarsızlığını’…
Kanıksadık gitti.

**

Şimdi kamu kurumları arasındaki iletişimsizlik ve İzmir siyasetçisinin tutarsızlığı noktasında, kanıksamaya da ışık tutacak çok net, çok canlı bir örnek veriyorum.  

16 Haziran günü öğle saatlerinde iki vatandaşımız İzmir Büyükşehir Belediyesi’’ne ait, ehliyetsiz olduğu, (ehliyetine alkollü olduğu gerekçesiyle ikinci kez el konulduğu) sonradan anlaşılan bir şoförün kullandığı otobüsün çarpmasıyla can verdi.
Özel aracıyla iki kez alkollü yakalanan ama işten atılma korkusuyla ehliyetini polise teslim etmeyen, bilgileri vererek kurtulan Hakan T. son olayın baş aktörü. Yani tescilli trafik canavarı’…
Vahim olay, iki devlet kurumu arasındaki iletişim kopukluğunu gözler önüne serdi sermesine de sonrasındaki gelişmeler siyaset adamlarımızın tutarsızlığını ne kadar kanıksadığımızı ortaya koydu. Teknoloji çağında Büyükşehir ile Emniyet arasındaki iletişimsizlik, iki kişiyi aramızdan alırken, son olayın başkahramanı trafik canavarı Hakan T. gibi 17 şoförün daha belediye otobüslerinde direksiyon salladığı gerçeği de bu sayede ortaya çıkmış oldu.
 
Her gün milyonlarca kişi taşıyan belediye şoförlerinin iki kurum arasındaki otomasyon eksikliği yüzünden denetlenemediği gerçeğiydi bu.
Yıllardır olan şeydi aslında... Kurumlar arası iletişimsizlik, yazışmalardaki gecikme’…
Büyükşehir diyor ki; ’“Şoförlerimizin durumuna ilişkin emniyete yazı yazdık, günlerdir yanıt alamadık’”
Emniyet diyor ki; ’“Yazı elimize dün ulaştı’”
Kurumlar arası tartışma böyle’…
Teknolojinin tavan yaptığı bu çağda, iki kurum arasında kurulamayan online kontrole mi üzülürsün, İzmirli siyaset adamlarının, belediye başkanlarının sonrasında yaptıkları boyundan büyük açıklamalarına mı?

Yeni Asır Gazetesi bu olayı mesele yaptı.
Doğru da etti. Çünkü iki canı aramızdan alan bu olayın tekrarlanmasası için bir şekilde üstüne gidilmesi gerekiyordu.
Şifre dediler, gazete yine üstüne gitti. Sadece 1 liraya emniyetten ehliyet sorgusu için şifre alınabileceğini ortaya koydu bu kez de. 
Bugün de İzmir’’in eski ve yeni yöneticilerine mikrofon uzatıp, vahim olay hakkında görüş sormuşlar. Direkt ’‘kelle’’ istiyor İzmirli siyaset adamları... ESHOT ya da İZULAŞ’’ten ’‘genel müdür’’ kellesi’…
Burhan Özfatura’’dan, Yüksel Çakmur’’a, Işılay Saygın’’dan Nükhet Hotar’’a, Taha Aksoy’’dan, İbrahim Hasgür’’e kadar’…
Hatta Bornova ve Buca’’nın CHP’’li Belediye Başkanları, CHP Milletvekili Ahmet Ersin de görüş beyan etmişler gazetenin ısrarlı sorusu karşısında.  

İşte tam burada birkaç konuya dikkatinizi çekmek, yaşadığımız yerel kanıksamaya örnek vermek istiyorum.
Ne yapılmalı, suçlu kim? Soru bu.
 ’“ESHOT ya da İZULAŞ müdürü derhal görevden alınsın demiş kerli-felli İzmirliler...
Hatta biri var ki aralarında; (Buca Belediye Başkanı Ercan Tatı) ’“Çok üzücü ve can sıkıcı bir olay... İki kişinin ölmesinin ardından sorumluların derhal görevden alınması gerekir. Ben Büyükşehir Belediye Başkanı olsam, kazanın olduğu gün İZULAŞ müdürünü görevden alırdım’” diyerek en keskin açıklamayı yapıyor.

Ahmet Ersin ve Kamil Sındır sorumluluğu dağıtmış. Ersin, ’“Emniyet de hatalı’’ derken, Sındır, kontrol için kurumlar arası ’‘otomasyonun tamamlanması gerektiğini’’ vurguluyor.

Ama ilginç olan Başkan Kocaoğlu’’ndan ’‘kelle’’ isteyenlerin hiçbiri ’‘emniyetten, valilikten ya da Başbakan’’dan’’ kelle istemiyor.
Böylesine önemli bir konuda devlet kurumları arasında otomasyon, online iletişim eksikliğinin faturasını sadece Büyükşehir’’e çıkarılıyor.
Son olayda Büyükşehir yönetiminde idari zafiyet olabilir.  Ama emniyetin, basit bir otomasyonla, şoförlerin durumunu kontrol etme noktasında kolaylık sağlamaması, alkollü sürücünün teslim etmediği ehliyetinin peşine düşmemesi de aynı oranda zafiyet göstergesi değil mi?
 
En keskin açıklamanın sahibi Buca’’nın CHP’’li belediye başkanı Ercan Tatı’…
’‘Ben olsam derhal görevden alırdım’’ diyor Tatı. Emniyete ilişkin en küçük bir eleştiri yok açıklamasının satır aralarında... CHP’’li Büyükşehir’’e yükleniyor. AKP’’li Taha Aksoy’’dan, Nükhet Hotar’’dan bile daha keskin bir dille.

İşte burada siyaset adamlarımızın, belediye başkanlarımızın tutarsızlığı, gazetecilerin yetersizliği çıkıyor ortaya.
Çok değil’… Bir ay kadar önce.

Buca Belediyesi’’nin temizlik işleri şantiyesinde çalışan bir işçi (Emrah Kılıç) bir dizi zafiyet sonucu elektrik akımına kapılarak hayatını kaybetti.Buca ayağa kalktı. Meclis üyeleri o günlerde Zonguldak’’taki maden kazasını ziyaret eden Gandi Kemal’’i ilçeye/belediyeye davet etti. Meclis toplantısında isyan çıktı.

Ya Yiğit Başkan Tatı (!) ne yaptı?
Elektrik kablolarını açıkta bırakıp, genç yaşta yoksul bir taşeron işçisinin ölümüne neden olan sorumlu müdürü, başkan yardımcısını görevden alabildi mi? 
Yoksa, adamları ve flamalı makam aracıyla Ankara’’da fors yapıp, uçağa atladığı gibi önceden planlanmış yurtdışı seyahatine mi çıktı?

Görevden almayı bir yana bırakın, ölen işçinin ailesine taziyeye bile gitmeden soluğu yurtdışında alan, rotasını bile değiştirmeyen Tatı, söz konusu Büyükşehir olduğunda nasıl aslan kesilip koca koca laflar edebiliyor?
Nasıl/neden konuşmasın ki!
Öncelikle Büyükşehir'in otobüs olayını soran gazeteci, Buca'daki şantiye kazasını sormuyor. Sorduysa da yazmıyor.
O da meydanı boş bulup AKP'lileri gölgede bırakan keskinlikle görüşlerini sıralıyor peş peşe...
Siyasetteki tutarsızlık, gazetecilikteki yetersizlik birleşince ortaya böyle bir manzara çıkıyor işte.

İğneyi kendine dokundurmadan, çuvaldızı köküne kadar başkalarına batırmaktan çekinmeyen, ’‘dün dündür, bugün bugündür’’ anlayışını özümsemiş siyasetçileri, yerel yöneticileri kanıksadık çünkü... En fazla benim gibi bir ayrık otu çıkıp sorarsa soruyor. Hepsi bu. 
 
Sadece Tatı mı burada tutarsız olan’…? Kesinlikle hayır.
Özfatura, Çakmur mesela’…

Onların döneminde adam öldürmedi mi ehliyetsiz otobüs şoförleri? Hangi ESHOT, İZULAŞ müdürünü görevden alabildiler?

Ya İbrahim Hasgür’’e ne demeli?
Saçlarını, bıyıklarını, kaşlarını bile boyatan AKP Milletvekili Profesör?
İki devlet kurumu arasındaki otomasyon sorununu görmezden gelip, hangi akla hizmet ederek sorumluluğu tek tarafa yükleyebiliyor?
Meseleyi tek taraflı ele alıp, günlük siyasete alet etmek, gazetelerde haber olmak adına dünyaya at gözlüğüyle bakmak budur işte.
Ne diyebilirim ki!
Ama kanıksadık işte bunları. Nabza göre şerbet veren, kendi eğrisini görmeden başkalarına doğruyu gösteren, dünyaya at gözlüğüyle bakıp günü kurtarmayı maharet sayan siyasetçileri kanıksadık.
Ne yazık ki!

Yazdır   Önceki sayfa   Sayfa başına git  
YORUMLAR
 Onay bekleyen yorum yok.

Küfür, hakaret içeren; dil, din, ırk ayrımı yapan; yasalara aykırı ifade ve beyanda bulunan ve tamamı büyük harflerle yazılan yorumlar yayınlanmayacaktır.
Neleri kabul ediyorum: IP adresimin kaydedileceğini, adli makamlarca istenmesi durumunda ip adresimin yetkililerle paylaşılacağını, yazılan yorumların sorumluluğunun tarafıma ait olduğunu, yazımın, yetkililerce, fikrim sorulmaksızın yayından kaldırılabileceğini bu siteye girdiğim andan itibaren kabul etmiş sayılırım.
 

Bu haber henüz yorumlanmamış...

FACEBOOK YORUM
Yorumlarınızı Facebook hesabınız üzerinden yapın hemen onaylansın...
Serdar DEĞİRMENCİ
Serdar DEĞİRMENCİ
Sonbahar
Dr. Hakan TARTAN
Dr. Hakan TARTAN
Başıboş canileri toplamak!
Rifat ÖZER
Rifat ÖZER
Bu da geçer
Nedim ATİLLA
Nedim ATİLLA
Yemek kitabı değil Kültürel Miras!
Mehmet KARABEL
Mehmet KARABEL
İşte 'gülen' ilk fotoğrafı!
Oytun NALBANTOĞLU
Oytun NALBANTOĞLU
Son nefeste Göztepe!
Cumhur BULUT
Cumhur BULUT
Townç Sowyer'in maceraları
Neşe ÖNEN
Neşe ÖNEN
Dün ve Bugün Türkiye (9) 'Bizim radyo tiyatrolarımız vardı'
Engin ÖNEN
Engin ÖNEN
Bektaşi Devleti tartışmaları!
Ender ALDANMAZ
Ender ALDANMAZ
Parti tabanı Özel’den kopuyor mu?
ÇOK OKUNANLAR
ÇOK YORUMLANANLAR
FACEBOOK'TA EGE'DE SON SÖZ
GAZETE EGE'DE SONSÖZ
KünyeKünye İletişimİletişim FacebookFacebook TwitterTwitter Google+Google+ RSSRSS Sitene EkleSitene Ekle Günün HaberleriGünün Haberleri
Maxiva